9.6’lık Chernobyl

Ve yediğimiz tokatlar…

Pink Floyd’un Marooned’u, dizi sonrası girilen hipnozu devam ettiren bir parça. Şu an açıp yazıyı öyle okumaya devam edebilirsiniz belki. Uygun zamanınızda klibi de izleyin.

Marooned, florasan ışığıyla aydınlatılan bir ortamda bile insanı duygulandırabilir… Neyle karşılaşacağımızı bilmeden açıp izlemeye başladığımız Chernobyl sonrası hepimizin diziden yediği tokat gibi bir şarkı.

Bu yazıyı yazmak için beklemek istedim, hatta beklemekten ziyade yazmayı ertelemek diyelim çünkü bir dizinin çok mu iyi yoksa çok mu abartılmış olduğunu anlamam ciddi anlamda zamanımı alıyor. Bu sabah itibariyle de IMDb’de 200 küsür bin kişi Chernobyl’in 10 üzerinden 9.6’lık bir dizi olduğu konusunda hemfikir. Ben söz konusu puanlamalar olduğunda obsesif biriyim, o yüzden uçlarda gezen her puan beni kaşındırıyor. Yeni bir dizi ya da film izlemeden önce de yorumları okuyorum. Sıklıkla da etkileniyorum.

Şöyle bir örnek: Dizinin final bölümünün puanı 9.9. Dizi tarihimizin diğer 9.9’luk bölümlerini hatırlayalım: Game of Thrones’un Battle of Bastards’ı, Breaking Bad’in Ozymandias’ı, Hannibal’ın Mizumono’su… Bir şey var, anlıyorsunuz değil mi? 9.6’lar, 9.9’lar… Çok fazla. Ama ben de bu vesileyle bir karar verdim, Chernobyl bittikten sonra puanlamalara inanmayı bıraktım, artık başka şeylere inanıyorum.

Chernobyl @HBO

Chernobyl bu kadar ses getirince birçok kişi dizinin HBO’nun Game of Thrones yıkımından sonraki can simidi olduğunu dile getirmeye başladı. Haksız değillerdi ama HBO bu kadarını bekliyor muydu, emin değilim. Muhtemeldir ki diziyi izlemeden önce “Olaylar Rusya’da geçiyor”dan öte bir bilgimizin olmadığı, bazılarımızın aklında -ülkemizin sürreal kolektif hafızasından ötürü- çayımızda radyasyon olmadığını göstermek maksadıyla kameralar önünde çay içen Bakan Cahit Aral’la eşleşmiş olan, yaşananlara dair derin bir hakimiyetimiz olmasa bile düşünürken bile içimizi ürperten, fotoğraflarına bakınca dahi sahiciliğini anlayabildiğimiz bir felaket Çernobil. HBO ise tarihin en iyi zamanlamasıyla Chernobyl’i yayına soktuğunda dizi, Game of Thrones’dan boşalan “Aaa çok iyi dizi, kesin izle” koltuğuna hemen oturdu. Abartısıyla, polemiğiyle, bünyede bıraktığı yoğun hisleriyle birlikte.

9.6… Ciddi rakam. Gerçi yıllardır inatla The Shawshank Redemption’ın da en iyi film olduğuna bize inandırmaya çalışıyorlar. Ama yemezler, artık inanmıyorum.

Chernobyl @HBO

O koltuğun boş kalmasına katlanamayan bizler de ekran karşısına oturduk, izledik. Göreceklerinin gerçekliğinden korktuğu için izleyemeyenlerimiz oldu. Beş bölümü hipnotize edilmiş bir dikkatle izleyen bizler ise, bitirmeden bırakamadık. Jared Harris bir acayip seviyedeydi, Stellan Skarsgård bambaşkaydı, ekrandaki her şey o kadar griydi ki Ingmar Bergman’ın yönettiği bir Nick Cave klibi benzetmesi, herhalde Chernobyl dizisinin atmosferini en iyi anlatan ifade olurdu. “İşte HBO be, yaparsa böyle yapar” diye diye birbirimizi gazladık, boşalan koltuğun hızlıca dolmasıyla hepimiz rahatladık.

