Fransız Rivierası’ndan havadisler: 76. Cannes Film Festivali’nin ilk haftası geride kaldı

Hayatımızı ve de ruh sağlığımızı ele geçiren ülke gündeminden kafamızı zor da olsa kaldırabildiğimizde yılın en büyük sinema olaylarından biri karşılıyor bizi; Cannes Film Festivali. Bu sene 76. kez kırmızı halısını dünya sinemasına seren festival açılış için geçtiğimiz yıl olaylı mahkemesiyle konuşulan Johnny Depp’in başrolünde olduğu Jeanne du Barry’i seçiyor. Ana Yarışma’da, Altın Palmiye için yarışacak 19 filmin arasında ise Ken Loach’ın The Old Oak’ı, Wes Anderson’ın Asteroid City’si, Jonathan Glazer’in The Zone of Interest’inin yanı sıra Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmi de meraklı bakışları üzerine çekiyor. Ve Cannes semalarından gelen şu haberler de keyfimizi yerine getiriyor; Ceylan’ın yeni filmi yine Cannes’da dakikalarca (rivayetlere göre yaklaşık 12 dakika) alkışlanmış ve de oldukça sevilmiş görünüyor. ‘‘Asın bayrakları’’ moduna geçebilir miyiz acaba?

Bu sene 16-27 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Cannes Film Festivali, Güney Fransa’da misafirlerini ağırlamaya ve de her sene olduğu gibi günlerce konuşulmaya kaldığı yerden devam ediyor. Bakınız: açılış filmi. Uzaklara dalmadan konuşamadığımız bir konu daha çıktı bize. Efkar, efkarlı bakışlar… Bu senenin açılış filmi için tercihini Maïwenn’in hem yazıp yönettiği hem de başrolünde yer aldığı, bir tarih draması olarak nitelendirebileceğimiz Jeanne du Barry tarafından kullandı festival. 1760’lı yıllarda geçen film, Kral XV. Louis’in “son metresi” olarak bilinen Mademe du Barry’in saray merdivenlerine çıkan yolculuğunu anlatıyor. Maïwenn’e, XV. Louis olarak ise Johhny Depp eşlik ediyor. Hatırlarsanız Depp geçtiğimiz sene eski eşi Amber Heard ile olan mahkemesi sebebiyle gündemimizi epey meşgul etmişti. Heard’ün Depp’in fiziksel ve de psikolojik şiddetine maruz kaldığını anlattığı röportaj üzerine Depp bir “itibar” davası açmış ve de aylarca süren bu dava Depp’in lehine sonuçlanmıştı. Tarafların birbirlerine karşılıklı şiddet ve de iftirada bulunduğunu gördüğümüz bu mahkemelerin sonucunda deyim yerindeyse bir “kahraman” gibi salondan ayrılan Depp, sene sonunda Dior’la olan anlaşmasını yenilemiş, Rihanna’nın Savage x Fenty defilesinde yürümüş ve de yeni roller için imzalar atmaya başlamıştı bile. Yani her iki tarafın da haksız ve de yanlış olduğunun bariz olduğu bir dava sonucunda yine ataerkil dil ve düzenin el verdiği bir erkek ve o değerli “itibarı” kurtarılmıştı. Bu arada Adèle Haenel de geçtiğimiz hafta, film endüstrisinin cinsel suçluları koruduğunu ve de Me Too hareketine kayıtsız kaldığını söyleyerek oyunculuğu bıraktığını açıklamıştı. Haenel’in sektörün ikiyüzlülüğüne gösterdiği tepkinin haksız olduğunu kim söyleyebilir ki?

