
İstanbul Mon Amour: Sana bambaşka bir gözle bakacağız İstanbul!
İstanbul Tiyatro Festivali 26. edisyonuyla perde açalı epey olsa da festival coşkusuna kapılmaya devam ediyoruz. Festival, bu sene için belirlenen “Tiyatro yerli yerinde!” temasıyla hem yerli tiyatronun gücüne hem de pandemiye, ekonomik zorluklara, yasaklara, yani her şeye rağmen tiyatronun -3 bin yıldır olduğu gibi- yerli yerinde olmasına vurgu yapıyor. Türkiye’den ve yurt dışından, yepyeni oyunlardan ufuk açıcı performanslara, toplam 24 tiyatro, performans ve dans gösterisi sunulacak izleyicilere.
İştah açıcı oyunların yanı sıra bir başka yenilik daha var İstanbul Tiyatro Festivali cephesinde. Bu sene ilk kez küratörlük sistemine geçen festivalin ilk küratörü Işıl Kasapoğlu oldu. Yerli tiyatro sahnesine yaptığı katkılarla çok yakından tanıdığımız bir isim Kasapoğlu.
26. Tiyatro Festivali’nin zengin programı da onun vizyonunun bir yansıması aslında. “Bir seyirci olarak festivaller benim için bir kutlama, umut, beslenme alanı” diyor. Bu sene küratörlük göreviyle de bu heyecanını başka bir boyuta taşıyor. Kasapoğlu ile hem 26. İstanbul Tiyatro Festivali’ni hem de festivalin en özel projelerinden “İstanbul Mon Amour”u konuştuk.
Yaklaşık 30 yıl önce tasarlanan İstanbul Mon Amour, Semaver Kumpanya tarafından geniş bir sanatçı kadrosuyla ilk defa hayata geçirilecek. İstanbul sokaklarını sahneye dönüştüren müzik, dans, kukla gösterileri ve performanslarla geçecek 12 saatlik bir macera diye özetleyebiliriz bu projeyi. Çok iyi bildiğimizi düşündüğümüz İstanbul’u dev bir sahneye dönüştürecek olan “İstanbul Mon Amour” ile şehre “başka” gözlerle bakmayı da öğreneceğiz. Üstelik sonrasında da dev bir parti bizi bekliyor! Etkinliğin son durağı Salon’da gerçekleşecek.
Detayları Işıl Kasapoğlu’ndan dinliyoruz.
Festival bu sene küratörlük sistemine geçti ve ilk küratör siz oldunuz. Bize küratörlük sürecini ve festivalin hazırlık aşamasını anlatır mısınız biraz, oyunları nasıl belirlediniz, seçki nasıl şekillendi?
Festival programının hem yerel hem uluslararası yapımlar içermesi, farklı disiplinleri bir araya getirmesi, genç sanatçıları cesaretlendirmesi ve usta isimlere saygı duruşunda bulunması seçkiyi oluştururken önemsediğim noktalardı. Ve tabii tüm bunların bütünlüklü bir şekilde bir araya gelmesi önemliydi… Oyunlar, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da belirli bazı temalar altında toplanıyor festivalde. Örneğin “Bu İşte Bir Kadın Var” teması, festivalde kadınlar tarafından yönetilen oyunların bir araya geldiği, sanat alanında kadın üretimini daha da görünür kılmayı amaçlayan bir bölüm.
Molière’in 400. Yılı teması farklı Molière yorumlarını içeriyor. Festival ayrıca tiyatromuzun iki ustasına saygı duruşunda bulunuyor: “Yaşasın Demokrasi” ile Haldun Taner’e ve “Şahları da Vururlar” ile Ferhan Şensoy’a… Ortaoyuncular, Ferhan Şensoy’un ölümünden sonra ‘‘Şahları da Vururlar’’ ile sahnelere dönüyor ve tarihi Ses Tiyatrosu da perdelerini yeniden festivalde açıyor. Zülfü Livaneli yazdığı ilk tiyatro oyunu “Duvar” ile festivalde yer aldı; Ali Poyrazoğlu yeni oyunu “Habanera Makamı” ile; Okan Bayülgen yeni oyunu “Richard” ile festival izleyicisiyle buluşacak.
