
Moda devleri sağlık çalışanları için maske üretmeye başladılar, peki alkışı hak ediyorlar mı?
Moda devlerinin bu koca gönüllü girişimi gerçekten ”samimi” mi, yoksa arkasında yine bazı çıkarcı niyetler mi söz konusu?
Yazı: Sena Aydın
Koronavirüs salgınının dünyanın dört bir yanına yayılması senelerdir küresel çapta izlenen neoliberal politikaların ülkelerin kamusal sağlık sistemlerinde yarattığı yıkımı gözler önüne serdi. Durum dünyanın sözde en “gelişmiş” ülkelerinde bile oldukça kötü. Kamu sağlığı bağlamında temel üç sorundan bahsedebiliriz: (1) Sağlık çalışanlarının virüse yakalanması sonucu artan personel sıkıntısı ve çalışmaya devam eden sağlık görevlilerinin üzerine binen yük, (2) Yatak kapasitesi ve solunum cihazı eksikliği, (3) Koruyucu ekipman ve malzeme yetersizliği.
Moda markaları harekete geçiyor
Bu durum karşısında daha fazla eli kolu bağlı oturamayan moda endüstrisinin devleri, ne denli duyarlı olduklarını göstermek için fabrika ve atölyelerinde, özellikle bez maske olmak üzere, sağlık çalışanları için ”koruyucu” malzeme üreteceklerini açıkladılar birer birer. Listede kimler yok ki… Christian Dior, Givenchy, Louis Vuitton ve Marc Jacobs gibi moda evlerini bünyesinde barındıran LVMH grubu; Gucci, Saint Laurent ve Alexander McQueen’in dahil olduğu the Kering; Prada ve Christian Siriano gibi lüks markalardan tutun da daha geniş kitlelere hitap eden Tommy Hilfiger, GAP, H&M ve Zara’ya kadar moda dünyasının bu ünlü isimleri öyle yardımsever çıktılar ki sormayın.
Tabii ki tüm bu markalar sosyal medya kanalları üzerinden yaptıkları ”biz de sağlık çalışanları için maske üreteceğiz” açıklamalarıyla moda takipçilerinin gönüllerini fethedip büyük alkışlar topladılar bile. Ama biz bu moda devlerini alkışlamaya başlamadan önce bir durup düşünmek istedik: Pardon da bu bez maskeleri oturup bu markaların CEO’ları mı dikiyor? Ya da Miuccia Prada tasarımcılığı bırakıp dikiş makinesinin başında mesai yapıyor falan mı sanıyoruz? Yani asıl alkışı hak eden kim?
Dünyanın dört bir yanında bu markaların küresel üretim zincirlerini besleyen, büyük bir kısmı taşeron firmalarda inanılmaz düşük ücretlerle ve güvencesiz çalışan ve çoğunluğu kadınlardan, göçmenlerden ve ayrımcılığa uğrayan ırk ve kökenlere mensup bireylerden oluşan yaklaşık 40 milyon tekstil işçisi elbette.
İşin aslı detaylarda
Durumun teknik ve sosyo-politik kısmına dadanalım biraz. 2015 yılında yapılan bilimsel bir araştırmaya göre bez maskeler, belirli ağırlığa ve materyal kompozisyona sahip olmadıkları sürece yüzeyiyle temas eden parçacıkların (bakteri, virüs vs.) yüzde 97’sini içeri sızdırıyor. Dünya Sağlık Örgütü de yayınladığı maske kullanımı kılavuzunda “Bez (ör. Pamuk veya gazlı bez) maskeler hiçbir koşulda önerilmez” diyor. Bu durumda doğal olarak moda devlerinin neden sağlık çalışanları için topyekûn bir maske üretimi seferberliğine girdiği sorusu geliyor akla. Biraz araştırınca şeytanın ayrıntıda gizli olduğu ortaya çıkıyor.
Birincisi, moda firmaları bez maske üretimine geçerek temel üretim sektörü içerisinde kalabiliyorlar, dolayısıyla temel sektörler dışında işyerlerinin kapandığı ülke ve karantina bölgeleri de dahil olmak üzere (örneğin New York) fabrika ve atölyelerini açık tutabiliyor ve üretime devam edebiliyorlar. Devam eden üretimin ne kadarının bez maske üretimine ayrıldığı, ne kadarınınsa mağazalar kapansa da devam eden online tüketime hizmet ettiği konusunda ise bilgi paylaşmıyorlar.
