İkonik Rick O’Connell rolü, HFPA’nın taciz skandalı ve de The Whale ile dönüşüyle Brendan Fraser’a dadanıyoruz

The Mummy serisinin Rick O’Connell’ı olarak gönlümüze kurduğu tahtında uzun yıllardır sessiz sedasız oturan Brendan Fraser, nihayet bu sene The Whale ile “büyük” sahnelere dönüşünü müjdeledi.  Geçtiğimiz aylarda Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan Darren Aronofsky’nin yeni filmi festivalde dakikalarca alkışlandı ve de hem Fraser’a hem de bize duygu dolu anlar yaşattı. Bu duygusallığımızın ve de Fraser’e “geri döndü” dememizin sebepleri arasında Fraser’ın uzun yıllardır mücadele ettiği sağlık sorunları, Me Too hareketiyle beraber ifşaladığı taciz olayı ve de özel hayatında yaşadığı birtakım yıkıcı kayıpları var. Biz de kendisini ve o güzel gülümsemesini yeniden ekranlarda görmenin sevinciyle Fraser’a dadanıyor onun bu anlamlı dönüşünü kutluyoruz.

Brendan Fraser, bir neslin aklına ortadan ayrılmış ve iki yanına düşen kahverengi saçları, beyaz gömleği ve ten rengi chino pantolonlu ikonik Rick O’Connell görüntüsüyle kazındı şüphesiz. 1991’de TV’de Child of Darkness, Child of Light’daki ufak rolüyle başladığı oyunculuk macerasında Encino Man and School Ties, Airheads ve George of the Jungle gibi filmlerin hemen ardından geliyor The Mummy serisi. 1932 yapımı aynı isimli korku filminin yeniden çekimi olan bu serinin ilk filmi Stephen Sommers yönetmenliğinde çekiliyor ve baş kahramanımız Rick rolüne Fraser’dan önce Tom Cruise, Brad Pitt ya da Ben Affleck gibi o dönemin yeni ve de umut vaat eden aktörleri düşünülüyor. Ama rol son olarak Fraser’da kalıyor ve böylelikle ekranlar yeni bir jöne kavuşuyor ve de bir başka umut vaat eden yakışıklı aktörüyle tanışıyor. Ancak Mummy serisi arasına uzun yıllar giren her yeni filmle beraber kan kaybediyor, popülerliği düşüyor. Hatta bu nedenle dördüncü filmde seri tekrar eski popülerliğine kavuşsun diye Tom Cruise’a Nick Morton rolü teklif ediliyor ancak 2008’de yayınlanan üçüncü filmin, The Mummy: Tomb of the Dragon Emperor’ın gişedeki düşük performansı yüzünden seri son buluyor.

O sıralar kariyerinin zirvesinde görülen Fraser, The Mummy’nin üçüncü filminin çekimleri sırasında kendisini “yıkıcı bir şekilde yıprattığından” bahsediyor sonradan. 2018 yılında GQ’ya verdiği ve yazımızda da sık sık alıntı yapacağımız o meşhur röportajında “Çin’de üçüncü Mumya filmini çektiğimiz sıralarda gerçek anlamda bant ve buzla bir araya getirilmiştim. Vidalı kapaklı buz torbaları ve dağ bisikleti altlıklarından her gün kendime bir dış iskelet yapıyordum” şeklinde anlatıyor o günleri. The Mummy’nin yanı sıra çeşitli aksiyon filmlerinde de çoğu sahneyi dublörsüz çeken Fraser’a bu setlerden birçok omurilik ve de sinir yaralanmaları kalıyor. Omurilik üzerindeki baskıyı azaltmak için yapılan ağır bir operasyon olan laminektominin (hem de iki defa) yanı sıra ses teli onarımı ya da diş protezi gibi çeşitli prosedürler de geçiriyor. “Kendimi Hayvan Çiftliği romanındaki işi çalışmak, çalışmak ve çalışmak olan at gibi hissettim. Orwell, bence proletarya olan bir karakter yazdı. Bütünün iyiliği için çalıştı, soru sormadı, canına kıyıncaya kadar sorun çıkarmadı… Yapıştırıcı fabrikasına gönderildim mi bilmiyorum ama yıkılanları yeniden inşa etmem ve herkesin iyiliği için tekrar yapmam gerektiğini hissettim” diyen Brendan’ın başına yalnızca fiziksel değil psikolojik birtakım yaralanmalar da geliyor peşi sıra. Önce 1998 yılında evlendiği beraber üç çocuk sahibi olan Afton Smith’le boşanan Fraser, kısa süre sonra da annesinin ölümüyle sarsılıyor.