26. İstanbul Tiyatro Festivali, “Tiyatro yerli yerinde” temasıyla sesleniyor bize. Pandemi etkisinde geçen o “karanlık” günlere bir gönderme diye düşündük biz. Siz bu temaya nasıl karar verdiniz?
26. İstanbul Tiyatro Festivali için “Tiyatro Yerli Yerinde” sloganını seçmemizin iki sebebi var aslında. Bu slogan hem yerli tiyatronun gücüne vurgu yapıyor hem de pandemiye, ekonomik zorluklara, yasaklamalara, yani her şeye rağmen tiyatronun, 3 bin yıldır olduğu gibi, yerli yerinde olduğunun altını çiziyor. İzleyiciyi yeniden, eskisi gibi, oyunları yerinde, yani sahnede izlemeye davet ediyor.
Yine temadan hareketle, tiyatronun her ne olursa olsun yaklaşık 3 bin yıldır, insanı; insana tüm yönleriyle anlattığını biliyoruz. Böyle büyülü bir gücü var tiyatronun. Yerli tiyatro tarihinin en önemli isimlerinden birisiniz, festival coşkusu ve tiyatro sizi bir seyirci olarak nasıl etkiliyor merak ettik.
Festivallerin şehirleri hatta ülkeleri için çok önemli etkinlikler olduğunu düşünüyorum. Bir seyirci olarak ise festivaller benim için bir kutlama, umut, beslenme alanı. Hem yerel hem de evrensel olarak bir kucaklaşma, dünyanın daha güzel bir yer olması için harcanan bir çaba… Bu yıl üstlendiğim küratörlük göreviyle bu çabaya katkım olduğu için mutluyum.
Yerli ve yabancı oyunların yanı sıra festivalde pek çok yan etkinlik de ilgililerin katılımını bekliyor. Biraz bahseder misiniz?
Festival önceden de her yıl birtakım ücretsiz yan etkinlikler sunuyordu izleyicisine. Bu yıl da bunu sürdürdük; ücretsiz olarak düzenlenecek panellerin yanı sıra Nalan Alaylı’nın “Coşkun Tanrının Çocukları” adlı sergisini, “İstanbul’un Hayvanlarının Dinliyorum” başlıklı bir kukla yapım atölyesi ve bir de swing partisi ekledik programa.
Klasik ama her daim merak ettiğimiz bir soru: Bu sene festivalde mutlaka görün dediğiniz neler var?
Elbette festivaldeki yapımların tümü birbirinden değerli… Fakat izleyicilerin festivaldeki uluslararası gösterileri daha sonra izleme fırsatı yerlilere oranla çok daha düşük. Yerli yapımların bir kısmını sezonda da izleme imkanı bulabilecek izleyiciler. Bu sebeple uluslararası seçkiyi mutlaka görmelerini tavsiye ederim. Bunun yanı sıra sadece festivalde sahnelenmek üzere üretilen bir gösteri var: Semaver Kumpanya yapımı “İstanbul Mon Amour.” Aynı zamanda festivalin kapanış gösterisi olacak bu gösteriyi neredeyse 30 yıl önce tasarladım ve bugüne dek hayata geçirme fırsatını yakalayamadım. Bu yıl festivalde yalnızca bir kereliğine sahnelenecek, o yüzden görülmesi gereken, özel bir proje…

Işıl Kasapoğlu
Festival daha önce de aşina olduğumuz, 18 mekana yayılıyor. Oyunlar, mekânlar ve genel olarak kürasyon arasında nasıl bir bağlantı yarattınız?
