Herkes onunla arkadaş olmak istiyor: Trump’ın yeni kankaları, tekno-feodalizmin dijital ağaları

Dadanizm newsletter duyuru (600 x 600 px)

Bazı kareler tarihidir. ‘‘Neler oluyor’’, ‘‘orası neresi’’, ‘‘kimler yan yana’’ gibi sorulara ilk bakışta cevap vermek mümkün olsa da bir de bunların ötesindekiler var… İşte, esas onlar apayrı anlamlar taşıyor. Son yıllarda ise bu tarihi karelerin sayıları da, görünürlükleri de artıyor.

ABD başkanı Donald Trump’ın seçim zaferinin ardından düzenlenen yemin töreni de böylesi karelere sahne oldu. Özellikle LGBTİ+ ve göçmen karşıtı tutumu ve politikalarıyla bilinen, yanlış haber ve dezenformasyon yayma gibi başlıklarda sicili bir hayli kabarık olan Trump’ın kutlamasında teknoloji ve sosyal medyanın devleri de onu yalnız bırakmadı. X’in sahibi Elon Musk, Meta grubunun başındaki isim Mark Zuckerberg, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Apple lideri Tim Cook, medya patronu Rupert Murdoch ve Google CEO’su Sundar Pichai o karede Trump’ın yanındaydı. Ki bu dev isimlerin çoğu birbirlerine rakip, aynı kareye girmeleri neredeyse imkansız. Fakat söz konusu çıkarlar olunca işler değişiyor. Sözün özü, hepsi oradaydı yani!

Okuma önerisi – Biz senin “insansı” olma ihtimalini sevdik: Robotlar, satılan hayaller, Trump ve Elon Musk ikilisi üzerine hasbihaller

TikTok’un CEO’su Shou Chew de yemin törenine katılan isimler arasındaydı. Çin merkezli bir uygulama olan TikTok’un dünya çapındaki popülerliği malum. Ancak Chew’in orada olmasının bambaşka bir anlamı daha var. Biz diyelim barış çubuğu, siz deyin davete icabet. Zira geçen hafta ABD’de TikTok’a erişim engeli getirilmişti. Daha sonra platform ve yönetim Trump’ın kurallarına uyacaklarını açıkladı böylece hem küslük bitti hem de uygulamaya yeniden erişim izni verildi. 24 saat kadar sürmeyen, Trump’ın ‘kurtarıcı’ olarak yetiştiği bu erişim engeline ve ardındaki sürece şurada detaylıca dadanmıştık.

Aslında denklem basit. Türkiye gündeminin de unutmamıza asla izin vermediği üzere, herkes -ancak özellikle kaybedecek çok şeyi olan herkes- güçlünün, iktidarın yanında olur. Çünkü gücün yanında olmak demek bir şekilde güçlü olmak, kapıların daha kolayca ardına kadar açılması, başına açtığın dertlerin ivedilikle çözülmesi demek. Burada da düşük vergiler, devleti arkasına alarak işleri daha kolay ve dostça yürütmek, bu şekilde de daha çok kazanmak diye özetleyebiliriz bu denklemi.

ABD seçimleri özelinde bu denklemin birçok sağlamasını gördük. Yukarıda bahsettiğimiz isimler ve şirketleri, birçok kez Trump’ın hedefi oldu. Trump özellikle Amazon ve Meta gibi teknoloji devlerini içerik düzenlemeleri ve vergi politikaları nedeniyle sık sık topa tuttu. Hatta şirketlerin başındaki isimler de her seferinde açık açık olmasa da Trump’ı hedef aldılar. Ancak öküz doğunca ortaklık yeniden başladı. (Evet, bu söz böyle değildi.)

Örneğin Meta, sahibi olduğu Facebook ve Instagram platformlarında uyguladığı, üçüncü taraflarla yürüttüğü doğrulama programlarını sonlandırdı. Bu şu anlama geliyor: Biliyorsunuz sosyal medya dev bir kuyu. O kuyuya atılan her taş da bir şekilde karşılık buluyor. Üstelik yazılanlar doğru olsa da, olmasa da… Bu nedenle Meta, platformlardaki yanlış ve teyitsiz bilgi paylaşımını engellemek için bağımsız kurumlarla işbirliği halindeydi. Ancak bu uygulamayı sonlandırdı. Bunun Trump’a ne faydası var derseniz, kendisi yanlış ve yanıltı ifadeleri ve bunları büyük bir pişkinlikle yaymasıyla meşhur.

Bu karar teknoloji dünyasında büyük bir kriz yaratsa da Trump’ın huyuna gitme girişimleri bununla sınırlı değil. Elon Musk geçen Temmuz ayında açıkça Trump’ı desteklediğini duyurdu. Kampanyaya bağış da yaptı. Zuckerberg, Meta’daki yönetim ve uygulamalarında değişikliğe gitti. Üstelik bununla da sınırlı kalmadı. Homofobik söylemleri ve uygulamalarıyla bilinen Trump’ı hoşnut etmek için Messenger uygulamasındaki eşcinsellik temalarını bile kaldırdı.

