Anda mıyım, anda mıyım, bir tanem?: Bir şifa bağımlısının itirafları ve şifacılık endüstrisi

Detoks, mindfulness, reiki, nefes terapisi, the secret ve daha niceleri. Son birkaç yıldır hayatımızda varlığını hissettiren ve kulaktan kulağa yayılarak başlasa da artık milyon dolarlık bir endüstriye dönüşen şifacılık endüstrisi ve farklı katmanlarından bahsediyoruz. Bu meselelerle ilgilenen, Merkür retrosundan veya dolunaydan şikayet eden, şifacılıkla flört eden ama bir yandan parçası olmak istemeyen birçok kişi var aramızda. Bu kişiler için müthiş bir hizmeti senarist ve sinemacı Ela Başak Atakan sunuyor. 10 yıl içinde 35 farklı şifa yöntemi deneyimlemiş ve bu deneyimlerini kitap haline getiren Atakan’ın bu macerası şimdilerde Gain’de kısa bir belgesel dizi haline geldi. Henüz beş bölümü yayınlanan Bir Şifa Bağımlısının İtirafları, her bölümde Atakan’ın da deneyimlediği farklı bir şifa yöntemini detaylarıyla keşfetmeyi amaçlıyor. Biyoenerjiden, refleksolojiye, astrolojiden, hipnoza, vücut okumaya, akupunktura birçok yöntemi, şifacılardan, şamanlardan ve uygulayıcılarından dinleme fırsatı buluyoruz.

Kapak kolajı: İris Işık

Bazen şifacılık endüstrisini tek bir göz devirmeyle itibarsızlaştırmaya yatkın olsak da, bu endüstri genellenemeyecek kadar çok yönlü ve farklı bileşenlere sahip. Şimdilerde birkaç basit cümleye indirgenen yüzlerce yıllık felsefeler, içi boşaltılan kavramlar her yeri sarmışken şarlatanla şifacıyı birbirinden ayırmak da giderek zorlaşıyor haliyle. Yani şifa bulmak istemekte yanlış bir şey olmasa da, kapitalizmin darbesiyle dolandırıcıların arasında gerçeği ararken buluyoruz kendimizi. İçten içe tek seferlik uygulamaların çözüm getirmeyeceğini bilerek, bir ihtimalin peşinde dolanıyoruz. Aslında çok büyük kötü etkileri olmasa da, şifacılık endüstrisinin birçok kesim tarafından aşağılandığını da biliyoruz. Peki nedir şifa endüstrisini bu kadar çekici ve katlanılmaz yapan? Bugün Bir Şifa Bağımlısının İtiraflarına ve şifacılık endüstrisine dadanıyoruz.

Atakan, kişisel yolculuğunu anlattığı kitabında ipin ucunu bir yerde kaçırdığını söylüyor ve ekliyor:

“Bazı kadınların hep daha fazla estetiğe ihtiyaç duymaları gibi, ben de ruh estetiğine ihtiyaç duyuyordum. Kabul ediyorum, şifa bağımlısı oldum.” Birkaç kez şifacılarla bir araya gelmiş olsa da onu ilk kez bu yola sokan, iki yaşındaki kızına otoiümün bir hastalık olan saçkıran teşhisi konması ve modern tıbbın bu hastalığın şimdilik bir çaresi olmadığını söylemesi oluyor. Aslında biraz da mecbur kalıyor yani. Kızına şifa bulma amacıyla yola çıkan Atakan bir süre sonra bir bütüncül doktorla durumu bir süreliğine iyileştirse de, bu durum kalıcı olmuyor. Bundan sonra da Atakan kişisel olarak kendisinin bu şifa ritüellerine ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlamaya başlıyor ve bağımlılık olarak tanımladığı bu yola girmiş oluyor.

Şifa endüstrisine tepkili olanları diziye çekebilecek olan komik detaylardan biri de Atakan’ın şüpheciliği diyebiliriz. Tüm yöntemleri aynı donuk bakışla ve ikna olmamış tavrıyla anlatıyor. Evet, hepsini denedim ama hiçbirine de inanamıyorum der gibi bir hali var. Çoğu durumun felsefesini anlamış olsa da içselleştiremediğini görüyoruz. Beşinci bölümde de hiçbir yöntemi sonuna kadar takip etmediğini, her zaman biraz deneyip bıraktığını itiraf ediyor. Bu açıdan da aslında hiçbirini gerçekten denememiş, yalnızca bir giriş yapmış oluyor. Atakan’ın şifa yolculuğuna dışardan bakınca, belki de hepsini deneyip aradan çıkarmak ve işe yaramadıklarını anlamak amacı var gibi görünüyor. Sanki bu yolu seçmemek için kendine deliller hazırlıyor gibi. Bu birçok insan için geçerli bir durum. Biraz zamanımızı ve çabamızı ayırdığımızda hemen sonuç almayı bekliyor, bu anlık sonuç geldiğinde de denemiş olmanın iç rahatlığıyla hayatımıza devam ediyoruz. Hatta bazı durumların etkisini bile anlayacak kadar incelemiyoruz. Bu da kalıcı bir şifaya yol açmıyor tabii ki.

