Türkiye’nin hikâye anlatıcısı: BluTV

Mottolarına sadık kalarak Türkiye’nin internet platformu olma yolunda üretime devam ediyorlar. Hikayelerdeki samimiyeti aramaya çalışıyor, önemli olanın güzel hikayeler anlatmak olduğuna inanıyorlar.

“Ben hiç yerli dizi izlemiyorum” diyen kitlelerin derdine derman olma fikriyle doğan, eksik olan bir mecrayı dolduracağına inandığımız bir platform BluTV. Henüz böyle bir platform kurulacağı fikri bile ortada yokken, dünya genelinde dijitalin yükselişi sürüyordu. BluTV’nin arkasındaki ekip de, uzun süre dijitaldeki hareketlenmeyi yakından izleyen; Netflix, HBO, Amazon, Hulu gibi platformların izleyicinin tüketim alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğini, aynı zamanda değişen alışkanlıklara da nasıl çözümler getirdiğini anlamaya çalışan insanlardan kurulu. 2016 yılında yayın hayatına başladığında, anlatım alanında özgür bir üslupla yola çıkan BluTV, açılışını Masum’la yaptı.

blu-tv-sarp-kalfaoğlu

Bir dijital platformu albenili kılan en önemli unsur, orijinal içerik. “Content is king” lafıyla büyüyen nesiller olarak bu sözün hala geçerli olup olmadığını, BluTV Drama Yöneticisi Sarp Kalfaoğlu’na soruyorum: “İçeriğin öneminin yüksek olduğu yadsınamaz bir gerçek ama olayın sadece bu olduğunu düşünmüyorum. BluTV’nin bir içeriğinin izlenmesi için, tüketicinin hayatında BluTV’nin bir şeyi rahatlatması gerekiyor. Bugün dünyanın en popüler uygulamalarına baktığımızda, her birinin hayatımızda bir şeyi kolaylaştırma amacıyla yola çıktığını görüyoruz. İnsanlara ‘Senin hayatını kolaylaştırdığım müddetçe, ben senin hayatında olacağım’ demenin bir şekli bu.”

Masum’la başlayan yolculuk boyunca bugüne dek izlediğimiz tüm BluTV içeriklerinin ortak noktası, alternatif işler sınıfına dahil olmaları. Sarp Kalfaoğlu bu durumu tek cümlede özetliyor, “Televizyonda göremeyeceğimiz türden, kaliteli işler yapmaya çalışıyoruz.” Bu cümle doğru yerden okunduğunda son derece anlamlı ancak biraz irdeleyip açıklık kazandırmaktan zarar gelmez. Şöyle devam ediyor, “Kimilerine marjinal gelebilecek bir sahne, gerçekten hikâyenin iletisine ve yapısına hizmet ediyorsa onu korumaya çalışıyoruz. Biz aslında samimiyeti arıyoruz. Bence bilhassa dijitalde güzel hikâyeler kadar önemli olan, samimi hikâyeler anlatmak.”

blutv-sarp-kalfaoğlu-röportaj

İnternetin içeriği özgürleştirdiğini kabul edelim. Alternatif işler yapmak demek, bu özgürlüğü sömürmek anlamına gelmiyor. “Dijital platformun sunduğu imkanlar dahilinde hikâyeyi en çarpıcı ve en akılda kalıcı yolla nasıl anlatırım?” sorusunu sorduruyor bu yeni mecralar bizlere. “BluTV’nin özgürlük anlayışı nedir?” sorusunu yönelttiğimde, aldığım cevap çok açık. Açık ve hepimize hitap ediyor: “Ey seyircim, sana sunacağım içeriği yurtdışına satmak sorunda olduğum için bir oyuncuyu sırf yakışıklı ya da güzel olduğundan hikayeme dahil etmeyeyim. Ey seyircim, sana sunacağım hikâyeye ürün yerleştireceğim için işin içerisine sahte aşklar ve gerçekten uzak pozitiflikler yerleştirmeyeyim. Ben bunların hiçbirini yapmayayım, sen de bana karşılığında şu kadarcık bir ücret ver ve sana senin isteyebileceğin türde içerikler sunayım. Özgürlük, bu anlamda bir özgürlük. Biz hikâye anlatıcılığı anlamında özgürlüğün taraftarıyız, bunu kovalıyoruz.”

