Eşit Masallar: Cesur, maceracı ve kahraman prensesler 25. İstanbul Tiyatro Festivali’nde

“Bir varmış, bir yokmuş…” Böyle başlar bildiğimiz tüm masallar, “gökten düşen üç elmayla” biter, bu anlatılar da böyle sürüp gider. 

Sahi gerçekten hep böyle mi gider?

Biraz düşündükçe, tekrar tekrar dinlediğimiz masallara bir kez farklı gözle bakınca “böyle” sürüp gitmesin diyebilirsiniz. Mesela, Külkedisi ve masalın diğer kadın kahramanları neden hep rekabet içindeydi, neden kadın kahramanlar masallarda hep birbirlerine düşmandı? Peki, Külkedisi neden bu kadar sessizdi, kendi isteklerinin peşinden gidemiyordu da bir prense muhtaç kalıyordu? Neden Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesi mutfakta kurabiye pişirmekle görevliydi, bir kere de babasını mutfakta görsek olmaz mıydı? Tüm prensesler güzellikleriyle övülüp göklere çıkarılırdı (ki bizce cadılar da hiç fena değillerdi) ama zekalarına, yeteneklerine ve cesaretlerine methiyeler dizildiğini neden göremiyorduk? Ayrıca hepimiz biliyoruz, ki Rapunzel o kuleden pekala kendi kaçabilirdi…

Çocukluk döneminde tanıştığımız masallar, her ne kadar “normal” görünse de aslında toplumsal cinsiyet rollerine yönelik algıları pekiştiren ve bir anlamda kalıp yargıları besleyen anlatılar içeriyor.  Ancak bunu fark eden, değiştirmek ve dönüştürmek için atılan adımların sayısı da hiç az değil. Masalların toplumsal cinsiyet rolleri üzerine etkisini tartışmaya açan araştırmalar, kitaplar mevcut. Elbette “bambaşka bir anlatıyla” karşımıza çıkan yeniden çekim filmleri de unutmamak lazım. Son olarak da Amazon Prime Video’nun müzikal filmi Cinderella’da, Külkedisi’ni bu kez daha büyük özlemleri olan hırslı ve hayallerinin peşinden koşabilen bir genç kadın olarak izlemiştik. (Film hakkındaki yorumlarımız,  anlatıdaki iyi niyetin önüne geçmesin diye şimdilik bu kadar.) Masallar tam olarak ne zaman değişir, tüm önyargıları yıkmak bir öpücükle kurbağadan prense dönüşmek kadar kolay mıdır bilemiyoruz ancak atılacak her adımın ne kadar değerli olduğunun farkındayız. 

“Değişim masallardan başlasın” diyerek atılan adımlardan biri de Eşit Masallar adlı çocuk oyunu. 25. İstanbul Tiyatro Festivali’nin, bu yılki yeniliklerinden Bu İşte Bir Kadın Var başlıklı bölümde yer alan Eşit Masallar oyununda, kahramanlarımız Sindirella, Rapunzel, Pamuk Kalpli Prens, Kırmızı Başlıklı Kız ve Kurbağa Prens yeni maceralarında kalıp yargılarını yıkıyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekiyor. Bizi de çok heyecanlandıran bu tema başlığı altında sahnelenen Eşit Masallar oyununa dadanıyor ve sözü oyunun yönetmeni Deniz Yeşil Mavi ile İstanbul Tiyatro Festivali direktörü Leman Yılmaz’a bırakıyoruz.

25. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Eşit Masalları sahnede izleyeceğiz. Biz çok heyecanlıyız, bir de sizden dinlemek istiyoruz. Neler bekliyor bizi?

Biz de ekip olarak büyük bir heyecan duyuyoruz Seyircilerimizi beş klasik masal kahramanımızın yeni maceralarında, toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çeken hem eğlenceli hem de sürprizli bir oyun bekliyor.

Nasıl dahil oldunuz projeye? Hazırlık ve prova süreci nasıl geçti?

