
Git artık gönlümüzün efendisi
Kaç kişi tanıdım spoiler yememek için pazartesi sabahları seni izleyip de işine gücüne giden Game of Thrones… Oldu mu bu sezon şimdi?
Tut tut nereye kadar? Büyük hayal kırıklıklarıyla, “Artık bu da olmaz” dediğimiz her saçmalığın gerçekleştiği, müsamere gibi, parodi gibi bir sezonun ardından artık hayatımızın, birbirimize “Yeni Game of Thrones fragmanı çıkmış, izledin mi olum?” demeyi bırakacağımız dönemi başladı. Game of Thrones şahsen benim bitmesini en istemeyeceğim şekillerde bitti, gönlümüzün efendisi diyarı terk etti.
Efkarım birikse, sığmasa da içime o kadar yılı bir sezonda silecek değilim. Bilmiyorum belki de silerim. En azından bu paragrafta henüz silmedim. O yüzden vedamı da dizinin güzel günlerini hatırlatan Light of the Seven eşliğinde yapıyorum.
Sinirimi 3. bölüm sonunda yaşadım, bitti. Hayat kırıklıklarımın tümü 4. ve 5. bölümlerde tükendi. Bu bölümü, yani finali içim tamamen boşaltılmış şekilde ve ruhsuzca izledim. O yüzden aralarda laçkalaşırsam bence hakkımdır, dizi 6 bölümdür laçka ne de olsa.
Şimdi Jon ve ormana dalan Night’s Watch’un ardından, hatırda kalanlara hem sevip hem söverek veda ediyorum. Bu yazıyı da finalden sonra aklımda kalanlara ayırıyorum.
Finalin başına kardeşim Ece’yle birlikte oturduk, diziye hak ettiği vedayı etmek için salona kimseyi almadık, perdeleri açmadık, kumandanın sesiyle bile oynamadık.
Maphus Tyrion ile görüş gününe gelen Jon sahnesi bence muhteşemdi. Karakterler onları tanıdığımız gibiydi, özlemiştik. Galiba güzel bir şeyler olacak diye düşündüm. Ama düşüncem bu sezon olan her şey gibi kısa sürdü.
Sonra Tyrion yılan gibi Jon’un aklına sızdı. Sızınca düşündüm, dizide bu sezon karakterler ne kadar seri kararlar alıyor:
Hound: Gitmeyesin yapmayasın, benim gibi olmayasın…
Arya: Hmm, doğru.
Tyrion: Kraliçen sence önce kimi öldürecek uyan artık uyan kardeşim.
Jon: Hmm, doğru.
Ayrıca eğer Jon’un Dany’yi pıçaklama biçimi yeterince sinirinizi bozmadıysa dizinin sesini kısıp sahneyi bir de aşağıdaki linke tıklayıp izleyin. Maksat sinir bozmaksa, işe yarıyor. Ben izledim. Tadım daha da kaçtı.
Tabii bir de Dany’nin durup durup 20’ye kadar sayamamasını geçmişindeki en kötü deneyimi olarak hatırlaması var. “Sen bir piç, ben 20’ye kadar sayamayan bir kız, eyyy Jon, anlasana biz aynıyız” diye diye ömrümüzü yedin, vedan böyle mi olacaktı zalımın kızı?
Bu sırada Ece’ye “Koskoca Khaleesi’nin delirmesi bir bölüm sürdü, hayret ediyorum” dedim, o da şeytanın avukatlığını yapıp “Khaleesi deli değil” dedi. Beklemiyordum. “Dany’nin kronik bir deliliği yok yani” diye ekledi. İtiraz etmedim ama bir önceki bölümü düşününce de kimse bana şehri yakıp kül etmesini “O bir anlık sinirle oldu ya” diye açıklamasın. Neyse, şimdi Drogon var.
O Drogon, o ejder görünümlü koca yürek yok mu… Olan biteni muhakeme edip, “Bunlar hep taht yüzünden oldu, benim anam bu meret yüzünden oldu, sizin taht kavganız batsın” diyerek Jon’un tam da yanına üfürdüğü o sahnede ben tabii ki kendimden geçtim, gözlerim yaşarır gibi oldu… Senin kanadın gür çarpsın küheylan, yolun açık olsun.
Ben böyle bir zaman atlaması görmedim. Senaryoda şuna benzer bir iki satır yer alıyor olabilir:
Kraliçeyi öldürür.
