İnsanlığın çok uzaklardaki yakın geleceği: İntergalaktik sergisi

Bizi dünyadan ışık yılı uzakları ve türlü ütopya senaryolarını düşünmeye sürükleyen İntergalaktik sergisi, Anna Laudel’de ziyaretçilerini bekliyor. Birçok farklı disiplinden yaratıcı sanatçının eserlerinin yer aldığı ve uygarlığımızı dünyanın ötesine taşıma ihtimalimizden yola çıkan sergiyi, küratörü İpek Yeğinsu ile konuştuk. İntergalaktik, 20 Ekim’e kadar Anna Laudel’de.

İntergalaktik’i birkaç kelimeyle tanımlamak gerçekten zor, hele de insan içinde gezmeye ve eserleri görmeye başladıkça kelimenin tam anlamıyla ufku açılıyor. Sizin gözünüzden bu sergiyi gezenleri neler bekliyor?

Sergide, birbirinden farklı teknik ve kavramsal yaklaşımlara sahip 12 sanatçının “insanlık, uygarlığını dünya dışına taşımayı başarabilirse yaşamında neler değişir ya da bir şey değişir mi” gibi sorulardan yola çıkarak ürettiği yapıtlar görülebilir.

Bahsettiğiniz gibi sergide 12 sanatçının birbirinden hayalperest ve sürreal işleri yer alıyor, üstelik video, fotoğraf, resim, heykel gibi birçok farklı disiplinden işler sergileniyor. Bu 12 yaratıcı insan İntergalaktik çatısı altında nasıl bir araya geldi?

Süreç, sanatçılar Beyza Boynudelik ve Meltem Sırtıkara ile ortak bir proje üretme fikrimizle başladı. Uzun sohbetlerimiz sonucunda, hepimizin uzayda yaşam meselesiyle yakından ilgilendiğini gördük. Ben temayı daha net tanımlayıp geliştirdim. Sonra da sergi fikrini, sanatında belirli bir olgunluğa erişmiş, aynı zamanda konuya ilgi ve heyecanla yaklaşabilecek sanatçılarla paylaştık.

Küratöryel pratiğinizde, yeni bir projeye başlarken sizin en büyük motivasyonunuz nedir ve İntergalaktik için bu motivasyon ne oldu?

Bu sergide olduğu gibi konusunu kendim belirleyebildiğim sergilerde en büyük motivasyon kaynağım, bana heyecan veren bir meseleye dair düşünsel ve yaratıcı bir sürece sanatçılarla birlikte girmek, bu yolculuğu onlarla paylaşmak. Konunun önceden belli olduğu projelerdeyse, o konuyu en zengin ve verimli şekilde nasıl işleyip sunabileceğime kafa yormak.

Sergi boyunca eserlerin haricinde, duvarlarda yer alan her sanatçının konuya dair açıklamaları da bir o kadar etkileyici. Her birinin farklı bir bakış açısına sahip olmasının sizce sergiye etkisi nedir?

Zaten serginin temel amaçlarından biri, bu konuya ne denli çeşitli açılardan yaklaşılabileceğini görmekti. Dünyanın geleceğine dair senaryolarımız genellikle ya ütopik ya da distopik karaktere sahip. Oysa bu iki uç arasında birçok farklı ve daha gerçekçi olasılık var ve sanatçıların yaklaşımlarındaki çeşitlilik bunu yansıtıyor. Ayrıca kimi sanatçı konuya daha varoluşsal bir noktadan bakarken, kimileri bilgi üretme biçimleri, mitler ve ritüeller gibi konulara odaklanıyor.

Sergide yer alacak eserlere karar verirken, farklı disiplinlerden eşit bir dağılımı mı gözettiniz yoksa sanatçıları tamamen serbest bırakmayı mı tercih ettiniz?

Tabii ki öncelik, ortaya çıkan yapıtın niteliği ve konuya uygunluğuydu. Ancak sizin de söylediğiniz gibi, aynı zamanda disiplinler arasında bir denge gözetmeye çalıştım. Bu konuda sanatçılara bir dayatmada bulunmadım; daha ziyade, sanatçıları belirlerken ağırlıklı olarak tercih ettikleri teknikleri de göz önüne aldım.