Sadece Amazon’un değil aynı zamanda The Washington Post’un sahibi de olan Jeff Bezos, çalışanları Kamala Harris’i desteklemek istese de gazetenin bir başkan adayını desteklememesi yönünde karar verdi. Bu kararı da seçimleri ve seçmeni etkilememek için aldıklarını açıkladı.

Ve sadece ABD’nin değil, tüm dünyanın merakla beklediği seçimler sonuçlandı. Donald Trump bir kez daha Beyaz Saray’ın yeni sakini olmak üzere yeni görevine geldi. Yemin töreni de merakla bekleniyordu. (Bir de komik “yanlama” notu: Zuckerberg ve Bezos, Trump seçimi kazandıktan sonra yemin törenine bağış yaptı.) Zira kimlerle yan yana geleceği, kimlerin başkana açıkça destek vereceği önemliydi. Daha önce kapalı kapılar ardında teknoloji devleri ve nüfuzlu iş insanlarıyla bir araya gelen Trump, bu kez herkese “hodri meydan” diyordu. Tabii bu da karşılık buldu.

Artık güç toprak değil, veri sahiplerinde

İşte tüm bu yaşananları, teknoloji devlerinin çıkarları uğruna Trump’ın yanında konumlanmasını teorik olarak açıklayan bir kavram var. Tekno-feodalizm. Feodalizmdeki toprak sahipliği ve kişisel bağlar üzerine kurulu siyasal ve ekonomik düzenden esinlenerek önerilen bu kavramda “toprak” şekil değiştiriyor. Dijital ağlar (ya da ”ağalar” mı desek) platformlar, kullanıcı verileri ve ulaşılabilirlik gibi kavramlar üzerinden tanımlanıyor. Kısaca eskiden toprak sahibi, istediği kadar işçi çalıştırabilenler güç ve kontrolün sahibiyken artık bu kontrol büyük teknoloji şirketlerinin elinde.

Peki bu güç demokratik süreci nasıl etkiliyor, herkes neden bu kadar endişeli?

Kendimizden yola çıkalım. Başlıca haber kaynağımız sosyal medya. Gündemi oradan takip ediyor, sürekli kaydırıyoruz. Zira siyasi ilişkiler ve güç dengesi gereği, haber verme ve kamu yararı görevini bi kenara bırakan gazete ve basın kurumları bizi buna itti. Sosyal medya herkesin kendi fikrini yazabildiği, tanıkların bizzat kendilerinin olayları anlatabildiği, gazeteciler başta olmak üzere kamuya mâl olmuş herkesin kendini açıklayabileceği bir alan oldu sosyal medya. Başta her şey güzeldi, değil mi? Twitter’da özgürdük, Instagram’da mutluyduk, Facebook’ta yaşlıydık… Tüm bunlar o kadar güzeldi ki bu platformalara üye olmak için tüm verilerimizi paylaşmayı onayladığımız o uzun metni daha okumadan “şıp” diye tıklayıverdik.

Ama dikensiz gül bahçesi değildi sosyal medya platformları da. Bir kere biz kullanıcılar ne kadar bilinçliyiz, orası bir muamma. Bilinçli ve/veya bilinçsiz yayılan yanlış bilgiler etrafımızı sardı. Sosyal medya o kadar da özgür bir yer değil artık. Üstelik sadece hükümetler ve gösterdikleri yargı sopası değil, platformlar da bu özgürlüğü elimizden almaya başladı. Artık ne göreceğimizi, ne okuyacağımızı biz değil de algoritmalar belirler oldu. Yukarıdaki soruya iletişimci ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sarphan Uzunoğlu da şöyle yanıt vermişti kendi yazısında:

“(…) Bu platformlar, kullanıcıların dikkatini çekmek ve etkileşimlerini artırmak için algoritmalar kullanarak, bilgi akışını kontrol ediyor ve yönlendiriyor. Sonuç olarak, demokratik süreçler, bu dijital platformların sahiplerinin çıkarları doğrultusunda şekillenebiliyor. Yani bu platformlar sadece hangi renk çorap istediğinize değil, kime oy verip kimden ölümüne nefret edebileceğinize de karar verebiliyor.

Trump da gücünün farkında tabii. “İlk dönem herkes benimle kavga ediyordu, bu dönemimde hepsi arkadaş olmak istiyor” şeklinde yine şahsına münhasır bir cümle bile kurmuştu. Bunu söylemeye gönlüm de klavyem de el vermiyor ama görünen o ki bu kez haklı.

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin