
Tiyatro Öteki Hayatlar’ın Üç Yapraklı Yonca’sına çok pis dadandık!
Yazı: Natali Mekiker
Kulağımda Civil Wars’un duygusal ve huzurlu şarkısı, önümde kâğıt-kalem, güzelliği çoktan gözleri(mi) boyamış bir oyunu yazıyorum: Üç Yapraklı Yonca. Asmalı Sahne’de izlediğimiz oyunun arkasındaki ekip ise Tiyatro Öteki Hayatlar. Kendimi o kadar samimi bir ortamda buldum ki sanki çok sevdiğim komşumda oturmuş onun muhteşem kekinin yanında çayımızı içip sohbet ediyoruz.
Günümüzde her alanda farklıyı arama peşindeyiz. İlgi alanımız olan bir metni bile okumaya 15 dakikadan fazla tahammül edemiyoruz. Aynı sıradanlığı yıkma, değişiklik yaratma olgusu bu kadar etrafımızdayken doğal olarak değişim sevdası tiyatroya da sıçradı, sıçrıyor. Olağanüstü kurgular, yenilikçi dekorlarla seyirciye sunuluyor. Seyirci o süreçte tatmin sınırlarının doruk noktasında dolanırken bitişte çöküyor. Neden? Çünkü tam bir kurgusallıktan –ki bence her zaman gerçeküstü düşüncelerdir varoluşu besleyen– gerçeğe U dönüşü yapıyor: ayaklanıp paltolar alınıyor, tanınmayan onlarca yüzle bir ulaşım aracı kapma yarışına giriliyor, sonraki gün iş günüyse onun derdine düşülüyor…
Bu kadar uzatmamın sebebi deşarj olup okuyucuyu negatif enerjiyle doldurmanın yanı sıra (fonda Olafur Arnalds var, böyle olmaması acayip olurdu), geçen cumartesi akşamımı anlamlı kılan bir grup insanın beni misafir etmelerinden bahsetmek istiyor olmam: Tiyatro Öteki Hayatlar. Başta da adını verdiğim bu tiyatro ekibi 9 sezon önce başladığı yola devam ediyor. Hatta ekip şu aralar, geçen Kasım ayından beri sahnelenen Üç Yapraklı Yonca’nın dışında, (yeni öğrendiğimize pişmanız, vurguya gerek yok) kısa bir süre sonra seyircilere sunacakları yeni oyunlarının üzerinde de çalışmaktaymış.
Dipnot vermeden olmaz; Tiyatro Öteki Hayatlar, aynı üniversitede (Galatasaray Üniversitesi) okuyan ekibin güzel elemanlarının 2005 yılında bir araya gelerek birlikte kıvam yakalama çabalarıyla başlamış. Bu demek değil ki sadece Galatasaray öğrencileri ya da aynı ekol çıkışlılar Tiyatro Öteki Hayatlar’ın içinde barınacak. Ekibin ilk satırı, hatta başlığı ve omurgası H. Can Utku’nun dediği gibi, bu bir gönül işi. Yüreğini paylaşma isteği olan her tiyatro severe kapılar ardına dek açık.
Madem ana maddeye geldik, devamını da getirelim. Ödül listesinin kabarıklığına karşın mütevazılığı hemen kendini ortaya koyan, yüreği kocaman, H. Can Utku cumartesi büyüsünü başarıyla uygulayan Üç Yapraklı Yonca’nın hem yönetmeni hem de senaristi. Şu ana kadar hep kendi metinlerinin oynanması kesinlikle diğer metinlere kapalılık anlamına gelmiyor Utku’nun dediğine göre. Ama doğaldır ki kendi ellerimizle hazırladığımız yemeği tatmanın huzuru, keyfi, açıklığı da bir başka oluyor.
