Metallica: “İstek üzerine” bir yazı

Yazı: Senem Koç

Metallica By Request, yani açarsak, “Biz artık daha ne yapalım yea? Hadi bu sefer de bizimkiler ne isterse onu oynayalım!” turnesi kapsamında beşinci kez ülkemizi ziyaret edecek olan, yaşayan efsanelerden Metallica, 13 Temmuz’da İTÜ Stadı’nda geçmişin çocukları ve bugünün gençlerini bir araya getirecek. Grup ilk defa, geniş arşivlerini dinleyicilerine web sitesi üzerinden açtıkları oy sistemi ile turnenin her ayağında farklı setlistlerin oluşmasını sağladı: Tamamen gönül dostluğu üzerine!

Metallica’ya kocaman bir “Yeeeaaaaahhh!” diyoruz.

Konserdeki kalabalığın nasıl azıtacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Ee, ne demişler? Bundan iyisi, Şam’da kayısı!

Geçmişe Yolculuk Notu: Bu yazının, Türkiye seyircileri tarafından haklı olarak en çok puan alan Master of Puppets’ı dinleyerek okunması tavsiye edilir.

Baştan uyarayım; bu yazı didaktik bir Metallica yazısı değil. Zaten bu yazıyı okuyacak olan herkes ’81 yılından beri 9 albüm çıkarmış olan grubun tüm “kaset”lerine sahip, şarkı sözlerini ezbere biliyor (hatta bir tarafında İngilizce sözleri, diğer tarafında ise Türkçe meali olan diskografi kitabına sahip), zamanında Ninja Kaplumbağa seçer gibi grup elemanlarından favorisini seçmiş ve illa gitarda birkaç Metallica şarkısı çalmaya çalışmıştır… Bu yazı, hepimizde var olan Metallica’nın özleştirilmesi hakkında. Yazan ben olunca, doğal olarak kendi hikayemle kafanızı ağrıtacağım. Çünkü söz konusu Metallica olunca, konu bir şekilde döner dolaşır ve illa kendileriyle ne zaman, nerede ve nasıl tanıştığımıza gelir. Kısacası, herkesin Metallica ile tanışma hikayesi vardır!

On beş yaşında, hayata daha yeni yeni isyan ettiğim dönemlerde, hatırlıyorum ki gerçekten kendimi ifade edebileceğim bir şeyler peşindeydim. Sokağa çıkar, fanzinleri araştırır; ama asla tatmin olmazdım. Bir gün bir müzik markette üzeri alev alev o albümü gördüm: Metallica – Reload! İçinde ne olduğunu bilmeden alıverdim istemsiz. Eve gelip yeni kasetimi dev müzik çalarımın dişlilerine yerleştirdim ve play tuşuna bastım… Sonradan isminin James olduğunu öğreneceğim “genç kızlık aşkım” beni hazırlıksız yakaladı ve kulağıma, “Gimme Fuel, Gimme Fire, Gimme That Which I Desire!” diye bağırdı (Hepiniz tonajıyla okudunuz). Sonrasında çok ama çok sıkı bir metal dinleyicisi olacak ben, ilk tepkimi utanç içinde yazıyorum: KORKTUM! Anında kaseti durdurdum ve uzun bir süre Reload albümünü tekrar dinleyemedim. Hayatımda daha önce hiç bu kadar sert bir vokal duymamıştım. Daha da derine inersek, belki de müziğin bu kadar sert olabileceğini hiç düşünmemiştim, ki müziği bile duyamamışken.

Uzun zaman kaseti elime alıp geri bıraktım. Evirdim, çevirdim… Sonra bir gün kaseti tekrar müzik setime taktım. Kararlıydım, en azından tek bir parçayı bitirene kadar dinleyecektim. O gün, resmen hipnotize olduğumu hatırlıyorum. Albümü dur durak bilmeden baştan sona tekrar tekrar dinlediğim günlerden sonra hızlı bir şekilde tüm albümlere sahip olmuş ve hatta sözlerini ezberlemiştim.

Metal dinleyicileri arasında “Metale nasıl başladın?” sorusu ve cevaptan sonra gelen tartışmalar pek yaygındır. Evet, popüler kültüre hafifçe istiflenmiş, gençliğimizi kurtaran Napster’a açtığı davalarla bizi sersemletmiş, Jason’a gerektiği değeri vermediği için üzmüş veya herkesin dilinde şakıdığı için bizi biraz kızdırmış olsun; Metallica eğer olmasaydı, bugün müzik adına birçok şey eksik olurdu.

The Big Four turnesinde, zamanında büyük tartışmalar yaşadıkları Slayer ve Megadeth bile headliner olarak Metallica’ya saygı duyuyorsa, tüm dünya üzerindeki metalciler isimlerini Metallica logosu kıvamında not defterlerine işlemişse, müziğin ve müzik yapmanın değerli olduğu dönemlerde gerçekten de “Emeğe saygı!”ysa; Metallica’nın dev varlığını, “Çok bozdular yeaaaa” diyerek geçiştiremeyiz. Bugün Trash Metal diye bir alt kültür varsa, bundan Metallica’yı sorumlu tutun!

Metallica severler takipleşsin! Siz de Metallica ile tanışma hikayelerinizi alta yorum olarak paylaşırsanız pek güzel olur. Ne de güzel olur. Paylaştıkça çoğalalım, çoğaldıkça pogo yapalım.

\m/