2000’ler yeniden moda olurken Lindsay Lohan’i de peşinde getirdi

2000’ler sadece modasıyla geri dönmedi; bu nostalji rüzgarı beraberinde o dönemin müziklerini ve filmlerini de getirdi. Tabii ikonlarını da peşine takarak. Bazıları zaten hep buradaydı (Beyoncé ve Britney size de merhaba), bazıları ise gözlerden uzakta kaldı. Ama dedik ya, nostalji ateşi alev alevken onları da oldukları yerde sessiz sedasız bırakacak değildik. Mesela geçtiğimiz yıl Paris Hilton geldi, yepyeni bir yemek şovuyla hayatımızı şenlendirdi; şu sıralarda ise Lindsay Lohan’in adı dönüyor popüler kültür gündeminde. Gençlik filmlerinin bir dönem aranan yıldızı, Netflix ile tatlı bir iş birliğine girişmiş yıllar yıllar sonra romantik komedilerde boy göstererek sinema-televizyon dünyasına dönüş yapmıştı. Netflix’in Lindsay Lohan-aissance diye tanımladığı bu geri dönüşün heyecan verici bir tarafı var kesinlikle. Freaky Friday veya Confessions of a Teenage Drama Queen izleyerek büyüyen jenerasyonun yetenekli oyuncusu ve meşhur parti kızı; Paris Hilton ile Britney Spears’ın o dönemki yoldaşı (çünkü partilemek paylaştıkça güzel); Disney filmlerinin aranan turuncu saçlı “girl crush”ının filmlerinde zihnimizi açan, kimliğimizi şekillendiren birşeyler olduğu kanısındayız. Dadanalım da kanıtlayalım.

Kapak kolajı: Melisa Su Akar

Biraz geçmişe gidelim.

İlk izlediğim Lindsay Lohan filmini hatırlıyorum. Yıl 2002 gibi bir şey—etrafta hâlâ VCD ve DVD kiralanan yerler var. Ailecek bir tanesine üyeyiz. Süpermarketten çıkınca şahane bir esnaf türünün yolunu tutuyoruz annemle. Yeni bir film seçmek için dükkana giriyorum, cuma günlerinin en sevdiğim yanı bu. Gözüm toz pembe ve fıstık yeşilinin birlikte kullanıldığı bir kapağa takılıyor—süper derinlikli bir insan değilim o zamanlar, “İşte en sevdiğim iki renk,” dedim mi avıma doğru ilerliyorum. Bütün beklentilerimi karşılayan bir kapak tasarımı var karşımda: Çılgın Cuma.

Lindsay Lohan Remake GIF by Disney - Find & Share on GIPHY

Hayır, ailemden yeni bir midilli almalarını rica etmeyeceğim. Kocaman bir fabrikaya girmek için saklanan birkaç altın biletten birini bulmak için babamın fabrikasında emek sömürmesini de dilemiyorum. Tek isteğim o VCD’nin bizimle eve gelmesi. O kadar da şımarık bir çocuk değilim yani, sadece Özel Seçenekler kısmını doyasıya keşfetmek için VCD yerine DVD’si olsaydı daha mutlu olurdum. Neyse. Yola çıkıyoruz; eve varıyorum; merakla ranzama tırmanıp o zamanlar dolabımın üstüne yerleştirdiğimiz tüplü televizyondan filmi izlemeye başlıyorum.

O kadar seviyorum, o kadar Lindsay Lohan’ın oynadığı (ya da direkt dünyanın-en-havalı-kızı mı desem?) Anna Coleman olmak istiyorum ki onda da var diye annemin çillerini kıskanmaya başlıyorum. Anneanne, neden ailedeki bütün kadınlarda çil var da bende yok? Anne, bende de çil çıkar mı sence? Teyze, seninle tipimiz daha çok benziyor, benim niye yazın çillerim artmıyor? Peki kahverengi saçlarımı ne zaman turuncuya boyatabilirim? Boyum uzadığında onun gibi görünür müyüm, şimdi bir anda uzatmamın bir yolu olabilir mi? Yahu Lindsay Lohan gibi görünmemin hiçbir yolu yok mu?