Peki dedik, neden “Öteki Hayatlar”? Tiyatronun ötekini oynamak olduğunu biliyor ve kendimce bir çıkış noktası yakalıyorum ama yine de hikâyeyi birinci ağızdan dinlemek gerek. Çok demokratik bir şekilde seçilmiş bir isim: herkes tiyatroyla ilgili kendi fikrini yazıyor ve ardından akılda kalan söz grubu bu son hâlini alıyor. Tabii tahminimde de yanılmıyorum: tiyatronun verdiği –ve Utku’nun da sürekli vurguladığı– diğer hayat ve kişilere duyulan empati duygusunu yaratmak ya da bir şekilde onları anlayabilmek. Can Utku diyor: ‘Amacımız, hangi noktada olursak olalım, olaylara veya sorunlara her bir pencereden bakabilmeyi sağlamak, farklı olanı anlamak.’ Ütopikçe belki ama düşüncesi bile mutlu ediyor insanı. Üç Yapraklı Yonca bir aşk üstünden nesiller arası ilişkiyi anlatıyor ama H. Can Utku amacını seyircisine aktarmak için her konudan esinleniyor; yani konu olarak Utku’nun metinlerine belli bir sınıflandırma yapmak yanlış olur.
Oyunun kendisine gelirsek, şöyle özetlemeye çalışılabilir: Berlin Duvarı’nın yıkıldığı gece tanışan bir çiftin bu ilişki yaşandıkça edindikleri duruş, birbirlerine olan aşkın boyutu. Amasra’dan gelen Rıza ve İzmir’den gelen Buket çok sevdikleri ve içinde de bulundukları derginin Yusuf ve Ömer abileri ve diğerleriyle dışarı çıkarlar. Rıza sıkılgan, korkak ve güvensizdir. Buket ise tam zıttı, konuşkan ve dinamiktir. O akşamki bir araya gelişleri birbirlerinin varlığını besler, büyütür ama aynı mutluluğu ve etkileşimi koruyamaz. Düşünülürse somut hiçbir kayıpları ya da sorunları yoktur, fakat her şeye olan tahammülsüzlük, çabuk tüketme ilişkilerini de kemirir. Âşıktırlar birbirlerine ama bir arada olamazlar. 12 sene sonra bu çürüğü kökünden bitirme kararı alırlar. Seneler sonra ise tesadüfen karşılaşırlar. Artık her ikisi de kendi hayatlarına devam etmektedirler. Tanışmalarındaki samimiyet yerini zoraki bir güç gösterisine, yol ayrımlarındaki şiddetli öfke de yerini kabullenmişliğe bırakmıştır. Peki, sonraki bir araya gelme ne zaman olacaktır? Onu H. Can Utku size bırakmayı yeğlemiş.
Buket’in sevimliliği ve enerjisi Eda Erman, Rıza’nın güvensizliği gerisinde saklanan karizması Ufuk Karagöz’de can buluyor. Her ikisinin samimiyeti ve sadeliği başta belirttiğim komşu sohbetini doğruluyordu. Oyun çıkışı bir araya geldiğimizde ben mi heyecanlıydım onlar mı yoksa tiyatronun verdiği enerji patlamasıyla hepimiz mi uçuyorduk anlayamadım. Ama gözlerindeki heyecan, içlerindeki tiyatro sevgisi yeterince ortaya koydu bu yazının başından beri tutturduğum o “samimiyet” hissini. Sanırım bu saflık, temizlik o oyunu gerçek kılıyor. Tabii ki teknik birçok faktör de var ancak oyuncuların sahne sevdası, maddi değil, manevi kazancı önemsememeleri (ki o kazancı o kadar çok hak ediyorlar ki) olayı o bahsettiğimiz zorlama marjinalliklere gerek duymadan sadece portatif bir balkon ve bankla kalbimizin tam ortasına yerleştiriyor.
Üç Yapraklı Yonca nadir değildir, bulunması zor olan dört yapraklı yoncadır. Ama biz onu ararken ömrümüzü geçiriyoruz. Bu ender olanın arayışını, insanoğlunun kişisel-duygusal inançsızlığı/güvensizliğini, sevgi-sevgisizlik-yetersizliğini Tiyatro Öteki Hayatlar’ın yorumuyla izlemek için ekip, sizleri cumartesi günleri saat 20.30’da tek perdelik oyunları “Üç Yapraklı Yonca”yı seyretmeye, Asmalı Sahne’ye bekliyor. Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir oyun!
Son fon müziği ve ilhamı için Bright Eyes’a mersi boku.