Festivaldeki oyunlar için yaptığımız mekan seçimlerinde kapasite, teknik yeterlilik, ulaşım, uygun takvim vb. birçok değişken var. Fakat bu yıl mekan konusunda önemsediğimiz şöyle bir nokta vardı: Festivalin bir mekanın, bir sahnenin yeniden İstanbul’a kazandırılmasına aracı olmasını çok arzu ettim. Ve bu yıl festivalde prömiyer yapacak Şahları da Vururlar ile Ses Tiyatrosu yeniden perdelerini açacak. Umuyorum önümüzdeki senelerde de başka sahneleri festival aracılığıyla İstanbul’a kazandırmak mümkün olur. Bir de tabii İstanbul Mon Amour şehirle kurduğu ilişki anlamında, mekansal açıdan da özel bir proje.
İstanbul Mon Amour, sadece sanatsal bir yolculuk değil, ayrıca şehrin hafızasına ve dokusuna da yakından tanıklık edebileceğimiz macera. Rotayı belirlerken nelere dikkat ettiniz?
“İstanbul Mon Amour”, İstanbul’un içinde günübirlik bir seyahat gibi tasarlandı. Şehrin çeşitli bölgelerindeki mekanlar birer sahneye dönüşecek ve katılımcılar bir mekandan diğerine geçerken yolda İstanbul’u bir seyirci gözüyle yeniden izleyecek, yeniden keşfedecek.
Yaklaşık 30 yıl önce tasarladığınız İstanbul Mon Amour, Semaver Kumpanya tarafından geniş bir sanatçı kadrosuyla ilk defa hayata geçiriliyor. Nasıl bir proje bekliyor katılımcıları?
“İstanbul Mon Amour”, toplam 12 saat sürecek bir deneyim. Ebru Cansız ve Alper Maral’ın saat 11.00’de Süreyya Operası’nda gerçekleşecek dans gösterisi ile başlayacak, ardından Kadıköy İskelesi’ne ulaşan seyirci Şehir Hatları Vapuru’nda Sarp Aydınoğlu, Ani Haddeler ve Sibel Altan’ın kuklalar ve masklarla gerçekleştirecekleri gösterisini izleyecek. Eminönü İskelesi’nde vapurdan ayrılan seyirci oradan İMÇ’ye geçecek ve burada Okan Kaya’nın müzik ve ses tasarımıyla bir yolculuk hikayesi izleyecek. Ardından metroyla Levent’e; Kanyon’da Mihran Tomasyan’ın süpervizörlüğünde Ufuk Fakıoğlu’nun tasarladığı modern dans gösterisine… Kanyon’un ardından Beyoğlu’na, Galatasaray Lisesi’ne geçen seyirciler, Tevfik Fikret Salonu’nda Volkan M. Sarıöz’ün tasarlayıp Hakan Tabakan’ın kaleme aldığı ve Garip döneminin bir grup entelektüelinin dünyasından İstanbul’u anlatan bir oyunu izleyecek. Son durak ise Salon İKSV olacak.
Etkinliğin son durağı Salon’da bizi bekleyen sürpriz isimler var. Kapanışı “partileyerek” yapacağız gibi görünüyor. Ki bizce hepimizin buna gerçekten çok ihtiyacı var. Neler bekliyor bizi bu performansta; neden kaçırmayalım bu coşkulu kapanışı? 🙂
Kapanış Nejat Yavaşoğulları, Gülinler, Barabar gibi yolu Semaver Kumpanya’dan geçen birçok ünlü ismin sahne alacağı bir konserle, bir partiyle son bulacak. Kaçırmayın çünkü bu yalnızca bir kez yaşanacak…
Festivalin dumanı henüz üstünde tütüyor, çok yeni başladı ama merak etmeden duramadık. 26. İstanbul Tiyatro Festivali ile ilgili hedefleriniz neler? İzleyicilerin bu seneki festivali nasıl hatırlamasını istersiniz?
Festivalin yeni oyuncular, yeni yönetmenler, hiç denenmemiş biçimler ortaya çıkararak tamamlanmasını ve izleyiciyi tiyatro üzerine düşünmeye, tartışmaya teşvik etmesini umuyorum.