Çünkü şu evrensel kuralı hepimiz biliyoruz; konu ünlü bir erkeğin itibarı olduğunda her zaman, dünyanın bir yerlerinde onun yardımına koşan bir festival ya da ödül vardır… Bu sene Depp için bu kutsal görevi üstlenen Cannes, bu sebeple açılış gününde tepkilerle ve de sorularla karşılaştı. Depp, basının “Hollywood tarafından boykot edildiğinizi düşünüyor musunuz?” sorusunu “benim Hollywood’a ihtiyacım yok” diyerek yanıtladı. Yalnız Depp’le ilgili soruların bir başka muhatabı daha vardı orada. Bu seneki festivalin jürilerinden biri olan Brie Larson, diğer jürilerle yan yana oturduğu basın toplantısında özellikle kendisine yöneltilen Depp sorusu karşısında şaşkınlığını dile getirdi doğal olarak. Captain Marvel rolünün basın toplantısında beyaz hetero erkekleri biraz kırdığı (!?) için Larson yıllardır bu tarz konularda sorularla karşılaşıyor ve de baskıya uğruyor. Brie, festivalin açılış filmini izlemeyi planlayıp planlamadığı sorusuna ‘‘Bunu bana mı soruyorsun? Neden özellikle beni seçtiğini anlamıyorum” diyerek cevap vermekten kaçındı. Çünkü buradaki muhabirin niyetinin muhtemelen Larson’ın ağzından bir çeşit provokasyona çekebileceği birkaç cümle duymak olduğunu o da biliyordu… Tüm bu tatsız süreci ve arkasındaki koca dramı bir kenara bırakıp filmin kendisine geldiğimizde ise ilk yorumlara bakarak Jeanne du Barry’in ortalamanın altında kaldığını, “minimum çaba harcanan sıkıcı bir pembe dizi”ye benzetildiğini görüyoruz.

Küçük Fransız adası Korsika’da yaşadıkları bir trajediden yıllar sonra adaya dönen Afrikalı bir aileyi, Khedidja ve kızlarını konu alan Le Retour’un Ana Yarışma kategorisinden çıkarılacağı haberlerini duymuştuk geçtiğimiz ay. Bu karar reşit olmayan karakterlerin yer aldığı cinsel içerikli sahnelerin varlığı sebebiyle gündem olmuştu. Variety’nin haberine göre Catherine Corsini imzalı bu filmin aldığı tepkiler halen yarışmada yer alıp almayacağını etkileyebilir. Prömiyerini birkaç gün önce gerçekleştiren film şimdilik izleyicilerden ciddi bir tepki almış gibi durmasa da beklentilerin de altında kalmış gibi görünüyor.

Daha önce, 71. Cannes Film Festivali’nde Shoplifters filmiyle Altın Palmiye’yi kucaklayan Hirokazu Kore-eda ise bu sene kırmızı halıda Monster filmi için yürüyor. Zaman içinde hareketleri rahatsız edici bir hal alan, tuhaflaşan Minato’nun davranışlarının, annesi ve öğretmenleri tarafından mercek altına alınmasını dolambaçlı bir yoldan anlatmayı tercih eden bu filmin aldığı ilk puanlar biraz karışık diyebiliriz. Dümdüz bir zaman çizgisinde ilerlemeyen ve de izleyicilerini çeşitli hilelerle sınayan Monster belli ki bir grup insanın kalbini çalmayı başarmış olsa da Kore-eda’ya bir Altın Palmiye daha kazandırabileceği düşünülmüyor.

Yarışma Dışı kategorisinde yer alan Indiana Jones and the Dial of Destiny ve ekibi ise Cannes sahillerini karizmasıyla yakıp geçiyor. Harrison Ford’un Indiana Jones rolüne yıllar sonra yeniden döndüğü ve bu sebeple duyguların derya deniz olduğu bu film, Steven Spielberg tarafından yönetilmeyen ilk Indiana Jones filmi. Ford’a eşlik eden Phoebe Waller-Bridge ve Mads Mikkeksen ikilisi ise filmle ilgili diğer heyecan sebeplerimiz. James Mangold’un yönettiği Indiana Jones and the Dial of Destiny ile ilgili kulağımıza gelen ilk havadisler filmin eğlenceli, sürükleyici ve de zevkli bir geri dönüş olduğu yönünde.