Kaliteli bir yolculuk: Lindsay Lohan filmografisi

Hayranlığımı takip eden yıllarda Lindsay Lohan’ın filmografisini tek tek bitiriyorum. Confessions of a Teenage Drama Queen (2004) mi dedi biri? Sidarthur grubunun solisti Stu’nun Shakespeare’den sonraki en iyi söz yazarı olduğunu biliyorum. Herbie: Fully Loaded (2005) mı? Ehliyet alıp araba kullanmak istememin tek sebebi hurdalıktan bulacağım kaplumbağanın yarış arabası çıkacağını sanmam olabilir. The Parent Trap (1998)? Bütün lise yıllarım boyunca hafta sonları tırnağıma simli lacivert oje sürmemin sebebi Hallie değil, hayır! I Know Who Killed Me (2007)? Evet, tanıdık geliyor. Kuir miyim yoksa o kadar beğeniyorum ki kendisi mi olmak istiyorum?” sorusunu Lindsay’nin striptiz sahnesini bin kere üst üste izleyerek cevaplıyorum. Mean Girls (2004) ezberimden bahsetmeyeceğim çünkü çoktan bütün sevdiğim replikleri herkesle paylaşmak durumunda kaldım.

Confessions of a Teenage Drama Queen

Confessions of a Teenage Drama Queen: Feminist bir manifesto mu?

Bazen bazı filmleri tekrar izlemeye korkuyorum. Kuir feminizmim düşer de filmdeki bütün problemliliği görürüm ve asla tekrar aynı gözle izleyemem diye. Bunun başıma gelmediği 2000’ler dönemine ait o kadar az film var ki—müjdemi vereyim, Confessions of a Teenage Drama Queen onlardan biri.

Lindsay’nin kariyerinin ilerleyen zamanlarında Paris Hilton’la birlikte katıldığı “0 beden” temsilinden önce bir zamanda çekilmesi bana ümit veriyor. İlk sebep bu: karşımızda normatif beden algılarıyla sıkıştırılmamış bir Lindsay var. Thigh gap takıntımı körükleyecek bir temsil olmaması kalbimi rahatlatıyor.

Ayrıca 2004 yapımı ve Sara Sugarman yönetmenliğindeki film, male-gaze dominasyonunu ilk önce yakın erkek-poposu-çekimleri suretiyle ters köşe ediyor. Heteronormatif de olsa genç kadınların da genç erkeklere cinsel çekimi bedenleri üzerinden duyabileceklerinin bir temsilini görüyoruz. Sonrasında baş karakterler Lola ve Ella’nın arkadaşlığını entelektüel bir çizgide hayran oldukları müzik grubu Sid Arthur’la harmanlıyor. Bir saniye olsun bunu komedik bir yerden almıyor ve gayet hem sağlık hem de destekleyici tepkiler etrafında film kurgusunu takip ediyoruz. Kocaman bir kudos!

Günümüzde 2000’ler temsili: TikTok’ta birkaç güncelleme

Açıkçası son dönemde TikTok’ta “patlayan” Y2K modasıyla biraz rahatlamış durumdayım. Ben bu filmleri izlerken genç yetişkinliğimi de bu moda bağlamında hayal etmiştim çünkü. Hani, iyi ki döndü—düşük belli kotlar dışında. Pembe Motorola Razr’ımı kullanıp millete mesaj atamadığım için yeteri kadar üzgünken harika 2000’lerin kısmen dönüşüyle birlikte Lindsay’nin hak ettiği ilgiyi görmediğini gözlemliyorum.

Britney Spears ve Hilary Duff’ın gördüğü ilgiden dolayı mutluyum. Peki benim kıymetli Cady Heron’ım? Onun ne zaman değerini bilip hayata bakış açısını kutlayacağız? Evlendiğinde iki tweet attık ve bitti mi? Fetch kelimesini lügatımıza soktuğunu ve Rumors şarkısını hayatımıza kattığını ne çabuk unuttuk… Peki Aaron Carter dedikodularına karşı hissettiğimiz heyecan bir hiç miydi?

Şimdi o ilk Lindsay Lohan filmimi izlediğim ranzalı odam kentsel dönüşüm nedeniyle yerine yapılan binayla birlikte yıkıldı. Hatta yerine yenisi de yapıldı. Bütün bunlar olurken bazen bu filmleri üst üste izleyerek mutlu olmayı becerebilen kızı yine Lindsay Lohan filmografisiyle geri döndürmeye çalışıyorum—eh, hayat işte, Lindsay Lohan’ın bana sunduğu dünyayı beklerken pandemiyle falan karşılaşınca böyle oluyor. Evin küçük odasının ranzasında filmler izleyerek genç kızlığının hayalini kıran kız çocuğuysa sonsuz, o hep içimde. Hâlâ umutsuzca çillerinin çıkmasını bekliyor.