
Ve sahnede In Hoodies
Sahnede olduğu her andan keyif aldığını belli eden ve bu keyfi izleyicisiyle de cömertçe paylaşan bir müzisyen Murat Kılıkçıer. Kendisini In Hoodies projesiyle birlikte sahnede izleyenlerin de çok iyi bildiği üzere… 15 Kasım’da Backstage by German Legend serisi kapsamında Bina’da verdiği konserinde sanki evinin salonunda bol müzikli bir muhabbetteymişiz gibi hissetmemiz de bu yüzdendi muhtemelen.
Bina’nın en üst katında, Mert Tugen’in çizimleri arkasında, Zeynep Oktar ve Yasemin Özler’le birlikte sahnedeydi In Hoodies. 2016 tarihli ilk albümü A Lunar Manouvre’nin ardından durup dinlenmemiş, 2017’de remix albümü Straight From The Medulla’yı, 2018’de ise 4 şarkılık Circling The Cage EP’si ve Coo Coo teklisini izleyiciyle buluşturmuştu. İkinci albümü Recalibrated Expectations da (şiir gibi bir isim bu da) bu yıl, geçtiğimiz Mart ayında semalarda yayılmaya başlamıştı. 15 Kasım’da yeşillere bürünmüş sahnede de yine bu diskografisinden parçalarla karşıladı bizi In Hoodies. Dingin gibi tınlayan ama yeri geldiğinde çok tekinsiz yerlere doğru süzülebilen, dert sahibi, dert ortağı parçalarıyla. Ve tabii, bambaşka bir şekilde yorumlayıp, parçaları adeta baştan yarattığı cover’larıyla da…
Geçtiğimiz haftalarda hayatını yitiren, karanlıklar aleminin en büyük şairlerinden Daniel Johnston’ın (kendisine hüzünle dadanmıştık) Devil Town parçasını çaldı mesela. Sonrasında, Johnston’ın müziğine dair bilgi ve anekdotlar da ekledi. Bir radyo programında muhabbet eder gibi. Müziğe dadananların kalp atışlarını hızlandıracak şekilde. Bize kalsa muhabbete daha da devam edebilirdi de… Çalınacak daha çok parça vardı.
Sonra sıra yine aşırı tanıdık ama nereden olduğunu bir türlü çıkaramadığımız (birkaç söz sonra jeton düştü gerçi) bir parçaya geldi. 3 Kasım’da, 16. İstanbul Bienali’nin son demlerinde verdikleri bir konser sırasında da çaldıklarını söyledi Kılıkçıer bu parçayı. Ama bu sözünü ettiği konserdeki performansı içine sinmediği için bu sefer başka bir metod deneyeceğini söyledi ve bir kumaşla gözlerini kapayarak şarkının tam kalbine doğru bir yolculuğa doğru çıktı resmen. Şarkıyı her notasıyla hissetmek için daha iyi bir yöntem olamazdı muhtemelen. Bu arada, sanki başka bir dünyadan geliyormuş hissini zihnimize yayan parça, David Bowie’nin Lazarus’uydu.
Madem cover’lardan bahsediyoruz, Nirvana’nın School cover’ına da methiyeler düzelim. Beklemediğimiz bir yerden vurdu. Sözlerden çıkarmasak anlamazdık bile hangi parça olduğunu… (Kişisel bir yorum ama en sevdiğim cover türüdür, müzisyenin kendi yorumuyla bambaşka bir yere taşıdığı cover’lar.)
Şarkı aralarında izleyiciyle konuşmaya, kendisine sahnede eşlik eden Zeynep ve Yasemin’le laflamaya devam etti Murat. Serde utangaçlık olmasa sahneden inince de başlattığı o muhabbeti kesinlikle devam ettirirdik de…
Yerel müzik sahnesinin en üretken müzisyenlerinden In Hoodies. Kusursuz kayıtlarıyla anlattığı hikayeleri sahnedeyken bambaşka bir hal alıyor gerçekten. Şu sözü hiç sevmem ama kullanmak üzereyim ve kullandım: In Hoodies konserleri müziğe dadanan biri için harika bir ”DENEYİM”. (Oh be dedim işte!)
Backstage by German Legends serisinin bir sonraki konuğu ise indie sahnesinin gümbür gümbür bir ismi: Al’York.
Gidip görelim, sonra onları da anlatacağız.