Ama sonra, çok beğenilen hiçbir şeyi rahat bırakamadığımız için diziyle tartışmaya başlayanlar oldu. Tarihin en büyük felaketlerinden birini anlatan, üstelik bize incelikle, gösterdiğinden fazlasını anlatmak isteyen bu dizinin gerçekliğini sorgulamaya, onun neticede eğlence sektörünün bir ürünü olduğunu unutup acımasızca eleştirmeye koyulduk.

Ama bunları yaparken şunu unuttuk: İzlediğimiz şey bir dizi; bir belgesel izlemiyor ya da akademik bir makale okumuyoruz. Chernobyl, gerçek olayları kurgulamadan anlatacağının sözünü bize hiç vermedi çünkü beş bölümü devam ettirebilmek adına bir matematik kurması gerekiyordu. Ya da yazarlar ve yapımcılar, yaşananlardan bihaber değillerdi. Elbette dizinin yaratıcısı Craig Mazin, Legasov’un aslında o mahkeme odasında hiçbir zaman yer almadığını biliyor ancak bize olanları anlatabilmek ve Legasov’a bir saygı duruşunda bulunabilmek (ve itiraf edelim -çünkü bir dizi izliyoruz- biraz da Jared Harris’e Emmy kazandırmak) adına, yaşananları onun ağzından anlatıyor. Sonuçta Google, merak ettiğimiz her şeyin cevabını barındırıyor; “Legasov, mahkeme, ifade” sözcülerini aynı aramada geçirince çıkan sonuçlar tatmin edici ve ulaşılabilir. Bu durumda da Mazin’e yüklenmemize gerek kalmıyor. Ama yine de 9.6 çok.

Chernobyl hakkında, konuyla bugüne kadar uzaktan yakından ilgisi olmuş ve birkaç okuma yapmış kişilerin ilk fark ettikleri, dizide birçok kurgu unsurunun olduğu. Ama ikinci fark edilen ve aslında daha önemli olan ise, kurgu olmasının aslında olanları değiştirmediği. Çünkü izlediklerimiz gerçekti ve yaşandı.

Gerçek bir olayı televizyona ya da sinemaya uyarlarken, yazarlar, yapımcılar ve yönetmenler senaryonun ihtiyaçlarını da karşılamak zorundalar. Dramatik unsur eklemek için patlamadan haftalar sonra düşen helikopterin olduğundan daha erken düştüğü gösterilebilir ya da patlama sonrası çalışan bilim insanlarını temsilen, gerçekte var olmamış bir karakter (Khomyuk) yaratılabilir.

Chernobyl @HBO

Tam bu noktada Jared Harris’in İngiliz aksanlı İngilizcesi aklıma geldikçe, ona bir daha veda etmeden geçmek istemiyorum: Seni Rusya’nın orta yerindeki aksanınla sevmiştik, Jon Snow yoktu yerine seni koymuştuk, “Granittir bu, güvenilmez” dediğinde kulak arkası etmiştik. Yolun açık olsun sözünün eri Yoldaş Legasov.

Chernobyl @HBO

Elbette anlatım o kadar güçlü ki, izlediğimiz her şeye ikna olmamız zor olmuyor. Şahsen ben dizide yürüyen bir şeytan olarak anlatılan Dyatlov’u her görüşümde Google’a sorular sordum ve okuduğum makalelerden biri, izlediklerimden sonra işleri biraz bulandırdı. Patlamadan saatler sonra, ertesi sabah işe gelip 4 numaralı reaktörün kontrol odasına girmiş mühendislerden Oleksiy Breus, bugün Dyatlov’u şöyle hatırlıyor: “Çalışanları ondan çekinirdi. Binaya girdiği anda herkesin üstünde oluşan gerilimi hissedebilirdiniz. Ama ne kadar sert olursa olsun üst düzey bir profesyonelliği vardı.” Breus ayrıca patlamanın ardındaki üç günah keçisi Bryukhanov, Dyatlov ve Fomin’i de iyi hatırlamak istiyor: “Çarpıtılmış şekilde temsil ediliyorlar, sanki düşmanlarmış gibi.”

