Televizyon dizilerinde kadın temsili problemi: ‘‘Sevim koş, feminist geldi!’’

Sevgili okurlar, ben de Agnès Varda gibi mutlu, mesut ve eğlenceli bir feminist olmaya çalıştım. Lakin ben de başaramadım. O yüzden bugün çok sayıda ülkede izleyicisi bulunan Türk dizilerindeki kadın temsilini konuşacağız. Bu yazıda söylediklerimin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Buyurun.

”Sen Bihter Ziyagilsin, aptallık etme!”

Bu repliğin üzerinden 10 yıl, en az iki genel seçim, çok sayıda söz ve tutulamamış sözlerin hayal kırıklığı geçti. Aşk-ı Memnu, televizyonda yayınlanmaya başladığı ilk yıllarda dizinin oyuncuları dahi bırakacağı etkinin farkında değildi. Fakat Bihter Ziyagil ve peşinde sürüklediği Melih Bey takımı, televizyondaki güçlü kadın karakterlerin temsil edilme biçimini değiştirdi. Evet, Bihter Ziyagil de televizyonun kötü kadın karakterlerinin üzerine yapışan yuva yıkma operasyonunu gerçekleştirdi. O da diğerleri gibi eğitimli, modern ve konuşkandı. Dizinin seyri değiştikçe, masumiyet ve saflığın temsil alanındaki Nihal’e karşı arzunun öznesi de oldu. Ancak seyirci hiçbir zaman Nihal’in yanında durmadı. Esas haksızlığa uğrayanın Bihter Ziyagil olduğu yönündeki tartışmalar, bugün de devam ediyor. Kötü ama güçlü bir kadın olmak mıydı sır? Eylemlerinin arkasında duran, konuşmaktan ve savaşmaktan çekinmeyen bir kadın karakter yaratmak mıydı yoksa? Bihter gerçekten kötü bir kadın mıydı peki?

Seyirci, gerçek hayatından izler gördüğü karakterleri benimseme eğilimindedir aslında. Karakterle özdeşleşmesi, onun eylemlerini takdir etmese bile haklı bulması karaktere karşı sempati duymasını da sağlar. Bihter Ziyagil ve seyirci arasındaki ilişkinin diğer kötü kadın karakter ilişkilerinden farklı olmasının en büyük sebebi, karakterin hata yaptığı noktada bile yüzünü yine seyirciden yana dönmesi. Senarist Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu, Bihter Ziyagil’i hikayenin merkezinde konumlandırarak dizinin ihanet temasını ortadan ikiye böldü. Bir karakter dizisi yarattı ve Bihter Ziyagil’i dizinin üzerinden geçen 14 yılda akılda canlı tutan da bu.

GIF by Band - Find & Share on GIPHY

Yazıya Aşk-ı Memnu överek başlayacağımı düşünmüyordum. Türkiye’deki televizyon dizilerinde kadın temsili hakkında bir şeyler yazacağımı biliyordum. Konu, yine Bihter Ziyagil’e geldi. Fakat şunu atlamamak gerekiyor. Türkiye’de Bihter Ziyagil’den önce de güçlü kadın temsili vardı. Siz olmadığını mı varsaydınız? Vah, vah. Ama şimdi öyle abartmayalım da. Güçlü kadın karakter deyince de yanlış anlaşılıyor malum. Vaktiyle şu yazdığımız yazıyla baş başa bırakalım öyleyse sizi.

Dizi sektöründe kadın temsili bölümlere ayrılıyor. Aile dizilerinin ön planda olduğu 90’larda kadın karakterlerin ekranda görünme oranı nispeten düşük. Erkek karakterler hikayelerin merkezinde yer alırken bu trend 2000’lerden sonra yerini köy ve Anadolu temasının işlendiği dizilere bırakıyor. Bilirsiniz, Kıraç’ın tüm dizilerin müziklerini yaptığı o efsanevi yıllar. Zerda, Kınalı Kar, Asmalı Konak gibi dizilerin yayınlandığı yıllarda Anadolu kadını ekrana taşınıyor. Aile hayatındaki iç çatışmalar, töreler, ağalar… Ay sormayın! Ama fırtınalar koparsa kopsun. Bu sırada karşımıza Şevval Sam’ın canlandırdığı Gülbeyaz, Songül Öden’in Gümüş’ü, Zerda’nın hırçın tavrı, Yarım Elma’nın karizmatik editörü Yonca, Tuba Büyüküstün’ün hayat verdiği Asiye de çıkıyor.

Üstelik bu kadınların hepsi birbirinden biricik. Karadeniz’de kadın bir balıkçı Gülbeyaz, toprağa aşık bir beyin kızı Asiye. Yonca, köyden şehre evlatlık verilen modern ve Batılı kadın. Gümüş, mücadeleci bir karakter. Karakterlerin gücü, yalnızca onlara biçilen rolün gerektirdiklerini ortaya koymaktan ibaret değil. Bu noktada senariste iş düşüyor; bazen seyirciyi dinlemek yerine seyirciyi yönlendirmek, hatta gerekirse seyirciyi yeni seçeneklerle tanıştırmak gerekiyor. Bu kadınların her biri kendi hikayesinin öznesi, bir başkasının karakter yolculuğunu da sırtlamıyor. Kuvvetli bir alkış!

