
Deli gönlüm Tony Leung’a tutuldu: Shang-Chi ve On Halka Efsanesi
Tony Leung.
Nasılsınız?
Görüşmeyeli yıllar oldu.
Sizi çok özledik.
Marvel Sinematik Evreni’nin son filmi Shang-Chi ve On Halka Efsanesi, geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Nihayet. Simu Liu’nun başrolünü üstlendiği film, Marvel’ın ilk Asyalı süper kahramanının Die Hard döneminde sinemayı şenlendiren Bruce Willis esintili hikayesini konu alıyor. Simu Liu’ya Awkwafina, Michelle Yeoh ve gözümüzün bebeği Tony Leung eşlik ediyor. Destin Daniel Cretton’ın yönetmen koltuğunda oturduğu film, Marvel’ın dördüncü evresinde kendine rahat bir yer açıyor.
Yer çekimine meydan okuyan öyküsü kimi anlarda bizi biraz yoruyor, neyse ki Awkwafina düşünmemize pek de zaman tanımıyor. Karşımızda düşmanının dikkatini dağıtmak için Eagles’ın Hotel California şarkısını söyleyen bir karakter var. Bu anlamda filmin Marvel’ın alışageldik senaryo kodlarını devam ettirme çabasında olduğunu söylemek mümkün. Beklenmedik bir anda, rakibine Single Ladies dahi okuyabilirsin. Çünkü Beyonce, Marvel evreninde bile bir kraliçe. Öte yandan filmin, diğer örneklerine göre farklı bir çizgide durduğunu da belirtmek lazım. Otelin önüne çekilen son model araba, bir an için yanlış filme mi geldim izlenimi yaratmadı değil. Seyirci Asya kültürüne dair birçok detaya da rastlıyor. Birkaç sene önce fırtına yaratan Crazy Rich Asians’ın etki alanının yüksek olduğu kesin. Michelle Yeoh da bu filmde zira. Asalet, zarafet, özgüven. Yine sözüne güvenilir, güçlü ve cesur bir kadını canlandırıyor. Başroldeki Simu Liu da ilk kez büyük bir yapımda boy gösteriyor aslında. Buna rağmen karakteri iyi taşıyor, ikna yeteneği çok yüksek ve Marvel hayranlarına bir an için – çok kısa bir an için – Steve Rogers’ın artık bu evrende yerinin olmadığını da unutturuyor.
Birtakım ebeveyn sorunları
Shang-Chi’ın kullandığı On Halka ise bir muamma dostlar. Takan kişiye, açıklaması oldukça zor bir dizi süper güç veriyor. Shang-Chi her süper kahraman gibi, halka olmadan da büyük kötü kurtla savaşmaya hazır tabii. Annesinin vatanını (daha önce ayak bile basmadığı) kurtarmak için babasını öldürmeye bile hazır. Hayatı boyunca bir kez bile görmediği teyzesinden hayat dersi almaya da sıcak bakıyor. Babasının kendisine psikolojik şiddet uyguladığı gerçeğini de buraya iliştirmek gerek. Tony Stark gibi, Peter Quill ve Thor gibi, hatta Loki gibi Shang-Chi’ın da babasıyla ilişkisi kötü. Ebeveyn-savar (literatüre yeni kazandırdığımız bir kelime) bir dünyada, kahramancılık oynamaya çalışan bir avuç erkeğin filmini izliyoruz diyebilir miyiz? Ah, vah. Ne üzüldük! Bu anlamda, Shang-Chi’ın babasını dağın tepesine atmaya yönelik motivasyonu zayıf kalıyor. Thor ve Odin arasında yüzyıllar süren çatışmadan sonra Shang-Chi’ın tanımadığı insanlara, bilmediği topraklara sahip çıkması anlam karmaşası yaratıyor. Elbette vatanperver bir karakterle karşılaşmayı beklemiyoruz. Bu filmin mevzusu o da değil. Hatta film, ismini Shang-Chi’dan Shaun’a çeviren dertli bir bireyin telaşlı öyküsünü anlatıyor. Zaten filmde de sıkça bu isim değişikliğine vurgu yapıyor, dalgasını geçiyoruz.
Filmin ikinci yarısı, aceleye getirildiğini düşünmemize sebep olan dövüş sahnelerinde kayboluyor. Görsel dünya yeterince üzerinde çalışılmamış, tek gecede hazırlanılmış bir sınavı andırıyor. Rüzgarın içinde kayboluyor, Shang-Chi’ın havada süzülmesini seyrediyoruz. Öyle ki, CGI bizi ikna etmeye bile yetmiyor. Dert, derman, tasa içinde boğuluyor; sorguluyor, yine bir sonuca varamıyoruz. Köy halkının mistik güçleri, Avatar’da görmeye alışık olduğumuz bir koreografi eşliğinde sunuluyor. Bazı anlarda, M. Night Shyamalan’ın kamerasını arıyor gözler. Film, geleneksel bir çizgide ilerledikçe Marvel’ın yeni dönemine yönelik heyecanımız da biraz azalıyor. Şaşırtmayan bir karakter Shang-Chi. Bir sonraki sahnede ne olacağını tahmin etmek zor olmuyor. Kötü olana karşı verilen savaşın nihayete varacağı çok açık. Filmin kötü karakteri de öyle ahım şahım bir kötülük yaymıyor esasen. Marvel’ın Thanos’tan sonra çok daha güçlü bir karakterle gelmesi gerekiyor karşımıza.