Odeabank Kurumsal İletişim Ekibi vasıtasıyla bu projeden haberim oldu. Proje beni çok heyecanlandırdı. Kadın bir yönetmen için cinsiyet eşitliğini çok yaratıcı bir şekilde ele alan Eşit Masallar projesi güzel bir fırsattı. Hiç düşünmeden projeye dahil oldum. Yoğun ama bir o kadar keyifli bir süreç yaşadık. Kreatif ekiple konuya dair uzun toplantılar yapıldı. Dramaturg ve pedagogla metin üstünde çalışmalar gerçekleştirildi. Metin üzerinde titizlikle çalıştık, dekor ve kostüm tasarım ekibiyle tasarım ve uygulama planlaması yapıldı ve oyuncularımızla prova süreci başladı. Sonrasında ise oyunumuzun müzikleri bestelendi. Son haftalar benim için oldukça yoğun geçti, çünkü hayalimdeki oyun için özel yönetmene dair dokunuşları yapmam gerekti. Kostüm, kukla, dekor, aksesuar… Bütün unsurları bazen tekrar tekrar yaparak son dokunuşları tamamladım. Heyecanla seyircimizle buluşmayı bekliyoruz.

Geleceğe umutla bakmak “eşit” masallarla mümkün olabilir!

Oyunda kahramanlarımız Sindirella, Rapunzel, Pamuk Kalpli Prens, Kırmızı Başlıklı Kız ve Kurbağa Prens yeni maceralarında kalıp yargılarını yıkıyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekiyor. Bildiğimiz masallardan farklı olarak neler göreceğiz, neler değişmiş olacak?

Odeabank, Eşit Masallar projesiyle bahsettiğiniz beş dünya klasiğini birden Can Yayınları işbirliğiyle yeniden yorumlamıştı. Yazarımız Müge Mor bu beş kitaptaki karakterlere sadık kalarak bir uyarlama yaptı. Yani bizler karakterlerde bir değişikliğe gitmedik, o zaten proje kapsamında yapılmıştı. Mesela Kırmızı Başlıklı Kız ve Yedi Cüceler masalında kurabiyeleri anne hazırlarken, yeni yorumda babanın da evde mutfak işleri yapabileceği, kurabiye pişireceği yer alıyor. Ayrıca kızlar güçsüz, yardım bekleyen kişi olmaktan çıkarılıp, bilgili, ne istediğini bilen cesur kızlar olarak tanıtılıyor. Bunun gibi beş masaldaki karakterlerimiz de başlarına gelen olaylar da değişmiş olarak seyirciyle buluşacak.

Masallar aracılığıyla toplumsal cinsiyet rollerinin tekrar tekrar inşa edildiğini biliyoruz. Bu konuda yapılmış pek çok araştırma, yazılmış pek çok kitap bulunuyor. Kahramanların daima erkek olması, kadınların daima erkekler tarafından kurtarılmaya muhtaç gösterilmesi gibi kalıplarla dolu masallar, verilen mesajlar değişirse neler değişir? Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Masallar, çocukların ilk tanıştığı yazım türüdür. Bundan dolayı da çok kıymetlidir. Anlatılan ve okunan bu tür, çocukların zihinlerinde ilk olguları ve kavramları oluşturur. Masallarda yaratılan dünya çocuk için kafasında canlandırdığı, bazen özdeşim kurduğu zihninde yer eden önemli imajlardır. Bu imajları nasıl kurgularsak çocuk algısını oluştururuz. Yani bir masalda bir kadın kahraman olur, dünyayı kurtarır, bir baba kurabiye pişirir ve böylece alışılmış kalıpları yıkar. Masalların mesajları değişirse bireylerin çocuk yaşta aldığı bu öğreti hayatını kapsar. Bu anlamda cinsiyet eşitliğine vurgu yapan Eşit Masallar projesini çok önemsiyorum. Slogan söylemlerin dışında, popülist yaklaşımlar yerine çocuklarda cinsiyet eşitliği mesajının masallarla verilmesini gelecek nesiller için umut verici buluyorum.

Çok sevdiğimiz bu masallar yorumlandı ve daha da çok sevdiğimiz bir hale geldi. Bu işin mutfağından bahseden misini biraz?

