
Burning Man eşliğinde sorguluyoruz: Dijitalleşen festivaller ve arkalarında bıraktıkları kültürel boşluklar ne anlama geliyor?
Kelimenin tam anlamıyla dünyanın en ünlü festivallerinden olan ve hatta ciddi bir kültürel fenomen haline gelmiş Burning Man ikinci kere iptal edilerek dijital alemlere taşındı. Nevada semalarında görmeye alışkın olduğumuz görüntüler, şimdilerde sanal alemlerde karşımıza çıkıyor. Elbette, bu durum hakiki müdavimlerinin bir hafta sonu etkinliği olarak Nevada çöllerine gitmesine ve gayri resmi olsa da kutlama yapmasına engel değil. Hatta Black Rock Çölü’nden sorumlu olan yetkililer, “Free Burn” olarak adlandırılan bu biletsiz etkinlik için yaklaşık 10.000 ila 20.000 kişinin geleceğini tahmin ediyor.
Burning Man’in organizatörleri, geçtiğimiz Nisan ayında bu yılki resmi etkinliği de iptal etmeyi planladıklarını, onun yerine 7 Eylül’e kadar sürecek olan sanal versiyonuyla devam edeceklerini duyurmuştu. Pandemi sebebiyle artık duymaya alıştığımız hatta yer yer duyarsızlaştığımız festivallerin ve etkinliklerin iptali, sosyal bir varlık olan insanlar için ise alternatiflerini üretmeyi gerektiriyor. Haliyle “Free Burn” adı verilen bu etkinliğin ortaya çıkışı bizleri pek şaşırtmadı. Halihazırda, Black Rock Saha Ofisi (BRFO) sorumluluğunda olan araziler, eğlence amaçlı kullanım ve kamp için 14 günlük bir sınırla yıl boyunca halkın kullanımına açık. Yani, planlanan alternatif etkinlik her ne kadar biletsiz ve gayri resmi olsa da tam anlamıyla yasal.
Ancak, yetkililer tarafından 31 Ekim’e kadar geçerli olacak bir dizi geçici kısıtlama getirilmiş. Bu kısıtlamalar, kamp ateşi dışında ateş yakma yasağının yanı sıra yapıların yakılması, yapıların inşası ve lazer bulundurma ve/veya kullanma gibi bizzat Burning Man’in alametifarikası olan durumların mümkün olmadığı anlamına gelmekte. Bu sebeple festivalin olağan sürümlerinden çok farklı olacağı açık. Ancak şöyle de bir durum var; zamanında topluluk, sanat, kendini ifade etme ve özgürlüğe odaklanan hatta her türden bohemler ve özgür ruhlar için bir yeraltı buluşması olarak görülen Burning Man, yıllar içinde influencer’ların, ünlülerin ve Silikon Vadisi seçkinlerinin uğrak noktası haline geldi. Bu bir eleştiri değil asla, bize soracak olursanız, her alt kültürün bir gün popülerlik makamına erişeceğinin en nadide örneklerinden biri hatta.
Velhasıl, tam da bu sebeplerle bazı katılımcılar gayri resmi etkinliği, Burning Man’in köklerine geri dönüş, paradan kaçınılan ve “radikal katılımın” yüceltildiği bir karşı kültür hareketi olarak selamlamakta. Etkinliğin kültürlerarası köklerine doğru bir dönüş yaşanıyor anlayacağınız. Eski müdavimler de 1986’da başlayan orijinal Burning Man toplantılarına benzediğini söylüyor zaten.
Burning Man CEO’su Marian Goodell da “İnsanları gitmekten caydırmıyoruz.” gibilerinden bir açıklama yapmış bu arada. “Ama deneyimli bir Burner değilseniz gitmeyi denemeniz gerektiğini düşünmüyorum. Ancak en son, çölün tehlikelerine saygı duyduğumuz ve ortak çabanın anahtar olduğu 1996’da gittiyseniz, bu sizin yılınız.” diye de eklemiş.