Brendan’ın hayatında art arda meydana gelen bu yıkıcı travmalar tabi sadece görünenler. Bir de bu olayların perde arkasında, yaşandığını yukarıda bahsettiğimiz GQ röportajında öğrendiğimiz taciz olayı var. Brendan, 2003 yılında Altın Küre Ödülleri’ni düzenleyen HFPA’nın eski başkanı Philip Berk’le bir öğle yemeği yediğinden ve bu yemek sırasında Berk’in kendisini kalçasına ve de cinsel organına dokunmak suretiyle taciz ettiğinden bahsediyor. Taciz anından sonra oradan hızla uzaklaşan ve de kendisini “hasta” hissettiğinden bahseden Fraser bu durumu o sıralar sadece eşiyle paylaştığını söylüyor. Olay gerçekleştikten kısa bir süre sonra hikayesini halka açıklamayı da düşündüğünü ancak sonunda bunu yapmamaya karar verdiğini, “bunun bana nasıl hissettirdiğiyle ya da hikayemin bir parçası haline gelmesiyle uğraşmak istemedim” sözleriyle açıklıyor. Bu olayı tüm dünyayla ise ancak sektörü ifşalarla beraber şöyle bir silkeleyen Me Too hareketinden güç aldığı zamanlarda duyuruyor. Ve temsilcileri aracılığıyla HFPA’dan yazılı bir özür istiyor ve Berk ancak bundan sonra GQ’ya aslında özür dilemediği bir “özür” yazıyor. Fraser’ın dediğine göre olay yaşandıktan sonra HFPA kendisine bir daha asla Berk’le yalnız kalmayacağının sözünü de vermiş ama Berk bunu da yalanlıyor o sahte özründe. Berk, “Bay Fraser’ı üzecek bir şey yaptıysam, kasten yapmadım ve özür dilerim. Ama kariyeri bizim hatamızdan bağımsız bir şekilde geriledi” şeklinde epey çirkin ve de inkar dolu bir açıklama yapıyor.

Fraser hemen hemen ikinci Mumya filmiyle aynı zamanlarda yaşanan bu taciz olayını HFPA’ya bildirmesinden sonra, o sıralar Hollywood üzerindeki etkisinin günümüze nazaran çok daha fazla olan HFPA’nın kendisini “kara listeye” almış olabileceklerinden bahsediyor. Bu olayın ardından yaşanan sessizliğinin “sağır edici” olduğunu söyleyen Fraser’ın başına zaten devamında da yukarıda bahsettiğimiz bir dolu aksilik gelince kendisi ciddi bir depresyon yaşıyor, bir türlü o eski formuna kavuşamıyor ve uzun soluklu roller de alamıyor. 2018’de The Affair dizisindeki altı bölümlük rolüyle bizi beyazperdeye dönüş ihtimali için heyecanlandırıyor ve ardından da FX’in Trust dizisinin sekiz bölümünde yer buluyor kendisine. Ve ancak 2022 yılında o istediğimiz dönüşünü yapıyor Brendan. Cannes Film Festivali’ne yetişemeyen The Whale, Venedik Film Festivali’ndeki gösteriminin aldığı altı dakikalık alkışlarla bize Brendan Fraser’ın devler ligine dönüşünü müjdeliyor. Fraser bu alkışlar sırasında gözyaşlarını tutamıyor ve de onu çok özleyen bizlerin de boğazına bir yumru gelip oturuyor…

People Magazine tarafından, 1998 yılında dünyanın en güzel 50 insanından biri seçilen, yolda ya da kırmızı halılarda tanıştığı hayranlarına olan incelikli yaklaşımıyla nam salan ve de oyunculuk yeteneğinden şüphe ettirmeyen Brendan’ın beyaz perdeye dönüşü tam da bu saydığımız nedenler sebebiyle son yılların en dokunaklı dönüşlerinden biri olarak anılıyor. Türkiye’de 3 Şubat’ta vizyona girecek filmi The Whale ile ödül döneminde de adının sıkça duyulacağı düşünülen Fraser’a geçtiğimiz günlerde olası bir Altın Küre adaylığındaki tutumunun ne olacağı soruldu. Ve kendisi eğer Altın Küre Ödüllerine çağrılırsa gitmeyeceğini “annem iki yüzlü bir insan yetiştirmedi” sözleriyle net bir şekilde belirtti; “onlarla olan geçmişim yüzünden törene katılmayacağım. Annem beni iki yüzlü bir insan olarak yetiştirmedi. Bana pek çok şey diyebilirsiniz ama ‘iki yüzlü’ bunlardan biri değil.” Zaten hatırlarsanız HFPA tarafından yükselen skandallar Fraser’ın başına gelenlerle kalmadı, tören de anıldığı bu olaylar sebebiyle geçtiğimiz senelerde cancel’landı ve son töreni NBC de canlı olarak yayınlamadı. HFPA iddia ettikleri “reformları” yapmadığı için geçtiğimiz sene deyim yerindeyse kendi çalıp oynadığı bir törenle ödüllerini dağıttı. Gerçi Fraser’ın aksine epey iki yüzlü olan bu sektör bizi yine şaşırtmadı ve NBC bu sene töreni yayınlamaya karar verdi ama olsun. Neyse biz yazımızı HFPA’yı anarak değil Fraser’ın açıklamasının devamıyla bitirelim: “The Whale filmini savunmak için elimden geleni yapacağım, Charlie rolü ile yakalayacağım diğer ödül fırsatlarını seve seve takip edeceğim. Bunu kendime, film yapımcılarına ve de çocuklarıma borçluyum. Bu film benim şansım.”  Özlendin be Brendan, hoş geldin.