Sinemamızın auteur’lerinden Nuri Bilge Ceylan, beş yıl aradan sonra Cannes’a yine ciddi bir Altın Palmiye iddiasıyla ve elbette üç saati aşkın süreli yeni filmiyle döndü a dostlar! Filmin kadrosunda yer alan Musab Ekici, Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar, Ece Bağcı, Erdem Şenocak ile beraber Cannes sahnesinde salınan Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan, salona coşkulu bir giriş yaptılar önce. Film bittiğinde ise alkışların yaklaşık 11-12 dakika sürdüğü haberini aldık. Tebrikleri kabul eden Ceylan “Üç saatlik bir filmi kabul etmek ve izlemek zor, bu nedenle hepinize teşekkür ederim” diyerek ekip arkadaşlarının isimlerini saydı ve de onlara da teşekkürlerini iletti. Senaryosunu alışık olduğumuz gibi Ebru Ceylan ve de Akın Aksu’yla beraber yazan Nuri Bilge, yine beklenildiği üzere Fransız Rivierası’nda filmine aldığı övgülerle adından söz ettirdi. Kuru Otlar Üstüne, doğunun küçük ve izole bir kasabasında mecburi hizmetini yapan bir öğretmenin hayatına götürüyor bizi. Söz konusu Nuri Bilge Ceylan olunca, sırf şu özetle bile izleyebileceklerimizin potansiyeli ve de sahiciliği konusunda heyecanlanmadan duramıyoruz tabii. Bu öğretmeninin yani Samet’in aynı okulda çalıştığı arkadaşları Kenan ve Nuray’ın da hikayeye dahil olmasıyla beraber okulu, çevreyi de daha yakından tanımaya başladığımız filmde yine yalnızlık, mecburiyet, taşra melankolisi ve de çaresizliği gibi birçok temayla yüzleşeceğiz gibi duruyor. Artık bir Cannes klasiği haline gelen Nuri Bilge Ceylan sinematografisinin bolca övüldüğü de gözümüzden kaçmıyor; bizi Altın Palmiye için umutlandırıyor ve de iyice meraklandırıyor.

Bu seneki festival yalnız Ceylan’ın değil bir başka ustanın dönüşüyle de kalp atışlarımızı hızlandırıyor; Martin Scorsese de 1985’den bu yana ilk defa bir filminin prömiyeri için Cannes yollarını arşınladı. Başrollerinde Leonardo DiCaprio, Robert De Niro, Jesse Plemons, Lily Gladstone, Brendan Fraser gibi yıldızların yer aldığı Killers of the Flower Moon için kırmızı halıdaydı Scorsese. 1920’lerin Oklahoması’nda geçen film Osage halkına karşı yapılan sömürünün, açgözlülüğün bir yansıması olarak özetleniyor. Scorsese dokuz dakika boyunca alkışlanan filmi birkaç yıl önce çektiklerini ancak son halinin ortaya çıkmasının zaman aldığından bahsediyor. Cannes seyircisini daha sonra, Killers of the Flower Moon gösterimi sebebiyle biraz rötarlı da olsa Todd Haynes karşıladı. May December filminin başrolleri Natalie Portman ve Julianne Moore ile beraber kırmızı halıda yürüyen Haynes gösterimin ardından “bu filmi yapmak çok keyifliydi. Filmi Savannah’da 23 günde çektik. Bunu herkesin işbirliğiyle mümkün kıldık” dedi. May December de aldığı sekiz dakikalık alkışla şu ana kadar gösterilen filmler arasında iddiasını kanıtladı diyebiliriz. Şimdilik Cannes gelen haberler bu kadar; orda bir festival var uzakta…

Ana yarışmada yer alan filmler:

Kuru Otlar Üstüne Nuri Bilge Ceylan
Monster Hirokazu Kore-eda
The Old Oak Ken Loach
Asteroid City Wes Anderson
Banel et Adama Ramata-Toulaye Sy
La Passion de Dodin Bouffant Tran Anh Hung
Perfect Days Wim Wenders
Rapito Marco Bellocchio
The Zone of Interest Jonathan Glazer
Anatomy of a Fall Justine Triet
La chimera Alice Rohrwacher
Club Zero Jessica Hausner
Firebrand Karim Aïnouz
Fallen Leaves Aki Kaurismäki
Four Daughters Kaouther Ben Hania
Il sol dell’avvenire Nanni Moretti
Jeunesse Wang Bing
L’été dernier Catherine Breillat
May December Todd Haynes