On Halka’nın gücü
Film bittikten sonra ise, çok başka bir ipucu veriyor bize Marvel. Bu film tam olarak hangi zamanda geçiyor? Film boyunca Dr. Strange’te tanıdığımız Wong’un da karşımıza çıktığını bu noktada araya ekleyelim. Görünüşe göre, yasa dışı dövüşlere katılmaya karar vermiş. Shang-Chi’ın malum kişilerle karşılaşması da Wong sayesinde oluyor. Filmin sonunda seyirciyi tabii ki bir sürpriz bekliyor; fakat çok da heyecanlanmamak lazım. Shang-Chi’ın Marvel evreninde nasıl bir rol üstleneceği kısmen belli oluyor diyelim. Film, dördüncü evrede yeni bir sinematografiye de merhaba diyor. Artık çok daha karanlık, nispeten kapalı bir dünyadayız. Karakterlerimiz yine espri yapmayı ihmal etmiyor. Gülüyor, eğleniyor; karaokede Hotel California söylüyoruz. Senaryo pratiklerinde klasikleşmiş bakış açısını koruyor Shang-Chi. Tüm bunlara rağmen alışık olduğumuz rengarenk dünyanın perdesinin de sonuna geldiğimizi anlıyoruz. High School Musical’ın mezuniyet sahnesinde gibi hissetmekten kendimizi alamıyoruz. Bu yeni dönemde On Halka’nın gücünün işe yarayacağı da kesinleşiyor seyirci için.
Her hikayenin bir Tony Leung’a ihtiyacı var
Shang-Chi, Marvel evrenine hatırı sayılır bir giriş yapıyor; ufak tefek kusurlarını, 82 katlı bir plazanın duvarında süper güç kullanmadan yürüyor olmasını, yer yer romantizm güzellemesi yapmasını göz ardı ediyoruz. Oradan Tony Leung’a atlıyoruz zira bu filmi izlemeye değer kılan en önemli kişilik kendisi. Aksi mümkün değil. Aksi tartışılamaz. Yıllar önce Chungking Express’te gönlümüzü verdiğimiz, geri de almadığımız, almak dahi istemediğimiz Tony Leung’u ne kadar övsek az. Filmin tüm yükünü taşıyor adeta. Hatta kendi öyküsü, Shang-Chi’ın bile önüne geçiyor. Ekranda olduğu her an, filme -dürüst olalım- hükmediyor. Marvel’ın bir kez daha oyuncu seçimlerine ne kadar önem verdiğini anlıyoruz. Karakterlere atanan her doğru oyuncu, hikayenin yürüyüşünü etkiliyor. Elbette burada majör bir ipucu vermemek de boynumuzun borcu. Yine de filmin müziğinin Hotel California yerine California Dreaming olmasını tercih ederdik. Ey Tony Leung, sen nelere kadirsin! Gel de şanına inanma!
Bu filmi değerlendirirken karışık duygular içinde olmamın sebeplerinden birisi Leung kuşkusuz. Filmin yönetmeni Cretton da bir diğer sebebim. Short Term 12 gibi yıllarca konuşulacak bir işe imza atmış olması elimi kolumu bağlıyor diyelim. Bağımsız sinemadan, çok bütçeli yapımlara geçerken yönetmenlerde alışık olmadığı türlerde bocalıyor demek ki.
Eternals’a geri sayım
Öte yandan önümüz sonbahar. Kasım yaklaşıyor ve Angelina Jolie nihayet bir Marvel filminde ekran karşısına geçiyor. Yıldızlar geçidi gibi film yapmışlar, kimse bu durumu yeterince konuşmuyor matmazel! Yeteneğinden asla şüphe duymadığımız Kumail Nanjiani de süper kahramanların dünyasına sıra dışı bir adım atıyor. Kendisini tanımayanlar için harika bir komedyen olduğunu ısrarla söylememiz lazım. İzleyin, izlettirin. Seveni çok, sevmeyenlerini de yok sayıyoruz. Eternals’tan sonra izleyeceğimiz Spiderman: No Way Home’un fragmanı da geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Değme keyfime! Shang-Chi’ın tüm bunlara nasıl adapte olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Şimdilik, bekleyip görelim.
Shang-Chi, seni aramızda görmek bir şeref.
Aileye hoş geldin.