Odeabank ve Can Yayınları iş birliğinde gerçekleştirilen projede Sindirella, Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, Pamuk Kalpli Prens ve Kurbağa Prens masalları, psikolog Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk’un içerik danışmanlığında, çağdaş Türk edebiyatı yazarları Gamze Arslan, Mevsim Yenice ve Murat Gülsoy, Fadime Uslu ve Hikmet Hükmenoğlu tarafından yeniden yorumlanarak tekrar kaleme alındı. Masal kitaplarının illüstrasyonu da Sena Karakaş, Göktuğ Karahan, Cemre Arslan, Mert Tugen ve Sibel Açıkalın tarafından yapıldı. 

Metnin yanı sıra müzik, ışık, ses gibi sahne unsurlarını da merak ediyoruz. Siz neler söylemek istersiniz, nasıl bir rolleri var bu unsurların Eşit Masallar’da?

Oyun açık biçim, çocuğun oyuna dahil olduğu, canlı müzik ve kuklaların kullanıldığı bir oyun oldu. Bu projede müzik çok önemli, oyuncuların müzik aletleri kullanarak efektleri yapıldı. Oyunumuzda oyunculuk, kostüm ve dekor, müzikte dil ve üslup birliği olan, oyunun anlatmaya çalıştığı konunun önüne geçmeyen bir reji anlayışını benimsedik. Oyunu rengini sarı, turuncu, yeşil olarak belirledik. Müzikler akustik aletlerle canlı performanslar olarak kurgulandı. Oyunumuzdaki kostümlerde toplumsal cinsiyet renkleri kullanılmadı, küçük aksesuarlar yardımıyla roller yaratıldı. Sade ve samimi sıcak dekor ve kostüm renkleri yer aldı. Üç masa kuklası, iki büyük kukla, beş mask oyunumuzda kullanıldı. Oyunda dekor olarak kurumuş bir ağaç ve üç farklı boyutta kutu yer alıyor. Kutular oyun içinde oyuncular tarafından sekil değiştirerek mekân yaratılıyor. Açık biçim reji anlayışı sayesinde çocukların hayal dünyasına bıraktığımız alanlar da oluyor. 

Bir çocuk oyunu sahneye koymanın ekstra sorumluluk getirdiğini düşünüyor musunuz? İzleyicilerin çocuklardan oluşması neler hissettiriyor?

Çok büyük bir sorumluluk. Öyle ki prova boyunca uykuları kaçıran bir süreç yaşanıyor diyebilirim. Pedagog, dramaturg ve akademisyenler, oyun genel provasına farklı yaş grubundan çocuklar çağırıp oyun izledikten sonra birlikte sohbet ediyoruz. Bu bilgiler ışığında oyun seyirciyle buluşuyor. Çocuk izleyici dürüst ve samimidir. Eğer kalbinizle samimi bir oyun oynarsanız ve gerçekseniz karşılığını çocuk izleyicide bulursunuz. Çocuklarla çalışmak zor ama bir o kadarda yaratıcı, öğretici ve eğlenceli.

Sizin favori masalınız hangisiydi?

Ayrım yapmam mümkün değil. Oyunumuzda çok sayıda masal kahramanı yer alıyor. Bir projeye hazırlanırken karakterlerin hepsiyle bir bağ kuruyorsunuz ve sonuçta sizin hayaliniz masalla birleşerek seyirciyle buluşuyor. Bu çok özel ve değerli bir duygu… 

Eşit Masallar kapsamında beş masal yeniden yorumlandı ve sahneleniyor. Bu masallar dışında sizin sonunu ya da bir kısmını değiştirmek istediğiniz masallar var mı?

İmkânım olsaydı Hansel ve Gretel masalının birçok kısmını değiştirmek isterdim.

Oyun bitti, perde kapandı, ışıklar açıldı. Oyun nasıl bir etki bıraksın istersiniz ne düşünelim ne hissedelim?

Çocukların şarkıları mırıldanması, kahramanlardan bahsetmeleri mutlu eğlenmiş olmaları ve cinsiyet eşitliğine dair küçük de olsa bir sözün akıllarında kalması, bir farkındalık yaratılması, çok hoşuma gider. 