İntergalaktik’te ütopik gelecekler kadar şu an dünyada hızla artan tüketim, kirlilik, iklim krizi gibi sorunların yol açabileceği distopik senaryolar da anlatılıyor. Sizce kurtuluşu aramamız gereken yer gerçekten uzay mı?

Doğal kaynaklar tükendikçe ve gezegendeki yaşam koşulları bozuldukça, insan artık her şeyin merkezinde olmadığının farkına vardı. Rönesans’ın, insanlığı koyduğu o ayrıcalıklı yer ayağımızın altından kayıp gitmeye başladı. Bence bundan ötürü, evrende yalnız olma duygusu bize ağır gelmeye başladı. Dışarıda birileri daha olsun ve bizimle iletişim kursun istiyoruz. Bu yüzden gözümüz ve kulağımızı heyecanla oraya çevirdik. Üstelik buraya odaklanmayı seçince ister istemez savaş, doğal afet, yoksulluk gibi dertlere dönüp bakmak, elimizi taşın altına koymak durumunda kalıyoruz ve belki de bunu psikolojik olarak kaldıramıyoruz. Yine de bence kurtuluşu önce burada aramalıyız çünkü tek evimiz dünya, en azından şu an için. Hırslarımızdan ve egolarımızdan arınmadığımız sürece de gittiğimiz her yerde aynı sorunları yaratmayı sürdüreceğiz. İnsan değişmedikçe, daha doğrusu değişmeyi seçmedikçe, kaderi de değişmeyecektir diye düşünüyorum.

Interstellar, Marslı, Arrival, Ad Astra… Bunlar bir çırpıda sayabildiğimiz, insanlığın gezegenlerarası romantizminin en popüler örneklerinden birkaçı. Uzayla olan bu ilişkimizin geleceği sizce nereye doğru ilerleyecek?

Uzayda bizimkinden farklı yaşam formlarıyla tanışmamız bence an meselesi. Daha geçtiğimiz günlerde Güneş sistemimizdeki bazı gezegenlerde birtakım organik bileşikler bulunduğu açıklaması yapıldı. Son zamanlarda medyada, hatta ciddi uluslararası yayınlarda, bilim insanlarının ağzından “uzayda yalnız değiliz” türü demeçlerle sık sık karşılaşır olduk. Bizi öngördükleri bazı gelişmelere hazırlamaya mı çalışıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Eğer durum buysa, etkisinin ne olacağını ancak yaşayıp göreceğiz. Öte yandan biz uzaklara gitmeyi başarırsak, orada tutunma olasılığımız da ayrı bir muamma.

Akademik hayatınız boyunca farklı alanlarda eğitim gördünüz. Bu çeşitlilik sizin sanata ve küratörlüğe yaklaşımınızı nasıl şekillendirdi?

Uluslararası İlişkiler kendimi kuramsal açıdan geliştirmemi; Kültürel Miras Yönetimi ise özellikle arkeoloji ve müzecilik alanında teknik bilgi edinmemi sağladı. Devam eden doktora eğitimim ise, kariyer yolculuğumun da önemli bir bölümünü oluşturan Yeni Medya Sanatı üzerine. Şimdi o teknik ve kuramsal temeli sanat-teknoloji ilişkisini araştırırken kullanıyorum. Eğitim geçmişimdeki çeşitliliği, küratörlüğe bakışımın bu denli interdisipliner ve katılımcı olmasının başlıca nedenlerinden biri olarak görüyorum.

Hayatlarımızın her alanında giderek dijitalleşme fikri sizi korkutuyor mu, geleceğe dair umutlandırıyor mu? Geleceğimize dair en büyük kaygılarınız ve beklentileriniz neler?

Ne korkutuyor ne de umutlandırıyor; esas önemli olan onunla ne yapmayı seçtiğimiz. Geleceğe dair en büyük kaygım, sahip olduğumuz teknolojileri yıkıcı amaçlarla kullanmaya devam etmemiz; en büyük umudum ise aynı teknolojileri kullanarak gezegeni daha yaşanabilir hale getirmeyi seçmemiz.

Bundan sonraki projeleriniz neler olacak?

Ocak ayında açılacak yeni bir grup sergisinin hazırlıklarına başladım. Bu kez izleyicileri çok daha farklı bir deneyim alanı bekliyor olacak.

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et