Meşhur kardeşleri, Marvel macerası ve yeni HBO dizisiyle: Elizabeth Olsen’ı konuşuyoruz

Son zamanlarda bir şekilde, sık sık karşımıza çıkan ve her geçen gün geliştirdiği oyunculuğuyla yıldızını usul usul parlatan bir isim var: Elizabeth Olsen. Geçtiğimiz yıl yayınlanan WandaVision’la beraber MCU’daki yerini iyice sağlamlaştıran, çeşitli ödüllerde Marvel’la beraber ilk adaylıklarını kazanan ve de gelecek projelerini sıkı takibe aldığımız bir oyuncu kendisi. “Doğduğun ev kaderindir” önermesinden nasibini alan Olsen şimdilerde oyunculuğu seçmesinde büyük etkisi olan kardeşleri Mary-Kate ve Ashley’i aşan bir üne sahip. Ve önümüzdeki hafta vizyona girecek Doctor Strange in the Multiverse of Madness ile de birkaç senenin ardından beyazperdeye dönmeye hazırlanıyor. Biz de bu bahaneyle Olsen’a dadanıyor, kariyerinde ful fors bir tura çıkıyoruz.

Elizabeth, tıpkı ikiz kız kardeşleri Mary-Kate ve Ashley gibi ve onlarla beraber, daha dört yaşındayken televizyonda kendine yer buluyor. How the West Was Fun ile başlayan bu yolculuğunun ardından kendisini çeşitli oyunculuk eğitimleriyle de geliştirmeyi ihmal etmiyor. Elizabeth biraz geri çekilip eğitime odaklanırken kendisinden iki yaş büyük olan ablaları ise kariyerlerine son sürat devam ediyorlar. Mary-Kate 2010 yılında verdiği bir röportajda bebekliklerinden beri TV şovlarında yer aldıklarından ve dur durak bilmeden çalıştıklarından bahsederek aşırı göz önünde yaşadıkları o dönemki hayatlarıyla artık hiçbir bağ kuramadıklarını ve kendilerini “küçük gösteri maymunları” gibi hissetiklerini söylüyor.

2004 yılında Oprah ile yaptıkları röportaj ise medyanın ne kadar toksik olabileceğini bir kere daha gösteriyor. Zaten Oprah ciddi bir yeme bozukluğu olan anoreksiya nervoza ile mücadele eden 18 yaşındaki Mary-Kate’e sorduğu tetikleyici sorular sebebiyle yeniden gündeme gelmiş ve eleştirilerin odağı olmuştu geçtiğimiz sene. İşte Elizabeth de Mary-Kate’in bu rahatsızlığına sebep olan medya baskısını ve aşırı şöhretin etkilerini gördüğü için reşit olana kadar filmlerde ve dizilerde oynamaktan kaçınıyor.

2011 yılına geldiğimizde ise ilk filmi Martha Marcy May Marlene’de sonra da Silent House’da rol alıyor. İki sene sonra da New York Üniversitesi bünyesindeki Tish School of the Arts’tan mezun oluyor ve artık oyunculuk kariyerine ciddi ciddi odaklanmaya başlıyor. Ardından Liberal Arts, Kill Your Darlings gibi projelerle dikkatleri üzerine çektikten sonra 2015 yılında Marvel dünyasına giriş yapıyor. İlk defa Captain America’nın ikinci solo filminde kısa bir süre gördüğümüz Wanda Maximoff karakterine hayat veriyor. Sonrası Olsen için günlük güneşlik desek yeridir. Wanda karakteriyle salına salına sinsice kanımıza giriyor; başlarda çok etkin bir rolü olmasa da şu anda Marvel’ın dördüncü fazında ana kahramanlardan birine dönüşüyor Wanda. Ve üstelik MCU’nun ilk kadın süper kahramanı Natasha Romanoff’ta yaptıkları hataları, cinsiyetçi tanıtımı Wanda’da yapmaması karakterin de daha doğru bir temsille karşımıza çıkmasını sağlıyor. E haliyle de daha anlaşılabilir bir karakter gelişimi izliyoruz kendisinde. Bu arada Marvel dışında Aubrey Plaza’yla başrolü paylaştığı Ingrid Goes West filminde yer alıyor Olsen. Ingrid Goes West, Ingrid isminde tehlikeli derecede asosyal bir kadının sosyal medya üzerinden takibe aldığı Taylor isimli fenomenin peşine takılmasını anlatan trajikomik bir film. Plaza ve Olsen’ın kimyaları bu filmde de görebileceğiniz gibi gayet iyi tuttu ve ikili hemencecik yakın arkadaş oluverdiler.

Okuma önerisi – DC ve Marvel sinematik evrenlerindeki kadın süper kahramanların temsili

Olsen bir de Avengers’tan ekip arkadaşı olan Jeremy Jenner ile de Wind River isimli gizemli bir polisiyede rol alıyor. Bu arada 2018 yılında da Facebook Watch’da yayınlanan Sorry for Your Loss isimli bir dizide drama yeteneklerini sergiliyor. Çok genç bir yaşta, beklenmedik bir anda kocasını kaybeden Leigh’in sancılı yas sürecine tanık oluyoruz bu dizide. İnsanların bu süreci nasıl gördüğü, geride kalanların bu süreçle nasıl başa çıktığı ve de ölümün acımasızlığı üzerine olan Sorry for Your Loss iki sezon sürüyor. Dizinin bitişiyle Avengers: Endgame hemen hemen aynı zamanlara denk geliyor. Malum Endgame ile MCU’da kartlar yeniden dağıtılıyor; o bildiğimiz Avengers dağılıyor, yeni kahramanlar geliyor ve çoklu evrenlere giriş yapılıyor. WandaVision’da ise Endgame itibariyle en yakınlarını kaybeden Wanda’nın acılarından güç alarak, sevdiklerinin hayatta olduğu bir başka gerçeklik yaratmasını izliyoruz. WandaVision’ın sonunda ise artık Scarlet Witch’in doğuşunu müjdeliyor Marvel; bu evrenin en güçlü büyücülerinden biri olarak hem de.

