
“Buldum. Geçmeyen melankolimize çözümü buldum.”
Bazen size de oluyordur, insanlar sizi anlamıyordur. O konuda bir önerim var.
Dertleşmek istediğim konu, birbirimizle anlaşmakta neden zorlandığımız. Son zamanlarda, “İçimizdeki asıl niyeti karşımızdakine geçirebilmek neden mümkün olmuyor” diye soruyorum kendi kendime. A diyorsunuz B anlıyorlar, C’yle açıklamaya çalışıyorsunuz D’yi yoruyorlar. İnsanlar sizden fazla Akbilinizi bile istiyor ama sizi anlamak istemiyorlar. Anlamak derken, kafamızın içindekileri kastediyorum. Asıl niyeti, gerçek düşünceyi. Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’daki karakteri Hikmet gibi, anlaşılmak istiyoruz sadece:
“Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh’un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız, beni tanımalısınız; ki benden bahsedin, çocuklarınıza beni örnek gösterin, herkes zengin olmak yerine Hikmet olmak istesin, ah bir Hikmetim olsaydı desin…”
Uzaya gitmemize az kalmış olabilir ama bence dünyayla işimiz bitmedi. En azından şu anlaşılma sorununu çözmemiz gerek. Şimdi bir canlandırmayla çözüm önerimi sunuyorum.
Beni biliyorsunuz, Yiğit. Karşımda da Kamuran olsun. Kamuran’la ben yıllardan beri tanışıyoruz, okul arkadaşıyız diyelim. Şimdi de oturmuş sohbet ediyoruz. Kamuran’ın bir derdi var. Benden medet umuyor. O anlatıyor, ben dinliyorum. Ama tabii ki Kamuran her şeyi anlatmıyor. Belki bir bok yemiş ve o kısmı anlatırken atlıyor, belki de sabahtan, diyeceklerini bir güzel kafasında toparlamıştı da şimdi aklına gelmiyor. Sonuçta ne o aradığı cevabı buluyor ne ben yardımcı olabiliyorum. Anlayamıyorum yani Kamuran’ı. Kamuran’ın kafasında bir derdi var ama anlatamıyor Kamuran. İşte bu noktada devrim yaratan bir cihaz devreye giriyor: AsılRuhHaliÖlçer. Yani ARHÖ.
Bu küçük aygıtın çalışma prensibi şu şekilde: Beynimizin kıvrımlarına bıraktığı salgı ile o kocccaman düzlüklerde “gerçekten hissettiklerimizi” buluyor ve bir raporunu çıkarıyor. Raporda şöyle maddeler sıralı: Kamuran’ı asıl üzen sebep: Blablabla. Kamuran aslında ne zaman yalnız kalsa ağlıyor. Aslında Kamuran YouTube’da en sevdiği şarkıyı açıp Bıdıbıdıbıdı’yı düşünüyor. Kamuran’ı bıraksanız aslında şunuşunuşunu yapacak. Gibi. Böyle şeyler. 24 saat içinde, yapılan analiz mail kutumuza (ya da istersek yönlendirdiğimiz ilgili kişinin mail kutusuna) düşüyor. Böylelikle kendini anlatamayan gariplerin çilesi de son buluyor.
Henüz patentini almadım; beğenen, imkanı olan varsa fikri sahiplenebilir. Olur da yarın öbür gün marketlerde, eczanelerde, bir yerlerde görürsem ben mutlaka alır, çevreme de aldırırım. Umarım bir gün, bu cihazların hayalini kurmadan sadece kelimelerle anlaşmamız da mümkün olacak.