O artık kültürel bir ikon: Koşun, Zendaya övüyoruz
Önümüz arkamız, sağımız solumuz Zendaya! Ve bu durumdan şikayetçi olan bizden değildir. Yoksa biz Zendaya fanatiği miyiz? Hmm, ‘‘fanatik’’ biraz aşırı bir ifade olur tabii ama Zendaya’nın karşımıza çıktığı hiçbir an sıradan değil ve biz bir şekilde sosyal medyada, kırmızı halıda, sinemada, televizyonda onu görmenin bağımlısı olduk diyebiliriz. Zendaya sık sık popüler kültür gündeminde farklı başlıklar altında kendine yer açsa da şu aralar Luca Guadagnino’nun yeni filmi Challengers’taki rolüyle gündemde. Ve bir de -elbette- filmin ilk gösterimleri öncesinde kırmızı halıda giydiği kıyafetleriyle. Biz daha henüz Dune galası için giydiği robotik vintage Mugler kıyafeti atlatamamıştık ki Challengers’ın tenis dünyasına gönderme yapan Loewe ayakkabılarıyla zihnimizde yıllarca bedava yaşayacağı bir yer açtı kendisine. Tamam, moda bilgimizi ve kendisine olan coşkulu hislerimizi de yanımıza katarak Zendaya’ya ve Challengers’taki hırslı karakteri Tishi’ye dadanıyoruz.
Belki Zendaya’ya dair tüm bu güzellemeleri yapmamızın arkasında ‘‘gözümüzün önünde’’ büyümüş olması yatıyor. Disney Channel’dan Challengers’a uzanan yolda gerçekten büyük başarı var. Disney Channel’daki “Shake It Up” ile kazandığı gençler arasındaki popülerliği onu belirli bir alanda kısıtlayabilirdi ama o bununla yetinmedi. Sevimli mi sevimli Rocky Blue’dan HBO’nun Euphoria’sındaki karmakarışık Rue Bennett’e kadar rollerini de geliştirdi. Euphoria’da zaten o zamana dek gördüğümüz Zendaya’yı zihnimizde yok etmek için var gücüyle çalışmış gibiydi. Güleç yüzlü, herkesin hoşuna gidecek işler yapan, ‘bizim kız’ Zendaya değildi artık ve hem zihinsel hem de fiziksel olarak onu epey zorladığına emin olduğumuz Rue karakteriyle oyunculuğunun nerelere gidebileceğini gösteriyordu herkese. Hem bu rolle ona övgüler yağdıran tek biz değiliz; Zendaya Euphoria’daki performansıyla ilk Emmy ödülünü kazanarak Emmy tarihinin en genç kazananlarından biri oldu. (Evdeki, kamera karşısındaki o sevinme anınını hatırlayın…)
Sinema tarafında imza attığı işleri de es geçmeyelim tabii. Spider-Man’de MJ olarak New York semalarında sallandı bu kız. (Bakınız, Spider-Man dedik ama magazine girmedik.) The Greatest Showman’da güçlü sesiyle yüreğimizi dağladı. İlk yetişkin rollerinden biri ise Euphoria’nın da arkasındaki Sam Levinson’ın yazıp yönettiği Malcolm & Marie oldu. Sadece ‘‘gişe’’ filmlerinde olmayacağının sinyallerini çaktı yine böylece. Ardından Dune I, Dune II (Dün bir, bugün iki ”şakası”, çık aklımızdan.) Tüm bu performansları onu son filmi Challengers’a götürse de Luca Guadagnino’nun bu son filmi, şimdiden söylemek mümkün ki, Zendaya’nın sinema kariyerinde farklı bir yerde duracak. Eski bir tenis harikası olan Tashi rolünde yürek burkan bir aşk üçgeninin içine bizi de sıkıştırıyor, ateşli ve incelikli bir performans sergiliyor Zendaya.