Ve 6 Mayıs’ta vizyona girecek olan Doctor Strange in the Multiverse of Madness’da ise Spider-Man: No Way Home ile ortalığı ve evrenleri karıştıran Doctor Strange’in, yardım için Scarlet Witch’in kapısını çalmasını izleyeceğiz. Tabii Wanda bu defa koşa koşa yardıma gitmeyecek; sevdiklerini geri getirebilmek için Strange’i bile karşısına alacak. Şu sıralar filmlerinin basın turunda olan Benedict Cumberbatch ve Elizabeth Olsen filmin yönetmeni olan Sam Raimi’den her fırsatta övgüyle bahsedip korku sinemasına yatkınlığına değiniyorlar. Olsen “Sam, bu dehşet verici sinema deneyimiyle tanındı. İzleyiciler için mümkün olduğu kadar fazla gerilim yaratıyor. O korku dolu anları yaşatmak için hazırda bekliyor” diyor. Fragmanda gördüğümüz zombi Wanda ve kötücül Strange de Olsen’ın bu sözlerini destekliyor tabii.

Elizabeth, başrolünde olduğu WandaVision’la Primetime Emmy Ödülleri ve Critics Choice gibi prestijli ödül mecralarında mini dizilerin En İyi Kadın Oyuncu kategorilerinde adaylık aldı geçtiğimiz sene. WandaVision her ne kadar fantastik bir dizi olsa da Olsen’a kendini, yeteneğini göstermesi için büyük bir fırsat tanımıştı. Olsen da sonunda hem karakterinin büyüyen rolünün hem de yıllar boyu aldığı eğitimlerin meyvesini toplamaya başladı artık. Ayrıca ekranlarda gördüğümüz kadarıyla mütevazı kişiliği ve de yaşına göre fazla bilge olan sözleriyle birçok genç hayranını da peşine takıyor. Özellikle Marvel dünyasında seven ya da sevmeyen herkesin desteklediği, saygı duyduğu bir isim oldu kendisi.

Multiverse of Madness için verdiği röportajlardan birinde “Wanda geçmişinde yaptığı hataların gölgesinde yaşıyor. Sen hatalarını şimdiki hayatından ayrı tutabiliyor musun?” sorusuna duyulmaya değer bir yanıt veriyor mesela: “Bugünün dünyasında hata yapmak belki bundan 10  yıl öncesine göre çok daha büyük görünüyor. Ve bence bu yüzden birbirimize çok daha fazla sabırla yaklaşmalı fazlaca empati yapmalıyız. Bazen iyi niyetle bir şeyler yapsak da sonucu iyi olmayabilir. ‘Hatalarımızdan ders çıkarmak’ tabirini sürekli duysak da insanların yapmasına izin vermediğimiz bir şey. Bence artık insanların hata yapmasına izin vermiyoruz.” Olsen ayrıca hiçbir sosyal medya platformunda yer almıyor şu sıralarda. Bu konuda da “insanlarla iletişim kurmayı sosyal medyayla öğrenemeyiz. İnsanlarla konuşmayı, tartışmayı seviyorum. Konuşmak yerine birbirimize karşı olduğumuz bir dünyada sıkışıp kaldığımızı hissediyorum” diyor.

Artık yavaş yavaş yazının sonuna doğru gelirken küçük bir magazin haberini de paylaşmayalım mı? Olsen 2016 yılından beri beraber olduğu sevgilisi, Milo Greene grubunun üyelerinden biri olan müzisyen Robbie Arnett’le evlendi geçtiğimiz sene. Düğün hakkında hiçbir bilgi sızmadı medyaya, hatta bir düğün olup olmadığını bile bilmiyoruz. Hatta evlendiklerini Olsen’ın WandaVision’ın ardından evinde gerçekleştirdiği online röportajlardan birinde Arnett’den “kocam” diye bahsedince öğrendik (yanlışlıkla bile bu şekilde anmış olabilir Arnett’i). Olsen kariyerinin başından beri muhtemelen ablalarının yaşadıklarından sonra, özel hayatını medyadan uzak tutmayı başaran biri. Onun için bu duruma pek şaşırmadık tabi. Ayrıca kendisini istemediği bir soruya cevap verirken de pek göremezsiniz; “kız kardeşlerimden duyup hayatımda uyguladığım en önemli sözlerden biri ‘hayır’ın tek başına bir cümle olmasıydı” diyor Olsen. Son olarak Olsen’ı bu sene bitmeden bir de HBO’nun Love and Death isimli biyografik dizisinde izleyeceğiz. 80’li yıllarda yaşanmış ve gündemi epey meşgul etmiş bir suç hikayesini ekrana taşıyacak olan dizide Olsen, olayın failine yani Candy Montgomery’e hayat verecek. Bize de, kariyerinin başından beri gözümüzü üzerinden alamadığımız bu yetenekli ve ilham verici genç kadını takip etmek, onu bolca takdir etmek düşüyor elbette. Yüzümüzde gururlu bir gülümsemeyle…