Biz senin bizden biri gibi olma ihtimalini sevdik: Andrew Garfield

Kimimiz için tüm zamanların en iyi Spider-Man’i; kimimiz The Social Network filmindeki bilgisayar kırdığı sahneyi henüz atlatabilmiş değil…. Spoiler vermemek için söylemeye çalıştığı başarısız pembe yalan girişimlerini de unutmamak gerek tabii… Evet, Andrew Garfield’tan bahsediyoruz.

Sadece bizim algoritmamız mı böyle söylüyor emin değiliz ancak Andrew Garfield sevgisi şu sıralar sosyal medyada dikkatimizi her zamankinden çok daha fazla çeker oldu. (Bir Keanu Reeves değil tabii.) Bazen katıldığı bir talk show programında anlattığı komik bir anıyla, bazen Spider-Man filminde tanıştığı MJ’i Emma Stone’a methiyeler dizdiği bir videoyla ya da fanların elinden çıkmış harika editlerle karşımıza çıkıyor. Tabii kariyerinin en parlak döneminde olmasının bayı büyük bu durumda. Hangi şekilde olursa olsun tek bir ortak noktası var bu gönderilerin: Her biri gülümsetiyor bizi. (Kalpler uçuşuyor…)

Excited Andrew Garfield GIF by The Academy Awards - Find & Share on GIPHY

Şimdilerde gözümüz kulağımız Nisan sonunda ekranlara gelecek yeni dizisi Under the Banner of Heaven’da. Andrew Garfield’ın yoğun takvimine bakınca kendisini uzun süre daha konuşacağız gibi görünüyor. Biz de içimizdeki fangirl’ü daha fazla susturamadık tabii. Siz deyin abartıdan uzak, övgü dolu bir dadanma yazısı; biz diyelim bir aşk mektubu. 

Son birkaç yılı siz nasıl geçirdiniz bilemiyoruz tabii ama Andrew Garfield kariyerinin en sağlam işlerinde yer almak için fulfors çalışmışa benziyor. Mainstream, The Eyes of Tammy Faye ve tick, tick…BOOM! ve Spider-Man: No Way Home sürprizi ile izledik onu.

Andrew Garfield Ttb GIF by NETFLIX - Find & Share on GIPHY

Elbette gündemimizde son performansları var ama hikayeyi hızlıca başa saralım: Kameraların karşısında ilk kez İspanya’da çekilen bir reklam filmiyle çıkmış Andrew Garfield. (Doritos, gitar ve Andrew üçlüsü. İşte size asla yanıltıcı olmayan bir reklam) Eğlenceli bir deneyim olduğunu söylediği bu reklam filmiyle başlayan kariyer yolculuğunda bir sonraki durak Lions for Lambs filmi oluyor. Kariyerinin ilk sinema filmi bu. Sonrası toz ve gaz bulutu. Başroller, Oscar adaylıkları, Tony Ödülü, onu sevmemiz için bize onlarca bahane sunan açıklamaları… Kısacası hem sahnede hem ekranda hem de özel hayatındaki duruşuyla “dadanmayalım da taşa mı dönelim” dedirten biri o.

Andrew Garfield için “A star is born” anı tam olarak neresi, emin olamıyoruz. Mark Zuckerberg’in kankası Eduardo Saver rolüyle izlediğimiz The Social Network mü; gişe rekorları kırarak kendisini daha da popüler hale getiren Spiderman serisi mi; yoksa yayınlandığı 2016’da yılın filmleri arasında gösterilen ve kendisine de En İyi Erkek Oyuncu dalında ilk Oscar adaylığını kazandıran Hacksaw Ridge mi… Biraz kararsızız ama bizce hepimizin farklı cevapları var bu soruya. Emin olduğumuz şey ise hangi rolüyle olursa olsun radarımıza girdiği andan itibaren onu izlemekten gözümüzü alamadığımız. (Fangirl’ler vardır.)