Dizinin en çarpıcı sahnelerinden biri, Legasov’un Gorbaçov’dan “üç kişiyi öldürmek için” izin istediği sahneydi. O üç kişiden Baranov 2005’te hayatını kaybetti, Bespalov ve Ananenko ise Kiev’de çalışmaya devam ediyorlar. Ananenko yaşadıklarını hatırlarken “İşimiz buydu. Eğer yapmasaydım kovulurdum. Bu olanlardan sonra yeniden nasıl iş bulurdum?” diyor. Ayrıca görevi alırlarken onlara hiçbir ödül vaat edilmediğini, döndüklerinde ise hiç alkışlanmadıklarını söylüyor. Bazen bugün şaşakaldıklarımızın, o günlerin normali olduğunu görmek, insanı etkiliyor.

Beş yıl önce bölgeyi ziyaret eden bilim yazarı Henry Fountain, olay yerinden bildiriyor ve o da dizinin bahsettiğimiz dramatik gereksinimleri için birçok kurgu unsuru içerdiğini bir bir sayıyor. Üstelik bir bilim insanı ve yazar olarak tepkisini de dile getiriyor ancak tüm tepkisini kurduğu şu cümleyle noktalıyor: “Günün sonunda, ne kadarının kurgulandığının bir önemi yok. Chernobyl basit bir gerçeği doğru şekilde anlatıyor: Bu felaket kötü mühendislik ve başarısız yönetimden ziyade yalanlarla, aldatmayla ve politik sistemin körelmişliğiyle ilgiliydi.”

Chernobyl @HBO

Daima asfalt yolda kalın.

Yerlere herhangi bir eşya bırakmayın.

Toprağa, bitkilere ya da hayvanlara kesinlikle dokunmayın.

Gördüğünüz askerlerin ve çevrenin fotoğrafını asla çekmeyin.

Olur da Pripyat’a yolunuz düşerse, yolculuğunuzun başında bu uyarılarla karşılaşacaksınız. Ama maddeleri okuduktan sonra, şu günlerde aklınıza ilk olarak HBO’nun Chernobyl’i yayınlamasının ardından Pripyat ve bölgeye yapılan turların artması, Rusya’nın olanların yükünü CIA’a yıkacağı iddia edilen bir dizi yapma hazırlığı ya da influencer’ların şehirde çektikleri selfie’ler geliyor olabilir.

Benim de aklıma geliyor ama şaşırmıyorum, anlıyorum. Yazının başından beri süren şaşkınlığım da düşündükçe diniyor. Diziye puan vermenin, Çernobil’e tur düzenlemekten farkı olmadığına inanıyorum. Abartılı hareketler çağında yaşıyoruz ve beğenimizin de memnuniyetsizliğimizin de sınırları çok uçlarda. Uç ne kadar uzaksa, ifade etme şeklimiz de o denli dikkat çekiyor. Her ne kadar puanlama konusunda hassas olsam ve 230.233 kişiyle aynı fikirde olamasam da, onları anlıyorum.

Pripyat

Günün sonunda, doğru ya da yanlış yok, elimizde sadece gerçek var. Dizi bitti, haftalar sonra karakterlerin adlarını unutacağız, Çernobil’e düzenlenen tur sayıları normale inecek… Bilim dünyası, Çernobil’de yaşamın yeniden başlayabilmesi için 24.000 yıl geçmesi gerektiğini söylüyor.