6 AY SONRA…
Artık Tyrion değil Jon içeridedir, Grey Worm da artık nasıl sinirlenmişle 6 aydır sinirli geçmemiştir. Tyrion’ı konseyin karşısına çıkarır…
Ve o inanılmaz konsey ekibi, eşsiz bakanlar kuruluyla tanışırız. Görür görmez Ece’ye “Sam’le Edmure’un arasındaki Sean Bean mi?” diye sordum, Sam’in ayağının arkasındaki pet şişeyi ararken o detayı gözden kaçırmışız. Hakikaten Sean Bean hasretimizi dizide daha önce muhtemelen hiç görmediğimizi düşündüğüm bir karakterle gidermeye çalışmış olabilirler mi..? Evet olabilirler.
Bu sahnede Dragonpit’in laminat parke zemini dışında etkilendiğim birkaç detay var. Bir defa Tyrion’ın “Bran the Broken” (çeviriyi “Sakat Bran” diye gözlere sağlık) çıkışı ve “Bran toplumsal hafızamızdır. Bran sahipsiz değildir” söylemi var. Westeros’ta bunlar olurken aynı esnada Ece sinirlerine hakim olamayıp “Bran’i seçeceğinize hafıza kartı seçseydiniz” diye püskürdü. Ben seni anlıyorum kardeşim. Fevri davranmaması için onu sakinleştirdim, muhteşem sahneyi izlemeye devam ettik.
Yemin ederim Sean Bean ya o. Kafa karıştırmak için getirmişler.
E bunun yanında Sam’in yanlışlıkla demokrasiyi keşfetmesinden de etkilendim. İliminle irfanınla yaşayasın Üstad. Yolun açık olsun.
Tüm bunlar olurken insan ister istemez düşünüyor, demek Bran kuzgunları uçurmuş uçurmuş, kral olacağını görünce de etliye sütlüye dokunmamış, nemrut suratını hiç bozmamış. Sinsi. Üç gözlü kuzgunculuk iyi iş bu devirde. Gerçekten “chaos is a ladder” olayını çözmüş, hatta uygulamış. Bravo Bran. Helal olsun sana kralım. Adınla yaşayasın.
Jon… “O benim kraliçem” demekten bir an bile vazgeçmedin, sadakat kavramını en yanlış yerden anlamış olsan da sana da geçmiş olsun ejder oğlan. Yolun açık olsun. Olsun olmasına da, ne savunacak ne savaşılacak kimse kalmamışken, Night’s Watch neden hâlâ var, onu anlayamıyorum. Neyse, bize ne ki…
Okuduğum en manidar yorumlardan biri de “Jaime’nin gerçek bir kralkatili gibi daha ilk bölümden Bran’in hayatına kast etmesi” oldu. Jaime demişken… Brienne’in sahnesinde içimin yağları eridi. Hak ettiğin değeri veremedik sana Jaime Lannister. Sana iyi bakamadık. Affet bizi. Brienne, sen de sağ olasın, mürekkebin kurumasın, kılıcın keskin olsun.
Kıdemli El Tyrion, 16 (belki 17) popülasyonlu King’s Landing’de alacağın her karar hayırlara vesile olsun. Sen çok yaşa hakların savunucusu güzel insan. Ama… O masaya Bronn oturduğu an… Dizinin gerçekten artık bir parodiden ibaret olduğunu anladım. O dakikadan itibaren bir SNL skeci izliyormuşum gibi düşündüm, rahat ettim.
Arya’nın kariyerine memleketin batısında devam etme kararı almasını destekliyorum. Yolun açık olsun Kristof Kolomb.
Jon Sur’a varınca fark ettim, Night’s Watch belediyesinin kuzeyinde hiççççbir tehdit kalmadığı halde 200 metrelik Sur’u bir çırpıda yeniden inşa eden elleri dert görmesin.
Ne olursa olsun, bu dizinin sonunun “Ve Jon, Night’s Watch kankalarıyla ormana girer” diye hayal edilmiş olmasına, bırakın hayal edilmeyi bir de aynen bu şekilde hayata geçirilmesine bir türlü inanamıyorum. Olsun, sizin de orman yolunuz açık olsun.
Peki bir tek neye sevindim biliyor musunuz? Artık kimse “Lost da ne bozdu be” diyemez, demesin lütfen. Temize çıktı iki gözümün çiçeği. Tarihin en fena bozan dizisi resmi olarak Game of Thrones’tur. Yine de devam dizilerinin yolu açık olsun.
(Yoksa siz finali sevdiniz ve şu an bize küfür mü ediyorsunuz? O zaman bir de buradaki yazıyı okuyun.)