Episode 1 Style GIF by BBC Three - Find & Share on GIPHY

Kendini rollere adanmış bir koca yürek

The Social Network mesela…

Mark Zuckerberg’i henüz bu kadar konuşmadığımız, buraların hep dutluk olduğu o geçmiş güzel günler… Takvimler 2010 yılını gösteriyor. The Social Network filminde, Zuckerberg’in en iyi arkadaşı ve Facebook kurucu ortağı Eduardo Saver rolüyle izliyoruz Andrew Garfield’ı. Film epey beğeniliyor, Oscar adaylıkları kazanıyor ama bir sahne var ki aklımızdan çıkmıyor: Öfkeli Eduardo binbir hışımla Zuckerberg’in bilgisayarını kırar.

Bu sahnenin çekimi neredeyse 40 kez tekrarlanmış. Andrew da sahnenin kendisi için yorucu olduğunu itiraf etmişti. Yönetmen Fincher, “Seni zorlayacağım biraz sık dişini (bu ifade bize ait) ama ortaya mükemmel bir şey çıkacak” diyerek cesaretlendirmiş Andrew’u. Baya inanmışlar bu sahneye yani. Neyse ki sahne beklenen etkiyi yaratmayı başardı. Hem hayranlar hem de ünlüler tarafından birkaç kez taklit edildi. En popüleri de Dylan O’Brien taklidi oldu. Hatta Andrew da bu taklidin orijinalinden çok daha iyi olduğunu söyledi.

The Social Network demişken, filmle ilgili hayati bir bilgiyi de ekleyelim. Meğer Andrew ilk olarak Mark Zuckerberg rolü için düşünülmüş. Fakat yönetmen Fincher, L.A. Times’a verdiği bir demeçte içi dışı biri olan Garfield’ın Eduardo Saver rolü için duygusal olarak daha uygun olduğuna karar verdiğini söylemiş. (Sonuçta herkes kalbinin ekmeğini yer.)

Bu arada bakmayın siz onu popüler filmlerde gördüğümüze. Aslında biraz da sürprizlerle dolu bir kariyer yolculuğu var. Mesela The Social Network’ten önce Kazuo Ishiguro’nun aynı isimli romanından uyarlanan Never Let Me Go’da izledik onu. İçe kapanık Tommy performansı bahsettiğimiz bu sürprizlerden biriydi.

Zaten Andrew da kendini zorlayan taban tabana zıt olduğu rolleri daha çok sevdiğini söylüyor yıllar sonra verdiği bir röportajda. “Kendinizi tiyatro tanrılarına, o karaktere, hikayedeki fikirlere ve hikayenin kendisine teslim olmaktan alıkoyamazsınız. Çünkü her sabah uyandığınızda yapmak istediğiniz tek şey seyirciye hizmet etmektir…” diyecek kadar koca yürekli bir görev insanı. Tabii bir insan olarak sınırları olduğunun da farkında. (Selam olsun Lady Gaga!) Mesela Simone Biles’ın 2020 Tokyo Olimpiyatlar’ından mental sağlık sorunları gerekçesiyle ayrılmasını çok ilham verici olduğunu söylüyor. Kimi zaman benzer durumların oyuncular için olabileceğini hatırlatıyor yani bize. (Oyunculuğunu övecektik, konu nerelere geldi…)

2017 yılına ışınlanalım hemen. Andrew Garfield, Londra’da çekilen Angels in America filminin hazırlıklarında. Tam da o günlerde Hacksaw Ridge filmindeki Ridge’deki İkinci Dünya Savaşı kahramanı Desmond Doss rolüyle ilk Oscar adaylığını kazandığını öğreniyor. İlk tepkisi bu adaylığın ne kadar havalı ve mutlu edici olduğunu söylemek oluyor. Tabii arkasından da şu cümle geliyor: “Eminim bir hata olmuştur!” Ödülü alamıyor ama artık adını daha sık duyacağımızın ipuçlarını veriyor bize bu adaylık.