Ayrıca, bakmayın lafa eski günlerden girdik ama etkinliğin sanal hali de fulfors ses getirmeye devam ediyor. Pek çok katılımcı bu yılki dijital deneyimin, geçen yıl bir ay içinde düzenlenen sanal etkinliğe göre çok daha iyi olduğunu da söylüyor. Pandemiyle geçen bir buçuk yılda teknolojinin geliştirilmesi çok olağan zaten. Asıl, genellikle bilet başına 500 dolar civarlarında olan Burning Man’in ücretsiz sanal alternatifi, kimilerine göre şaşırtıcı bir katılımcı kalabalığını ağırlamakta. Journal, 2019 Burning Man’deki 80.000 katılımcıya kıyasla, geçen yılki Virtual Burner’a yarım milyon insanın geldiğini kaydetmiş.
Konuya dair pek çok röportaj ve yazı dönüyor tabii. VICE, bu yıl resmi olmayan Burning Man’e katılacak Reno’daki bir bar sahibi Larry DeVincenzi ile konuşmuş. Bizim en çok dikkatimizi çeken ise DeVincenzi’nin “Bu sanal insanların kendi toplantıları, grupları var ve bu harika.” açıklaması oldu mesela. Yani işler ne kadar sanallaşsa da topluluklar oluşturup yeni kültürler, alışkanlıklar hatta ritüeller yaratmaya devam ediyoruz.
Aynı şekilde DPW’nin personel müdürü Logan Mirto, VICE’a şu açıklamada bulunmuş; “Bunu yaşayan hiçbirimiz, olduğumuz insanlarla aynı değiliz. Burning Man, her zaman insanların ona ne getirdiğinin bir yansımasıdır. Black Rock City’de keder için bir yer var. Keşfetmek ve serbest bırakmak için bir yer var. Bu bir şehir ve toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için gelişti. Topluluk sağlamdır. Binlerce insandır. Bütün bu enerjiyi ona getireceklerinden endişelenmiyorum. Burning Man’i hayatlarının bir parçası yapmayı seçen insanlar, Black Rock City’nin neler sağlayacağının farkındalar ve umarım bu onlara, hayatın devam ediyormuş gibi hissetmeleri için ihtiyaç duydukları arınma, serbest bırakma veya kapanmayı sağlayacaktır.”
Bir de isteyen konuya pandemi penceresinden isteyen de bir yanımızın resmen sanal alemlerde yaşıyor olmasından baksın, bir sonraki yıl, eğer Burning Man resmi koşullar altında yeniden bir araya gelirse kökten değişmiş bir dünyada olacağı epey açık. Hatırlarsanız bundan bir yüzyıl önce, tüm dünyalılar 1918 – 1920 yıllarında yaşanan İspanyol gribini geride bıraktığında çok büyük bir değişimin de arifesinde duruyorlardı. Değişmek zorunda kalan tüketim kültürü, ekonomi, müzik, sanat, moda ve özlemle kucaklanan özgürlük ‘Roaring Twenties’ yani ‘Kükreyen Yirmiler’ dönemini doğurmuştu. Resmen anlı şanlı bir dönem…
Son zamanlarda birçok kişi 1920’lerin neden bu kadar efsanevi geçtiğini hem anlıyor hem de sıklıkla dile getiriyor aslında. Öte yandan, her ne kadar teknoloji tüm görkemiyle ilerlemiş ve hayatlarımızı daha kolay hale getirmiş olsa da evrimsel olarak 21. yüzyıl yaşantısına uyum sağlama konusunda zorlandığımızı da söylüyor bilim insanları. Yani bir toplanma, grup olma doğaya karışma ihtiyacımız her daim baki. Bakalım, gelecek neler yaşatacak ama eğer bu günlerin sonunda festivaller ve etkinlikler yeniden şekillenecekse geçmiş günleri aratmayacağı kesin gibi.