New York kaymak tabakasının çözülümü: The Undoing dizi incelemesi

2020’yi birinci elden yaşamak bizim gibi sıradan fanilerden birer gerilim gurmesi yarattı. COVID-19’la bitmek bilmeyen bir bottle episode’a dönen hayatımız siyasi gerilimler, ekonomik güvensizliklerimiz ve doğal afetlerin de katkısıyla M. Night Shyamalan’ın tatlı rüyalarına konuk olacak bir senaryoya çevrildi. Son HBO harikası The Undoing, tam da böyle bir zamanda gerilimle dolu gerçekliğimizden, kurgu gerilimlere kaçmak için iyi bir reçete. The Undoing dizi incelemesi

Dikkatli atın adımlarınızı, spoiler’lara basmayın!

The Undoing, Susanna Bier’ın yönettiği, Nicole Kidman’ın yapımcılığını üstlendiği ve başrolü Hugh Grant ile paylaştığı bir suç ve gizem dizisi, Jean Hanff Korelitz’in 2004 tarihli gerilim romanı You Should Have Known’dan esinlenmiş. Metni ekrana Bier’ın “şirret kadın ekürilerini yazarken çok eğleniyor” diye bahsettiği David E. Kelley taşıyor; şahsi karantina dipsiz çukurum Ally McBeal’ın yazarı ve Big Little Lies’ın da yaratıcısı aynı zamanda.

Uyarlama demek doğru olmaz, çünkü Bier da kitabı sadece dizinin konseptini inşa ederken kullandığını söylüyor. Kitapta Fraser’ların soyadı Sachs, Elena’nın adı Malaga örneğin. Dizi ve kitabın arasındaki fark ikinci bölümden sonra iyice açılıyor. Dizinin ağırlığı katilin bulunması ve yargı sürecinden yana ama kitapta bu iki detaya da yer verilmiyor, kimliğini ve firarda olduğunu bildiğimiz bir katil var ve ele geçirilme sürecini, Grace’in romana adını veren bir kişisel gelişim kitabı yazdığını görüyoruz. Mini bir spoiler, Grace’in kitabı kadınların hayatlarına giren erkeklerde istismar ve manipülasyonun işaretlerini görebilmeleri üzerine. Kitap psikolojik gerilim sevdalılarını daha çok tatmin edecektir, zira dizi işin suç ve yargı boyutuna daha sağlam bir bakış sağlıyor.

Başlarına kötü bir şey gelemeyeceğine kani olduğumuz kaymak tabaka, Yukarı Doğu Yakası sakini Fraser ailesi, kendisini bir anda hayatlarına yeni giren gizemli Elena’nın tüyleri diken diken eden cinayetinin göbeğinde buluyor. Hem “çözülme” hem “geri alma” anlamına geliyor “The Undoing”, belki de buna istinaden ilk yarısında olayı çözümlerken ikinci yarısında ailenin hayatlarını cinayet öncesine geriye sarma çabasını ele alıyor dizi. Susanna Bier’ın The Night Manager ve Birdbox’tan aşina olduğumuz stili, seyirciyi karakterle aynı zemine koyarak, hiçbir şeyden emin olamadığımız, adım attığımız her taşın çatladığı anlarda hissettiğimiz bunalma ve endişeyi yansıtma hali. Öyle ki bizim seyirci olarak sabit bir konumunuz yok, bir sahnede büyük resmi görüyor ama anlamlandıramıyorsunuz, diğer zamanlarda adlandıramadığınız ve kanıtlayamadığınız hislere boğuluyorsunuz, fakat o tekinsizlik hissi başınızdan hiç eksik olmuyor. Çok kısa zamanda fark ediyorsunuz ki izlediğiniz, suç belgesellerine yaraşır, her kötü şeyin başa geldiği bir olay. Hiçbir teorinizin tutmayacağını bilmenin keyfiyle seyre çıkıyorsunuz.

The Undoing, arka planda hayal meyal duyduğumuz bir diyalogla, bilmediğimiz bir canavarın karnında açılıyor. Bir çocuk, birilerinin nerede olduğunu ve neden hala dönmediğini soruyor. Onu takip ederken ve kendimizi bir stüdyoda buluyoruz, ne olduğunu görmesek bile yaylıların sesi size endişelenmemiz gerektiğini söylüyor. İki gün öncesine gidiyoruz ve Fraser ailesiyle tanışıyoruz. Orta üst sınıfa ne kadar aitlerse o kadar dışında kalıyorlar, dostlarına kıyasla daha mütevazı ve bohem görünüyorlar. Tabii bohem dediysek Yukarı Doğu Yakası bohemi, Etro ve Missoni düşünelim. Hugh Grant’in canlandırdığı Jonathan Fraser karakteri bir pediyatrik onkolog, İngilizlere has bir çekiciliği var, tipiniz değilse de cazibesini takdir etmemek elde değil. Harika bir baba, New York dergisinin kapağını süslüyor, eşini çok seviyor. Eşi Grace Fraser, Nicole Kidman’ın uzun, kızıl, dalgalı saçları ve buz mavisi gözleriyle beden bulan başarılı bir klinik psikolog, evlilik terapisine yoğunlaşıyor, üstelik doktorası Harvard’dan. Olacaklara dair hiçbir fikriniz yoksa, diziyi Hugh Grant ve Nicole Kidman’ın şarap gibi yaşlanmasını izlemek için açtıysanız bile bu kusursuz aile tablosunda bir bit yeniği aramaya başlıyorsunuz.