Parlak kariyerinde bazı pürüzler de var tabii. Çok sayıda beğenilen filmde yer alsa da Breathe (2017) ve Under the Silver Lake (2018) filmleri gişede umduğunu bulamadı mesela. Eleştirmenlerden de olumlu yorumlar geldiğini söyleyemeyeceğiz. Olsun, nazar boncuğu diyelim biz. (Zaten Andrew da Under the Silver Lake kendisinin bile anlam veremediğini söylüyor.)

Andrew Garfield GIF by A24 - Find & Share on GIPHY

2018’den sonrası ise kariyerinde vites artırdığı yıllar. Özellikle 2019’da teker teker yeni roller için anlaştığının haberlerini alıyoruz. The Eyes of Tammy Faye ve tick, tick…BOOM! Bu gelişmelerin meyvesini yemek için 2021’e kadar bekleyeceğiz. 

Her geçen gün bizi şaşırtan haberlerle karşılaşa karşılaşa nihayet günleri tüketiyoruz. 2021’i gösteriyor takvimler. Andrew Garfield’ın yılı…

tick, tick…BOOM!

Film besteci, söz yazarı ve oyun yazarı Jonathan Larson’ın hayatına odaklanan bir biyografi. İnanılmaz tutkulu bir sanatçı var karşımızda. Andrew da Larson’ı, tüm hücreleriyle, tüm kalbiyle canlandırıyor. ”Tamamen dizginsiz, vahşi ve terk edilmişlik dolu” diyor. Ayrıca, “Hikayeye kabul edilebilir bir düzeyde şarkı söyleyip söyleyemeyeceğimi görmek istedim” diyerek şarkı söyleme deneyimini açıklıyor. (Bu cevap sana ulaşır mı çok emin değiliz ama söyledin Andrew, söyledin.)

Bu rolü 84. Akademi Ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu ve SAG adaylıkları getirdi Andrew’a. Oscar heykelini eve götüremedi ama (bizim kalbimizin bütün Oscar’ları onundu zaten) pek çok eleştirmenden de kariyerinin en iyi performansı olduğuna yönelik yorumlar geldi. Rolüne yine sıkı hazırlandığını anladık kısa sürede. Deneyimli vokal koçu Liz Kaplan ile çok çeşitli ses egzersizleri üzerinde çalışmış mesela. Aslında bu zamana kadar şarkı söyleme konusunda deneyimi yokmuş, altı yaşındayken şarkıcı-besteci olma gibi bir hayali olsa da. “Pek karaoke insanı değilimdir” diyerek açıklıyor bunu… (Faydalı bir bilgi daha:Favori karaoke şarkısı ise Will Smith’in Miami’si. Şimdi bir daha düşünsün.)

Andrew’un yoğun geçen takviminin büyük sürprizine değinmeden bitirmeyeceğiz elbette bu yazıyı. Eski Spider-Man’lerimize birer birer kavuşuyoruz. Gözlerimizde yaşlar, boğazımızda yumrudan fırsat bulup kaçan çığlıklar… Bambaşka evrenlerden en güzel halleriyle gelip buluşuyor Spider-Man’ler. Tekrar Spider-Man kostümü giyebileceğini hiç düşünmese de teklif geldiğinde çok mutlu olduğunu söylüyor Andrew da. En büyük Spider-Man hayranlarından biri zaten kendisi. “Kulağa inanılmaz derecede eğlenceli, inanılmaz ve ilginç geliyordu. Aslında bir Spider-Man hayranı olarak, aynı karede üç Spider-Man görme fikri bile yeterliydi” diye açıklıyor rolü kabul etmedeki motivasyonunu da.