25. İstanbul Tiyatro Festival, toplam 24 tiyatro, performans ve dans gösterisini ağırlamaya hazırlanıyor.  Programda sizi heyecanlandıran, Eşit Masallar’a ek olarak izlememizi önerdiğiniz oyunlar var mı?

Festival kapsamında herkesin gücü yettiğince tüm oyunları izlemesini tavsiye ederim. Böyle festivaller desteklenmeli diye düşünüyorum. Bu vesileyle festivalin, Eşit Masallar oynunun da oynanacağı, “Bu İşte bir Kadın Var” tema sponsoru olan Odeabank’a şahsım adına tekrar teşekkür etmek isterim.

Bu zamanda tiyatro: 25. İstanbul Tiyatro Festivali

25. kez yeni bir normal arayışındaki dünyaya tiyatronun gözünden bakan pek çoğu yeni yapımla hem tiyatro dünyasına hem de tiyatroseverlere nefes aldırmak üzere yola çıkan İstanbul Tiyatro Festivali’ni neredeyse yarıladık. “Bu Zamanda Tiyatro” sloganıyla  gerçekleşen festival kapsamında yurtdışından ve Türkiye’den toplam 25 tiyatro, performans ve dans gösterisi izlemeye bir süre daha devam ederken festivali, İstanbul Tiyatro Festivali direktörü Leman Yılmaz ile konuştuk.

Yerli ve yabancı ekipler, etkinlikler… Bu senenin festivalinde neler öne çıkıyor, neler bekliyor bizi?

25. İstanbul Tiyatro Festivali bu yıl da karma bir programla seyircilerimizle buluşacak. Fiziksel mekânlarda gerçekleşecek oyunlarımızın yanı sıra çevrimiçi gösteriler de programımızda yer alıyor. Geçtiğimiz yıl Dutch Performing Arts ve Hollanda Konsolosluğu ile birlikte üzerinde çalışmaya başladığımız Hollanda Seçkisi çerçevesinde geniş kapsamlı bir program hazırladık. Bu program içerisinde İnternational Theatre Amsterdam yapımı Medea, beyaz perdeden izleme olanağı bulacağımız Oedipus, çevrimiçi olarak küçük izleyicilerimiz tarafından izlenecek Alice dans gösterisi, Galataperform tarafından okuma tiyatrosu olarak gerçekleştirilecek Hollandalı yazar Magne van den Berg’in Yapraksız Ağaçlar Hışırdamaz adlı oyunu ve yine Hollanda Konsolosluğu işbirliği ile düzenlenen Arts Map: Sahneyi Sürdür! Sahne Sanatları Eğitmen Eğitimi programı da yer alıyor. İtalya’dan ünlü yönetmen Pippo Delbono’nun La Gioia: Neşe adlı oyunu, Fransa’dan beden ve su ilişkisini anlatan Waterfloor adlı dans gösteri uluslararası programın fiziksel gösterimleri. Ayrıca çok zengin bir çevrimiçi program da hazırladık. Her festival olduğu gibi bu festivalin de yine en beklenen oyunları festivalde prömiyer yapacak olan yerli yapımlar. 

İstanbul Tiyatro Festivali 25. kez gerçekleşiyor, siz de 2013’ten beri festivalin direktörlüğünü üstleniyorsunuz. Nasıl hissediyorsunuz, festival kapsamında neler değişiyor, “her yıl beni şaşırtıyor” dediğiniz bir şey var mı?

Açıkçası her yıl farklı bir yıl. Şaşırtıyor demek istemiyorum ama her yılın kendi sorunları, sürprizleri var ve bu sorunların, beklenmedik olayların içinde (pandemi gibi) bir festival yapmak gerçekten de hiç kolay değil. Bir kere bir yıl sonrasını şimdiden planlamanız gerekiyor. Hatta daha öncesinden… Ama ne yazık ki uzun vadeli programlar yapmak bir anlamda hayal. Pandemi öncesinde bu değişen dinamikler sadece beki bizim ülkemiz için geçerliydi ancak pandemi ile birlikte artık dünya sahnelerinde de bu alanda çalışan herkes aynı derecede etkilendi ve kendine yollar bulmaya çalıştı. Artık bir sorun karşısında yalnız değildik. Bu travmatik süreç belki de hepimiz için birlikte geleceği sorguladığımız, yeni projeleri nasıl üreteceğimize odaklandığımız farklı bir iletişimin kanallarını da açtı. 