Takiben bir terapi seansında buluyoruz kendimizi. Grace’i, üçüncü eşinden şikayetçi bir danışanıyla izliyoruz. Danışanının kuaförünü, halılarını yerleştirecek çalışanları, alacağı ayakkabıları ne kadar araştırdığını, seçici olduğunu anlatan Grace, etkileyici bir adamın ona ilgi gösterdiğinde muhakeme yeteneğinin kaybolduğunu, birlikte olmak istediği kişilerle ilgili bir illüzyona düştüğünü, bu illüzyon silindiğindeyse onları suçladığını danışanına açıklıyor. Kitapta şöyle söylüyor hatta:

“Almadan önce 20 çift ayakkabı deneriz, ama birini çekici bulduğumuzda, ya da ondan ilgi gördüğümüzde tüm izlenimlerimizi çöpe atarız. ‘Senin paranı alacağım, arkadaşlarınla flört edeceğim, sevgiden ve destekten sürekli mahrum bırakacağım’ yazan bir pankart tutsalar da bunu unutmanın bir yolunu buluruz. Bunu bilmemenin yolunu buluruz.”

Gözlerinizi Nicole Kidman’dan ayırabilirseniz kördüğümün ilk ipliğinin söküldüğünü orada fark ediyorsunuz. Ne demiş atalarımız, terapistin dediğini yap, yaptığını yapma.

Rahmetli Elena’yla takip eden sahnede, okul aile birliği toplantısında tanışıyoruz. Onun kim olduğunu bilmeden ne olduğunu öğreniyoruz diğer annelerden, burslu bir çocuğun annesi. Fraser ailesi ve dostlarının duvarları Francis Bacon’lar, David Hockney’lerle bezeli evlerinde Elena’ya yer olamayacağı gün gibi aşikar. Masaya bebeğiyle oturduğu andan itibaren masanın “Yukarı Doğu Yakası, özel araçlar, üç dil bilen bakıcılar, beyaz yaka ve vergi kaçakçılığı” düzeninin kıpırtılar ve tıkırtılarla bozulduğunu fark ediyoruz. Bu düzen için son damla, Elena’nın bebeğini masada emzirmesiyle oluyor. Bier bu yeni rejimi bir de kuşbakışı gösteriyor, hikayedeki ikinci ipliği burada çözüyor. Seyirci olarak gireceğimiz binbir kılıktan biri bu, bazen her şeyi gören bir göz oluyoruz, bazen bildiği her şeyin ihanetine uğramış bir terapist, bazen kafasına hiçbirinin kuyruğu birbirine değmeyen bin tilki dolaşan bir patriyark.

SPOILER

Diziyi izlemeyenler geri dönmek üzere burada aramızdan ayrılabilir. Çünkü ağır spoiler bölgesine giriş yapıyoruz. Yoğun duygular, gerginlik ve panik geçtikçe gözünüzdeki bulutlar dağılıyor ve The Undoing’in yapamadıklarını, yaptıkları kadar net görebiliyoruz. Dizide sık sık ekilen zenginlik ve ayrıcalık tohumları, konunun devamında bir türlü meyvesini vermiyor. Sınıf farklılıkları sürekli vurgulanmasına rağmen, adalet sürecini merkezine alan bir dizi için o kadar üstünkörü işlenmiş ki olay örgüsünde bir motif olarak bekleyenlerin kursağında kalıyor. Jonathan’ın kefaletinin ödenmesi ve tutulan pahalı avukat harici, dizideki kimsenin maddi durumunun olay örgüsünde ne doğrudan ne de dolaylı bir katkısı var. 2 milyon dolar nakit kefaletleri, 50 bin dolarlık yıllık okul harçlarını, J.M.W. Turner’larla süslenmiş köşk duvarlarını gördüğümüzle kalıyoruz. Adalet ve sınıf sistemlerine bir ifşa ya da eleştiri söz konusu değil.

Elena’yı bir grup Reardon annesinin gözünden, “burslu çocuğun sanatçı annesi” olarak tanıyoruz. Masada bebeğini emzirmeye başlaması, diğer annelerden onun hakkında duyduklarımız, okul için verilen davette annelere yaklaşamaması ve sonunda banyoda “bunaldığı” için ağlaması aslında Elena’yı tanımamız için birer fırsat, ilerleyen bölümlerde seyirciyi olayın içine sürüklemek için kullanılabilecek birkaç ipucu. Bu ipuçları Elena’nın Grace’i öpmesi, akıl sağlığı için tedavi gördüğünü öğrenmemizle izlense de hikaye örgüsünde pekiştirilmeden eksen yargı yönüne kayıyor. Aynısını Jonathan’ın aydınlık yüzü ve Grace karakterinin bütünü, Grace’in babası için geçerli. 6 bölümlük bir dizi uzun uzadıya karakter tahlilleri yapmak için oldukça kısa ama cinayet ve entrikanın da bütünüyle ele alındığını söyleyemeyiz.

SPOILER 2

Velhasıl, haftasonunuzun partiler ve festivallerle dolu olmadığına emin gibiyim. Evde geçirecek 56 saatiniz varsa, ekmek ve granola yapmak, gardırobunuzu baştan düzenlemek, uzun zamandır bir dolapta tozlanan yapbozu çözmek toplamda 15 saat tutsa, 18 saat de uyusanız, kalan 23 saatin 5,5 saatini talep ediyor The Undoing. İzlerken de bölüm üstüne bölüm izlemek isteyeceğiniz, gözünüzü ayıramayacağınız bir şölen.

The Undoing dizi incelemesi The Undoing dizi incelemesi