İnternet platformu deyince bir izleyici olarak benim aklıma (belki çoğumuzun aklına) ilk önce diziler gelse de aslında BluTV’nin sinemaya da belgesele de çokça yer verdiğini biliyorum. BluTV, içeriğini oluştururken planlı ve belli bir dağılımı gözeterek hareket ediyor. “Biz her yoğun prodüksiyon dönemimizde, yani Masum ve Sahipli döneminde ya da 7YÜZ ve Sıfır Bir – “Bir Zamanlar Adana’da” döneminde ya da sonrasında Dudullu Postası ve Yaşamayanlar döneminde, hep araya bir şekilde kurmaca olmayan işler eklemeye çalıştık. Bizim mottomuz: BluTV, Türkiye’nin internet platformu. Adana da bizim, İç Anadolu’nun bozkırı da. Yarın inşallah Van’dan Trabzon’dan Sivas’tan her yerden içerik üreteceğiz çünkü bu platform buna imkan veriyor. Her yerin hikayesini anlatabilme, sınırlı kalmama fırsatı sunuyor.”

Türkiye’nin hikayelerini dinlemeye devam edeceğimiz kesin ancak BluTV’nin vizyonu, dünya çapında. Hali hazırda BluTV International adındaki versiyonla, platformdaki mevcut yerli içerikler yurtdışından izlenebiliyor. Benzer şekilde BluTV Arabic, Arap coğrafyasında aktif ve yakında İspanyolca dil desteğiyle BluTV LATAM’ın da yayın hayatına başlaması planlanıyor. Zaman ilerledikçe işin prodüksiyon tarafına da eğileceğinin sinyallerini veren platform, şu an için ayağını yere sağlam basmayı tercih ediyor.

blutv-sarp-kalfaoğlu

“Çok yaratıcı insanlarla tanışıyorum. Antalya Film Forum’da, Adana’da, Eskişehir’de ve gittiğim üniversitelerde onlarca yaratıcı insanla tanıştım. Bence biz çok yetenekli insanlarız. Yalnızca bugüne kadar fırsat bulamamışlarımız var. Ama bu, bizim suçumuz değil. Üretim alanı bulmayınca yapamazsınız. Şimdi artık meşrebine göre YouTube ya da Vimeo gibi kendini gösterebileceğin mecralar var. Artık kimsenin ‘Ben yetenekliydim ama imkân bulamadım,” deme lüksü yok. Alan orada ve biz o alanları yakinen takip ediyoruz. Ayrıca bu yeni bir zemin, yavaş yavaş yolunu bulan su. Türkiye’de birçok dijital dizi üretiliyor ama süreç hala daha tam anlamıyla oturmuş değil. Öğreneceğiz. Yazarı, yönetmeni, set çalışanları, yapımcılarıyla hepimiz öğreniyoruz, öğreniyoruz; çünkü şu an bizler var olan bir modelden bazı kısımları alıp yeni bir model yaratmaya çalışıyoruz, bu sistem yavaş yavaş oturacak. Üretim arttıkça yeni isimler da bu alana girecek, yeni platformlar peyda olacak ve bu sefer yapım şirketleri “Ben şirketimde bir dijital departman kurayım” diyecekler ve operasyon hızlanacak. Bu kurulumla beraber dijital dünyanın kendine has yazarları olacak, oyuncuları olacak, yönetmenleri olacak ve bu alandaki gelişimler hep tecrübeyle katlanarak büyüyecek.”

Biz bu sohbeti ettiğimizde Bozkır’ın çekimleri sürüyordu, bugün ilk bölüm yayınlanmış durumda. Henüz izlemeyenlere gözüm kapalı öneriyorum, orası ayrı ama bu vesileyle Yiğit Özşener’i de anmadan olmaz. Bazı oyuncular o kadar yetenekli ve yer aldıkları işlerde de bir o kadar seçicidirler ki, insanı hem “Keşke daha fazla oynasa” hem de “Neyse iyi böyle, az oluyor öz oluyor” ikilemine sürüklerler. Böyle bir listem var ve Yiğit Özşener de listenin başında. Bozkır’ı izlemek için onca sebepten sadece biri bu olabilir.

Bizim ülkede eşyaların yüzü bile televizyona doğru çevrilir. Hal böyleyken salona adım atılır atılmaz o kumandaya tıklanır, izlense de izlenmese de televizyon saatlerce açık kalır. Ailenin sürekli aynı odada takılan bir üyesi gibi. Yeri geldiğinde “Bari aç da ses olsun” diye açılan bir cihazdan bahsediyoruz, dolayısıyla özellikle Türkiye’de televizyon, çoğumuz için bir alışkanlık. Yıllar ilerledikçe televizyon da evrim geçirdi, geçirmeye de devam ediyor ancak son yıllarda rakipleri bol. Bu da çok doğal çünkü insanlar çeşitlilik arıyor, kendini tekrar eden ortamlardan uzaklaşıyorlar. Mottolarındaki gibi Türkiye’nin internet televizyonu olmayı hedefleyen, bu yolda emin adımlarla ilerleyen BluTV, aranılan çeşitliliği sunarak hem izleyicilere hem de sektörün emekçilerine alternatif bir yol açıyor, umut veriyor.