Kimliğini bir erkek karakter üzerinden şekillendiren kadın temsili de yaygın. Bu yazıyı okurken aklına Melekler Adası geliyorsa, sen de bizdensin. Unutulmaz ve Yemin dizileri de akıllarda. Fakat bir zaman geçiyor, uzun yıllar araya giriyor ve kadına yönelik erkek şiddeti televizyonun vazgeçmekte zorlandığı temalardan birine dönüşüyor. Tabii ki Sen Anlat Karadeniz’deki Vedat karakterinin Nefes’in parmaklarını kırdığı sahneden bahsediyorum. Hercai’de ”evi ve ocağı dağıttığı gerekçesiyle” Nasuh’un şiddetine maruz bırakılan Reyyan da bir örnek. Doğduğun Ev Kaderindir’de Mehdi’nin Zeynep’e uyguladığı psikolojik şiddeti de kenarda tutuyorum.

Eğitimli ve modern bir kadın olan Aslı’nın, Siyah Beyaz Aşk’ın mafya olduğu dört cihandan belli olan Ferhat’a aşık olmasının gerçekliği bir duruşma konusu olabilir. Kızılcık Şerbeti’nde Nursema’nın Umut tarafından ekonomik şiddetin tam da ortasında bırakılmasını hiçe saymayacağız değil mi?

Hug GIF by Show TV - Find & Share on GIPHY

Güçlü kadın karakter demişken Nursema’nın liberalleşme öyküsünün, dizinin birinci sezonuna vurduğu damgayı hatırlatmak gerekiyor. Her köşe başında bir Kızılcık Şerbeti izleyicisi bulmak mümkündü o günlerde. Türk dizisi izlemeyenler bile izler oldu diziyi. Nursema, muhafazakar ve geleneksel aile anlatısını yerle bir edip, ”Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” söylemlerini de bir kenara itti. Huzur kaçırdı, düzen bozdu, devrim gibi devrim be! Gelin görün ki, o Nursema’nın yerinde yeller esiyor. Birinci sezonda ailesinin psikolojik şiddetinden kaçıp ikinci sezonda eşinin ekonomik şiddetine takıldı. Baskın karakterleri yoğun bir ailenin içinde mücadelesini unuttu. Kızılcık Şerbeti’nin kadınları, yavaş yavaş gücünü yitiriyor ve kendini karşısındaki erkek karaktere teslim ediyor. Tez zamanda düzelmesini arz ederim. Karakter çizgisinin dışına çıkan kadınlar var artık dizide. Ara sıra dizinin içine atlayıp Kıvılcım’ı sarsmak ve ”Kendine gel! Sen Bihter Ziyagilsin!” demek istiyorum. Güçlü kadın karakter yaratmanın, o karakterin tutarlılığını korumak olduğu görüşünü de bir kez daha anmak lazım.

Demet Evgar’ın yer aldığı Bahar için değerlendirmede bulunmak zor. Bahar da cefakar, o da çekmiş, yıllarını adamış, bir özgürleşme çabası daha. Yoksa o beklenen bahar geliyor mu gerçekten? Ama insan güvenemiyor işte. Bahar’ı özgürlüğe iten sebepler, bir gün sonu olabilir.

@bahardizi

Konuş be Bahar! #Bahar @mfyapimtv @Show TV

♬ orijinal ses – Bahar

Seyirciyi yönlendirmek ve karakterin etki alanını genişletmek de bir mesele. Yakın zamanın örnekleri arasında dikkat çeken İstanbullu Gelin, bir yalının içine gizlenen aile çatışması olmaktan öteye geçtiğinde popüler seyirciyi terapi sahneleriyle tanıştırdı. Toksik ilişkileri yüceltmeyen tavrı, toksik karakterlerin dönüşümüne eşlik etti.

İnanır mısınız? Dizi karakteri olmak da bir mücadele. Bir dizide kadın olmak başlı başına bir savaş. Erkeklerin dünyasındasın bir kere. Yönetici pozisyonundakiler erkek. Erkekler zengin. Erkekler bilge, öğretici. Diziler, toplumsal gerçekliğin yeniden üretildiği yapılar olarak temsillerin anlam kazandığı bir alan açıyor seyirciye. Özneler arasındaki ilişkilerin hegemonik yapısı, kadın karakterin temsil alanını daraltıyor. Delal Yatçi, Sabiha’nın Kız Kardeşleri kitabında ”Temsil ne gerçekliğin doğrudan bir yansıması, ne de onun bozulmuş halidir” diyor. Basitçe dizilerdeki kadın temsili, gerçekliği besliyor; gerçeklik de diziye yansıyor. Bu sırada kadınlar gerçek hayatın sokaklarında özgürce dolaşma hakkı için mücadele veriyor. En azından dizilerdeki kadınları rahat bıraksak mı?

Ne dersiniz?

 

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et