İkincisi, Covid-19’la savaşan yardımsever firmalar olarak devletlerin sunduğu acil yardım paketlerinden ve fonlarından da farklı kriterler üzerinden bolca yararlanabilir hale geliyorlar. Küresel üretim zincirleri sayesinde bu firmaların tüketicilere sunduğu ürün satış fiyatları ve ürünlerin gerçek üretim maliyetleri arasındaki derin uçurumu ve kâr payını düşünürsek, bu firmalar üç-beş bez maske üretip bedava dağıtarak zarar etmeyi bırakın, bu ”yardımseverlikleri” sayesinde devletlerden alacakları fonlarla kâra bile geçmiş oluyorlar. Yani, bizim çok alışık olduğumuz bir tabirle krizi fırsata çeviriyorlar. (Bu sadece moda firmaları için geçerli değil tabii. Emin olun ”Covid-19’la mücadele için şu kadar bağış yaptık” diyen her büyük patrona, devlet o bağışın mislini bizim cebimizden kestiği para ve vergilerle ”yardım fonu ve kredileri” adı altında misli misli ödeyecek!)
Peki son olarak da bu halk sağlığı krizi için kendilerini seferber eden “kahraman” moda devleri kendi işçilerine nasıl davranıyor diye bakalım. Tabii ki hiçbiri çıkıp da “işçilerimiz sağlıksız ve hijyensiz ortamlarda sefalet ücretleri karşılığında bez maske üretiyor” demeyeceklerine göre biz veriler üzerinden ilerleyelim.
Asıl üretim nerede?
Tekrar hatırlayalım, bu firmaların çoğu seri kumaş ve kıyafet üretimlerini Peru, Endonezya, Bangladeş, Myanmar, Vietnam, Çin, Kamboçya Meksika ve Türkiye (evet!) gibi ücretlerin oldukça düşük, sendikasızlık oranının yüksek, taşeronluk sisteminin ve merdiven altı üretimin de oldukça yoğun olduğu ülkelerde yapıyorlar. Küresel üretim zinciri dememizin nedeni de söz konusu kahraman firmalardan tezgah başında üretim yapan işçilerin çalıştığı firmaya varıncaya dek arada en az beş-altı taşeron firma bulunmasından kaynaklanıyor. Yani basitleştirmek gerekirse, bu firmaların neredeyse tamamının üretimleri gerçekten nerede, kimler tarafından ve hangi koşullar altında yapılıyor haberleri bile yok!
Covid-19’un ekonomiyi de vurmasıyla azalan talep karşısında halkın sağlığı ve refahını kendilerine dert edinen bu moda devleri kendi fabrika ve atölyelerinde sigortasız işçi çalıştırmıyor, tazminatsız toplu işten çıkarmalar ya da ücret kesintileri yapmıyor, hasta işçileri işe gelmeye zorlamıyor ve ücretli izin veriyor, çalışanları için güvenlik ve hijyen koşullarını sağlıyor mu sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Bu konuyla ilgili kamuoyuna yapılan tek açıklama üretim zinciri konusunda tepeden tırnağa transparan bir politika izleyen İsveçli moda devi H&M’den geldi, ama onlar da sadece Bangladeş’teki tedarikçi firmalarına önceden verdikleri siparişler için ödeme yapacaklarını garanti ettiler, işçilerin güvence ve güvenliklerinin sağlanacağını değil.
Ayrıca bu utanç verici tablo sadece üretimin büyük bir kısmının gerçekleştiği uzak diyarlarda da yaşanmıyor. Bu saydıklarımız Amerika’nın ihtişamlı kenti Los Angeles’ta çalışan tekstil işçilerinin de başına geliyor! Moda firmaları, Los Angeles’ta çalışan işçilerine bir maske ve el dezenfektanını çok görüyorlar. Tekstil işçileri ise kendi ürettikleri maskeleri dahi takamıyorlar. Bu bir ironi değil; kâra dayalı kapitalist üretim sisteminin gerçeği ve koronavirüs bu sistemin maskesini düşürüyor.
Şimdi anladınız mı neden moda devlerini alkışlamadan önce bir kez daha düşünün dedik. Çünkü alkışlananlar kapitalizm adlı hikayenin ve koronavirüsle verilen mücadelenin yardımsever kahramanları değil, kötü karakterleri. Asıl alkışlanması ve desteklenmesi gerekenlerse bu karakterler tarafından bilinmeyen, görünmez kılınan ve bir maske kadar bile değer verilmeyen işçiler ve onların mücadeleleri – dünyanın her yerinde ve her sektöründe olduğu gibi!