Dune ve Challengers kırmızı halıları ve ufukta gözüken Met Gala bize elbette ki moda hakkında birkaç söz söyleme bahanesi de veriyor. ‘‘İmaj mimarı’’ diye de bilinen Law Roach’un stil danışmanlığında Zendaya yıllardır kırmızı halılarda estiriyor. Üstelik ikilinin iş birliği Zendaya’nın ta Disney Channel yıllarına dayanıyor. Birbirlerini çok iyi tanımaları ve cesur kararlardan kaçınmamaları bu ikiliyi daha da efsane yapıyor galiba. Met Gala’daki ışık saçan Sindirella elbisesini düşünün mesela… Ya da yine Met Gala’da giydiği Jeanne d’Arc ilhamlı o zırh benzeri kıyafeti… Şu an bir kere düşünmeye başladık ya, Zendaya’lı flashback’ler zihnimizde peş peşe çakıyor. Yazının burasına artık herkes kendi favori Zendaya look’unu ekleyebilir. 1995 tarihli vintage Mugler stiline yazının en başında bir selam çakmıştık zaten. Şunu Zendaya’dan başka kim böyle taşıyabilir ki zaten. Zahmetsizce, olabilecek en karizmatik şekilde…
Challengers’ın kırmızı halısında da oldukça dahiyane fikirlerle karşımıza çıktı Zendaya. Loewe’nin kreatif direktörü ve modanın son 10 yıldaki en özgün ve yenilikçi isimlerinden Jonathan Anderson, Challengers’ın kostüm tasarımını da üstleniyor. Haliyle Zendaya’nın filmin Londra’daki prömiyerine Loewe imzasını taşıyan kıyafetlerle çıkması kesinlikle şaşırtıcı olmasa da son derece heyecan verici çünkü ortada muhteşem bir birleşim söz konusu: Loewe ve Zendaya… O tenis toplu ayakkabılar popüler kültür tarihine çoktan yazıldı bile. Ha sonrasında tabii, Zendaya tenis temalı kıyafetleri biraz fazlaca giyince şaka konusu olmaya başladı, hatta bu şakaları Instagram’da rehsahre ederek Zendaya da kendi kendiyle dalga geçti. Neyse şimdi biraz başka tarzda kıyafetler görüyor gözümüz.
Luca Guadagnino’nun filmi Challengers’ta Zendaya, dediğimiz gibi, çok yönlü bir oyuncu olduğunu gösteren bir performans sergiliyor. Daha doğrusu sergiliyor-muş; filmi izleyene kadar yazılan yorumların yalancısıyız. Spor aleminin zorlayıcı dinamikleri arasında bir aşk üçgenine açılan bu filmde Tashi rolünde izleyici karşısına çıkıyor Zendaya. Zaten filmden düşen ilk görseller bu aşk üçgenine vurgu yapacak şekildeydi. Zendaya ve rol arkadaşları Mike Faist ile Josh O’Connor öpüşüyorlardı bu karelerde… Tabii ki viral oldu. Şimdilerde filmlerin sosyal medyada bu şekilde öne çıkması moda oldu tabii. Saltburn ve küvet sahnesine dair bir içerik daha görmeye mecalimiz kalmamıştı mesela. Challengers’ın bu üçlü aşk sahnesine dair anlar da filmden çoooook önce konuşulmaya başlamıştı. Zendaya bu konuşulma halinden çok memnun değilmiş; bir röportajında açıklıyor. İnsanların onların birer oyuncu olduğunu unuttuklarını, bunun işlerinin bir parçası olduğunu ve özellikle röportajlarında bir kadın olduğu için bu sahnelerin özellikle kendisine sorulduğunu söylüyor. ”Neden bilmiyorum ama herhalde viral yaratmak için” diye de ekliyor. Of be Zendaya’m işte böyle fırsatçı bu insanlar.
Zendaya’nın Challengers’taki rolü, kariyerindeki başka önemli bir dönüm noktasını işaret ediyor muhtemelen. Bir oyuncu olarak büyüdü Zendaya ve hangi rolde karşımıza çıkarsa çıksın ekrana ya da perdeye bir şekilde hakim olmanın yollarını bulacağını kanıtladı bize. Bir sonraki adımı merakla beklenen o Hollywood yıldızlarından biri o artık. Ama bu tanım da biraz eksik kalıyor sanki. Zendaya sadece ünlü bir isim değil, tüm varlığıyla kültürel bir ikon.