Zaten o ve etrafına yaydığı “positive vibes only” enerjisi de yüzümüzü bir kere daha güldürüyor. Neticede Spider-Man: No Way Home sayesinde o meşhur meme’i dünya gözüyle kanlı canlı görmüş şanslı bir nesil olmak düşüyor bizim payımızada.(Spoiler vermemek için türlü türlü yalanlar söyleyerek bizi kandırmaya çabaları da çok özel tabii). Biliyoruz bu biraz tartışmalı bir konu, tüm Spider-Man’lerin kalbimizde yeri ayrı. Ancak Andrew Garfield’ın Peter Parker’ı bize sevdirme konusunda elinden geleni fazlasıyla yaptığı konusunda hemfikiriz. Biz en iyisi tüm Spider-Man’ler bizim kıymetlimiz deyip tatlıya bağlayalım bu konuyu.

Sırada Andrew Garfield ve Daisy Edgar-Jones’un başrolü paylaştığı Under the Banner of Heaven var. Hulu dizisi, 28 Nisan’da ekranlara gelecek. Geri sayımı başlatabiliriz aslında. Bu mini diziyle karanlık bir cinayetin içinde bulacağız kendimizi. Andrew da cinayetleri araştırırken inançlarını sorgulayan dindar bir dedektifi canlandıracak. Dizi, Jon Krakauer’in aynı adlı 2003 kitabının uyarlaması. Senaryoda ise Oscar ödüllü Justin Lance Black’in imzası bulunuyor. 

Açıkçası gönül rahatlığıyla birine hayran olup doya doya övmek eskisi kadar kolay değil. İyi ki… Her yeni güne bir “cancel” güncellemesiyle karşılaşıp hayal kırıklığına uğruyoruz. Güvendiğimiz dağlara yağan karlar canımızı çok sıksa da herkesin gerçek yüzünü görmek mutlu ediyor bizi. Andrew Garfield ise bu endişelerden çok uzakta kalıp gönül rahatlığıyla hayran olduğumuz ve bunu dile getirdiğimiz birisi. (Biraz yalan söyleme huyu var ama bildiğiniz gibi onu da pek beceremiyor.)

Nasıl sevmeyelim ki… It’s a Wonderful Life’ı bizim gibi gözyaşlarıyla izleyen bizden biri o. Dediğimiz gibi, yürüyen bir ”positive vibes only” tabelası. Ayrılık sonrası buram buram toksikliğe bulandığını gördüğümüz ünlülerin tam zıttı bir yerde Andrew ve Emma Stone ile birbirleri hakkında söyledikleri, toksikliğin köşesinden bile geçmediğini anladığımız ilişkisi, Angels in America filmindeki rolüyle Tony Ödülü kazandığında ödülünü LGBTİ+’lara ithaf etmesi, RuPaul’s Drag Race fan’lığı (konuk jüri de oldu) sevdiğimiz diğer yıldızlarla kankalığı, kendiyle dalga geçme konusunda epey başarılı olması, birkaç gün önce GLAAD Ödülleri’ne trans bayrağı pini takarak desteğini göstermesi… İnanın bu liste sonsuzluğa kadar uzar gider.

Episode 1 Andrewgarfield GIF by BBC Three - Find & Share on GIPHY

Bu arada sıcak gündem olduğu için eklemeden geçemedik. Andrew’un aşırı eğlenceli, her ortamın aranan ismi olduğuna bizi inandıran taze bir anımız daha var. Will Smith’in tokadıyla uzun yıllar aklımızda yer edineceğini tahmin ettiğimiz Akademi Ödülleri gecesinde herkes olayın şokunu yaşarken Andrew Garfield çoktan işin eğlencesine geçmişti bile. Tokadı taklit ettiği viral videoyu henüz görmediyseniz, ilk fırsatta izlemenizi öneririz. (Oyunculuk 10/10.)

2021 onunlaydı, 2022 ve önümüzdeki uzun bir gelecekte öyle olacak gibi görünüyor. Ve açıkçası hiç şikayetçi değiliz diyerek bitirelim bu uzun mektubu.

Bu arada Andrew Garfield ismini Google’lamanın acı verici olduğunu düşünerek kimseye önermiyormuş. Biz yine de şansımızı deneyelim. Bu mektubu şöyle elden ele….