Leonard Cohen’in yanılgısı: Kızılcık Şerbeti ve Kurak Günler

Kızılcık Şerbeti dizisi, yayınlanmaya başladığı günden bu yana, beraberinde getirdiği tartışma ortamını da kat be kat artırdı. Daha geçen hafta dizinin yeni bölümü yerine İslamofobi belgeselinin yayınlanmasıyla da tartışmalar alevlendi. Niyet okumanın oldukça naif kaldığı bu durum aslında Kızılcık Şerbeti’nin konuşulmaya değer tek özelliği değil. İzleyende konuşma isteğini katmerleyen karakterleri ve katarsisleri, çok yakın dönem bir filmi aklıma getiriyor ve haddim olmayarak bağ kurduruyor; Emin Alper’in Kurak Günler’i.

Emin Alper’in dördüncü uzun metraj filmi Kurak Günler, geçtiğimiz sene Cannes Film Festivali’nin “Un Certain Regard” bölümünde yarıştı. Vizyona girdikten sonra da çokça konuşuldu ve beklenenin çok daha üzerinde seyirciye ulaştı. Bu yoğun ilginin önemli bir sebebi de filmin vizyona girmesine çok kısa bir süre kala Kültür ve Turizm Bakanlığı-Sinema Genel Müdürlüğü’nün filme verdiği yapım desteğini geri çekmesi oldu. Kızılcık Şerbeti’nin başına gelenleri de zaten biliyoruz. Peki iktidarı böylesine tetikleyen ne olmuş olabilir? Şimdi fona bir şarkı koyma zamanı geldi: Leonard Cohen’in de dediği gibi “Herkes Biliyor”.

Son 20 senedir içinde bulunduğumuz buhrandan ve duygu durumundan bağımsız değerlendirmenin mümkün olamayacağı bu iki yapım, daha önce hiç olunmadığı kadar çok güncel bir şekilde politik. Kızılcık Şerbeti izleyenlerin bu diziyi bu kadar konuşma isteği şüphesiz ki ayakları yere basan karakterleri ve beraberinde getirdiği çok gerçek bir çatışma. Yer yer Berkun Oya’nın Bir Başkadır’ıyla kıyaslanırken aslında Kızılcık Şerbeti’nde temsiliyet çok daha aza iniyor: muhafazakar ve seküler. Bu o kadar açık bir temsiliyet ki, karakterlerin hangi partiye oy vereceğini bile çok zorlanmadan tahmin edebiliyoruz.

Okuma önerisi – Aklımızda sorularla dadandık: Neden herkes Kızılcık Şerbeti izliyor?

Dizinin hikayesine hakim olanları biraz sıkacak olursak, aslında TV dizi tarihimizin en temel hikayesiyle karşılaşıyoruz, yani imkansız aşk. Seküler ailenin kızı Doğa ve muhafazakar ailenin oğlu Fatih evlenmek zorunda kalırlar, “ve bakalım onları ne zorluklar bekleyecektir?” Dizinin alameti farikası aslında bu jenerik cümleyle hiç ilgilenmemesi. Daha ilk bölümde, bence ustaca yönetilmiş ve yazılmış olup, bu çiftimizin aksını oldukça az görürken, seküler ailenin tamamına odaklanıyoruz. Bu aileyi tanırken ailenin “reisi” Kıvılcım, muhafazakar aileyi nasıl ilk defa tanıyorsa biz seyirciler de öyle tanıyoruz. Muhafazakar ailenin evine girdikçe, herkesi yavaş yavaş tanımaya başlıyoruz. Empati duygumuzu arşa çıkaran karakterlerin hepsi zaman zaman haklı ve zaman zaman da haksız. Dizinin bana kalırsa, muhafazakar ve seküler çatışması seyrinden çıkaran, erkek iktidarı ve kadın başkaldırısına eviren faktörü, kuşkusuz herkesin favori karakteri Nursema oluyor.

Nursema’ya devam etmeden önce biraz da Kurak Günler’in çatışmasından bahsedeceğim. Hikayesini özetleyecek olursak; genç savcı Emre, su sorunu yaşayan Yanıklar kasabasına tayini sebebiyle yerleşir. Başta saygı gördüğü bu kasabada Emre, yaklaşan yerel seçimlerin baskısı ve kendisinin de içinde bulunduğu adli bir olayla beraber bir çıkmaza doğru sürüklenir. Emin Alper’in Kurak Günler’de kurduğu dünya, diğer filmlerinde de izlerine sıkça rastladığımız, zamansız ve mekansız.

Gerçekte olmadığını bildiğimiz Yanıklar kasabası ve hangi sene olduğu belirtilmese de günümüzde kurulduğunu anladığımız bu öykü evreninde, Selahattin Paşalı’nın harika bir performansla canlandırdığı genç savcı Emre, kasabanın muhalif gazetecisi Murat ile yakınlık kurar. Bu iki ana karakterimizin temsilini, özellikle film vizyona girmeden önce Twitter’da çokça konuşulan, “LGBTİ+” çatısında değerlendirmek eksik bir çıkarım olur. Emin Alper, filme dair bilinçli bir şekilde muğlak bıraktığı hikayesinde yine bilinçli bir şekilde kahramanlarının temsilini de muğlak bırakır. Filmde iyinin temsili tam olarak verilmezken kötünün temsili çok açıkça ortadadır. Kızılcık Şerbeti’nde ise, iyi ve kötü temsili yerine zaman zaman hata yapan karakterler vardır. Kurak Günler ile ortaklığı şundadır: iktidar temsili.

Bizden azade olan ve değiştiremediğimiz kötülüklere duyduğumuz öfkenin birebir tezahürü olan bu iki hikayede de iktidar erkektir ve karşısında duranı ya pasifize eder ya da ezer.

Nursema’nın kendisini camdan aşağı iten kocasını ifşa edip, ailesine de rest çektiği sahnede yaşadığımız katarsisi, Kurak Günler’in finalinde de benzer duygularla yaşıyoruz. Erkek iktidarı karşında sapa sağlam duran kahramanlarımız, patriyarkal düzene başkaldırır. Kızılcık Şerbeti’nin son bölümünde Kıvılcım, Nursema’nın dik duruşuna hayranlığını dile getirirken “birbirimize önyargılı yaklaşmış olabiliriz ama bak şimdi yan yanayız” diyerek kadın dayanışmasının adını koyar. İki hikayede de kahramanların sınırları çizilmezken, kötü adamların neyi ve kimi temsil ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

Seçimlere çok yakın olduğumuz bu süreçte iktidar ve muhalefet temsillerini ve çatışmalarını ekranda görmek hepimizin ister istemez hesaplaşma iştahını iyicene kabartıyor. Mevcut düzende Kızılcık Şerbeti devam eder mi ya da aynı seyrinde devam eder mi meçhul. Son bölümde, ağız sulandıran meselelere daha az girmesi bariz bir şekilde belli oluyor. Bunun yanı sıra, yine mevcut düzende Emin Alper bir sonraki filmi için Kültür Bakanlığı’ndan destek alabilir mi, o da bilinmez. Söze Leonard Cohen’le başladım yine onunla bitiriyorum ama bu sefer Leonard Bey’in yanıldığını belirterek: hepimiz biliyoruz, iyiler kazanacak.