Dilan Bozyel’in mutluluk hattı

Bakmayın başlığa, o da mutsuzlukla ne alıp veremediğimiz olduğunu anlayamıyor ama kitabında çıktığı yolculuk, günün sonunda mutlu bitiyor.

Paris-Beyrut Mutluluk Hattı, Dilan’ın küçük dünya turu boyunca yolunun kesiştiği şehirlerin ve ülkelerin giriş biletleriyle açılıyor: Çeşme Seyahat’in bilet koçanı, Paris uçağının uçuş kartı, Trenitalia biletinin QR kodu… Seyahatlerinde biriktirdiği bunlar gibi birçok biletten oluşan kolajın üstünde de bizi kitaba hazırlayan şu cümle yer alıyor: Ve aramalıyız. Hiç usanmadan aramalıyız. Bizi çoktan bulmuş olanı.

Beyoğlu’ndaki stüdyosu, içeriye adım atar atmaz insana ne aradığını düşündürüyor: Duvarda kocamaz bir Zeki Müren çizimi, büyük ihtimalle dünyanın farklı yerlerinden gelip burada buluşmuş dergiler ile kitaplar, İstanbul’a aykırı derecede sessiz bir bahçe… Böyle bir bahçe bulmuşken kaçırılmazdı, biz de sohbete orada başladık.

Dilan Bozyel’in fotoğrafçı şapkasını takmadan önce eline kalemi aldığını biliyordum ama fotoğrafla yazının ikili ilişkisini, bana anlattığında öğrendim: “Fotoğrafçılıktan büyülendiğim anda okula kabul edildim, Londra’ya taşındım, dolayısıyla dergilerden uzaklaşmış oldum. “Yapabilir miyim acaba” diye düşünüyordum. Gittiğimde Londra’da konser ya da müzisyen çekimleri yapıp dergilere yollamaya başladım, yani yazı gitti hayatımdan ve fotoğraf girdi. Sonrasında yazı tekrar geri döndü. Şimdi ikisi bir arada gidiyor ama fotoğraf uzmanlık alanım ve ağır bastığını biliyorum. Yazı konusunda kendimi daha yavaş eğitmeye çalışıyorum, yaşla daha iyi oturan bir alan olduğunu düşünüyorum.”

“Bir konuda uzmanlaşmak kendimi daha güvende hissettiren bir şey, her anlamda. Bir de insan galiba, bir tanesini seçiyor. Bir tanesi daha ağır basıyor. İster istemez bir şeyin üstüne daha çok eğiliyorsun, iletişim dilinin o olduğunu anlıyorsun ve onu daha çok geliştirmek için çalışıyorsun. Ama bunu “Daha başarılı olayım” diyerek ya da daha iyi bir yere gelmek için yapmıyorsun; “Kendimi daha iyi ifade edebileyim ki delirmeyeyim” diye yapıyorsun.”

Fotoğraflar: Dilan Bozyel

Fotoğraf: Dilan Bozyel

Dilan böyle dediğinde hak vermemek elde değil, bazı hırslarımız yaptığımız işlerin önüne geçtiğinde, genellikle işleri batırıyoruz, aldığımız tatmin de o oranda azalıyor. Öte yandan insanın birçok şeyler uğraşıp üstüne onları bir araya getirebilmesi, “İşte bizi delilikten kurtaracak yol bu” dedirtiyor. Dilan Bozyel, Paris-Beyrut Mutluluk Hattı’nda yazı ve fotoğraf tutkusunu birleştiyor.

“25 yaşımda bir fotoğraf kitabı hayal etmiştim, yıllardır kafaya taktığım şey şimdi kitaba dönüştü. Uzun süre “Hissetiklerimi nasıl dünyayla paylaşabilirim, bu hisleri nasıl içimden çıkartıp çoğaltabilirim” diye düşündüm. 19 yaşımda ailemden ayrıldım ve sürekli evimi aradım. Kitabın konusu da bu: İnsan evini nasıl seçer?”

Fotoğraflar: Dilan Bozyel

Fotoğraf: Dilan Bozyel

“Londra’da yaşarken okuldan çıkıp asistanlığını yaptığım öğretmenimin stüdyosuna gidiyordum, akşam saatlerinde de harçlığımı çıkarmak için konserlerde çekimler yapıyordum, genellikle sabaha karşı bitiyordu işim. Ertesi günüm boş olduğunda ucuz tren bileti bulup sabaha karşı Paris’e gidip sonraki gün döndüğüm oluyordu. Paris’i hep seviyordum, birkaç kez gittim, kaldım ve döndüm. Sonra Beyrut girdi hayatıma. Bir proje için gittiğimde şehre ilk gidişimdi ve hemen aşık oldum. O günden sonra da tekrar tekrar gittim ve orada yaşamayı çok hayal ettim. Tuhaf mı bilmiyorum ama Paris’i de çok özlüyorum ve hep özleyeceğimi biliyorum. Beyrut’a olan özlemim bambaşka, şu an keşke orada olsam.”

Dilan şehirlerle ilişkisini gezmek olarak değil de her gittiği yerin yerlisi gibi yaşamak şeklinde niteliyor. Paris ve Beyrut’la başlayan bu yolculuğun devamı da yeni şehirlerle ve yeni kitaplarla gelecek. İlk kitabı elinize alıp karıştırmaya başladığınızda tahminim benim gibi sizin de dikkatinizi çekecektir: Tüm fotoğraflar siyah beyaz.

“Diğer renkleri kötülemek için söylemiyorum bunu tabii ki ama renkler, çok kimlikleştiriyor. Siyah beyaz bir denge, bir eşitlik hissi sağlıyor. Nereye gidersen git, o fotoğrafların aynı gezegenden çıktığını anlıyorsun. Zamanı da kaldırıyor ortadan.”

Fotoğraflar: Dilan Bozyel

Fotoğraf: Dilan Bozyel

Kitap, “sakin ve cesur uyandığım bir pazar sabahı” diye başlıyor, aklıma Instagram’da takip ettiğim bir tasarımcıyı getiriyor: Pascal Campion Art (@pascalcampionart), sabahların kendisi haricinde herkesin uyuduğu saatleri için “everything is possible, everything is still to come” diyor. Her şeyin mümkün olduğu, istediğin herhangi bir şeye başlayabileceğin saatler.

“Sabah saat dilimi çok önemli çünkü eğer uyanman mesai başlangıcı saatine denk gelirse, tam tersi, cesareti alıp götürüyor. Ama tüm şehir uyurken, daha erken uyandığında yani gün doğumuna şahit olduğunda… Sanırım o biraz insanı tanrılaştıran bir durum. Dünyanın işleyişine şahit oluyorsun ve bir şekilde bedeninin de dünyayla birlikte güne uyandığını hissediyorsun. Akşamları da öyle aslında, gün batımında da benzer bir şey yaşıyoruz. Mantığın ağır basması gereken işleri sabah saatleri yapıyorsun, duyguların ağır basması gereken işlerde gece zaten uyuyamıyorsun, uyutmuyor seni o hisler. Akışa bırakmak, izin vermek gerek.”

Dilan Bozyel - Paris-Beyrut Mutluluk Hattı

Fotoğraf: Dilan Bozyel

Kitabı karıştırırken tahminim herkesi olduğu sayfada birden durduran ya bir fotoğraf ya da birkaç satır olacak. Beni durduran satırlardan biriyle, son söz Dilan Bozyel’den:

“Fırtına dindikten sonra insan kendini görebilir. Beklemek lazım.”