Waterfloor – Fotoğraf: OSMOSIS Cie-Ali Salmi

Pandeminin getirdiği yeni “normal” ile birlikte çevrimiçi etkinlikler de hayatımızın bir parçası oldu. Festivalde birçok uluslararası çevrimiçi yapım var. Ayrıca Podacto yapımı Açık Aile ile Tiyatro Boyalı Kuş’tan Kendine Ait Bir Oda ise çevrimiçi olarak dinlenebilecek oyunlar. Çevrimiçi deneyimlerle ilgili neler söylemek istersiniz?

Biliyorsunuz pandeminin ilk aylarında kısa bir sessizlikten sonra, uluslararası sahnelerde çok sayıda topluluk arşiv oyunlarını bu kanallardan paylaşmaya başladı. Hızlı bir tüketim dönemiydi ancak çok da uzun sürmedi. Sonrasında dijital mecraya uygun farklı projeler üretilmeye başlandı. Aslında sahne dijital ortamda da kendine bir dil yaratmaya başlamıştı. Çevrimiçi yapımların bence en büyük önemi çok daha geniş kitlelere ulaşabilmesi. İstanbul’da düzenlediğimiz festival bu vesileyle Türkiye’nin her yerinden izlenebiliyor.

Yerli ve yabancı oyunların yanı sıra festivalde pek çok yan etkinlik de olacak. Biraz bahseder misiniz?

Festivalimizin en önemli bölümlerinden biri de “Öğrenme ve Gelişim Programı”. Ücretsiz olarak izlenebilecek bu bölümce çeşitli konularda panellerimiz, atölye çalışmalarımız, söyleşi ve okuma tiyatroları yer alıyor. Tüm program tiyatro.iksv.org adresinde.

Medea – Fotoğraf: Dim Balsem

Festivalin bu yılki yeniliklerinden biri de tamamı kadınlar tarafından yönetilen oyunların bir araya geldiği, sanat alanında kadın üretimini daha da görünür kılmayı amaçlayan “Bu İşte Bir Kadın Var” başlıklı bölüm. Bize bu yeni temadan biraz bahseder misiniz?

Bu yıl projeleri değerlendirdiğimiz temalardan biri de “kadın”dı. Bu temayı “Bu İşte Bir Kadın Var” başlığı ile kalıcı hale getirelim istedik. Bu yıl bu temanın destekçisi Odeabank. Bu başlık altında kadın yönetmenlerin oyunları, Eşit Masallar çocuk oyunu ve panellerimiz yer alıyor. 

Bu tema başlığı altında dört oyun izleyeceğiz. Oyunları nasıl belirlediniz, seçki nasıl şekillendi?

Her yıl açık çağrı ile proje başvurusu alıyoruz. Bize gelen başvurular içinden “kadın” temasını ön plana çıkaran ya da kadın oyun yazarı, kadın yönetmenlerin çalışmalarına ağırlık verdik.

Eşit Masallar da konusu ve özellikle kalıp yargıları yıkan ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekmesi yönüyle bizi heyecanlandırıyor. Siz neler söylemek istersiniz oyunla ilgili?

Eşit Masallar, Odeabank tarafından gerçekleştirilen çok güzel bir proje. Önce kitap olarak yayımladı. Festivalde de bu öykülerden yola çıkarak sahnelenen oyunu izleyeceğiz. 

Son olarak “Sakın kaçırmayın!” dediğiniz oyunları bizimle paylaşır mısınız?

Tabii ki Medea, La Gioia: Neşe, Waterfloor… İçinde bulunduğumuz şartlarda yurt dışından oyun izlemek çok büyük bir fırsat. Ve elbette tüm yerli yapımlar bence. Hepsinin ayrı bir yol hikayesi var ve festivalde prömiyer yapacaklar. Bizler de merakla bekliyoruz.