Birçok kişi bir şifa arayışında olduklarını söyleseler de kestirme, tek seferlik ve de çok da zamanlarını almayacak çözümler arıyorlar. Aslında bir iyileşme değil, bir seferlik görevlerini yerine getirme çabasındalar sanki. Birkaç basit cümleyle bize yanımızdakine sarılmamızı söylemek için yüzlerce lira isteyenler, hayatta başımıza gelen her felaketten düşüncelerimizi sorumlu tutanlar ve daha niceleri aslında bu talebin doğurduğu şarlatanlar maalesef. Gerçek bir iyileşmeye hazır hissetmeyen, şifa adı altında fast food bir çözüm arayan birçok insan böylelerini kovalıyor, destekliyor ve yaratıyor. Belki terapi koltuğunda oturmak, kendiyle kalmak veya karanlık taraflarına bakmaktansa bunlara yöneliyorlar. En kestirme çözümü ararken, endüstrinin de bunlara cevap vermesine nasıl şaşırabiliriz ki?

Burada biraz da Gwyneth Paltrow’un kurduğu ve bir blog olarak başlayıp kendi ürünlerini üreten milyon dolarlık bir markaya dönüşen Goop’a bakmak faydalı olabilir. Sıra dışı ve ayrıcalıklı bulunan önerileriyle Goop her daim eleştirilerin odağı olsa da asıl kıyamet bir lifestyle programına dönüşünce kopmuştu. Netflix’te yayınlanan Goop Lab’de, dünyanın farklı yerlerine gidip beslenme, soğuk suda yüzme gibi birçok farklı şifa yöntemini deneyimleyen Goop ekibi bilimsizlikle ve halkı cehalete yöneltmekle suçlanmıştı. Bu konu özelinde yazılan bir New York Times makalesiyse bize madalyonun diğer tarafını gösteriyor.

Makale, özellikle kadınların, otoriteler tarafından onaylanmayan şifa yöntemlerini benimsedikleri için dalga mevzusu haline getirildiklerinden, itibarsızlaştırıldıklarından ve hatta öldürüldüklerinden bahsediyor. (Mesela, şifacı olarak ortaya çıkan cadılar). Yazar, Goop eleştirilerinin de göremediğimiz, dokunamadığımız, sayılara dökemediğimiz şeylere olan korkumuzun bir parçası olduğunu ve birçok geleneğin bu itibarsızlaştırmadan dolayı yalnızca sözle aktarılabildiğini hatırlatıyor. Şifacılığa bir karşı argüman olarak kullanılan bilimselliğe gelince de, laboratuvarda oluşturulan, kontrollü deneylerin de her zaman etik olmadığını ekliyor. Bilimin yalnızca bir araç olduğunu, bazen bu aracın bebek maması satmak uğruna yıllarca annelere çocuklarını emzirmemelerini söyleme noktasına gelebildiğini hatırlatıyor.

Evet, biraz içimiz karardı. Kime güvenebiliriz diye düşünür olduk, biliyorum. Ama burada da her zaman, her şeyi sorgulamak gerektiği sonucuna geliyoruz. Hem Goop’un, hem de Bir Şifa Bağımlısının İtirafları’nın da yaptığı asıl kıymetli şey araştırmanın, sorgulamanın ve keşfetmenin bir parçası olmak. Hem de birçok araştırma henüz yapılmış veya tamamlanmış değil. Meditasyonun etkileri bilim tarafından yeni yeni araştırılmaya başlandı. Yoga da öyle. Hatta klitorisin haritası çıkarılalı da çok olmuyor. Yani otoritelerin belirlediği düzene ve gündeme sadık kalmaktansa kendi gündemimizi ve önceliklerimizi belirlemek faydalı olabilir. Bu popülerlik ve şifa yöntemlerine olan ilgi belki de bilimin de bu yöntemlerin faydalarını keşfetmesine yol açabilir. Buna en güzel örneklerden biri Goop’un kadın orgazmı ve mastürbasyon bölümü. Çığır açıcı bu bölümde bir kadın mastürbasyon yapıyor ve ekranda orgazm oluyor. Bu durumun hala bu kadar büyük bir tabu olmasını da eleştirmiş oluyor.

Farklı algı yöntemleri, duygular, farkındalık biçimleri, enerjiler keşfetmek istemek yanlış değil. Sonuçta kendi bedenimizle ne yapmak istediğimiz, kendi kararımız. İnandığımız ve bize iyi hissettiren şeyleri yapmak da gayet doğal. Her şey sonuçtan çok sürece odaklanmakla ilgili. Aydınlanma biraz da gündelik hayattan ve olduğunuz kişiden keyif almak aslında. Bunu nasıl sağladığınız size kalmış. Bir de başkalarına iyi gelen bazı şeylerin bizi neden rahatsız ettiğini düşünelim. Birilerinin şifa yolculuğu bize bazı yapamadıklarımızı veya eksiklerimizi hatırlatıyor olabilir mi? Birçok inanışta ortak olan ve farklı şekillerde anlatılan kendine dönme durumu her şeyin temel noktasıyken şifa endüstrisinin büyük bir kısmının herkesin birbirini eleştirmesi olması ironik.

Burada aklıma hem dini, hem de batıl inançlara da sahip babaannem geliyor. Kendisi şimdilerde kocakarı yöntemleri olarak görülen, birçok mutfak cadılığının azılı bir savunucusuydu. Bazen bizim için minik ritüeller yaptığını, bizden habersiz bazı küçük objeler bıraktığını farkeder, ona kızardık. O zaman da argümanı her zaman aynıydı: inanmıyorsan zararı yok, inanıyorsan faydası var. Burada da durum biraz böyle gerçekten. Aslında kişinin kendine neyin iyi geldiğini bulması gerekiyor biraz. Bir de tabii herkesin sürecinin onlara özel olduğunu anlaması. Başkalarının kendilerini iyileştirme yöntemlerini onlara bırakmak bile bize bir hafifleme sağlayacaktır.şifacılık endüstrisi şifacılık endüstrisi şifacılık endüstrisi şifacılık endüstrisi