
Bir kızıl panda olarak ergenlik ve büyümenin kaçınılmazlığı: Yönetmeni Domee Shi ve yapımcısı Lindsey Collins ile Turning Red filmini konuştuk
Ergenlik… Evet, yine o tüylerimizi diken diken eden, bizi biz yapan ama her hatırladığımızda surat ekşitmemize sebep olan zaman diliminden bahsediyoruz. Ama korkmayın, bu kez çok daha sevimli bir yerden yaklaşacağız konuya. Pixar ve Disney güç birliğinin yeni filmi Turning Red (Kırmızı), ana karakteri olan 13 yaşındaki Mei Lee’nin büyürken yaşadığı değişimi anlatıyor. Bir sabah uyandığında kendini kızıl pandaya dönüşmüş olarak bulan karakterimiz ilk etapta şoka girse de, sonrasında bu durumla başa çıkmaya ve kendini tanımaya çalışıyor. Duygularına yenik düştükçe kızıl pandaya dönüştüğünü, ancak sakin kaldığına asıl bedenine dönebildiğini fark ediyor. Ancak malum, ergenlikte duyguları kontrol etmek pek de kolay değil.
Kırmızı, ergenliği ve özellikle genç bir kızın o yaştaki değişimlerini daha önce karşımıza çıkmamış bir dürüstlükle anlatıyor. Regl olmaya dair bu denli detaylı konuşmayı bir animasyonda daha önce görmemiştik hatta. Aynı zamanda güçlü kadın karakterlere ve şahane dostluklara da yer vermeyi ihmal etmiyor. Kırmızı, büyümenin kaçınılmaz zorluklarının geçiciliğini fark etmemizi sağlarken, bir yandan da hayatın belirsizliğiyle barıştırıyor bizi. Filmi ve yaratım sürecindeki detayları yönetmeni Domee Shi ve yapımcısı Lindsey Collins ile konuşma fırsatı bulduk. Kırmızı üzerinden büyümeye ve ergenliğe dadanıyoruz.
Domee, ilk sorum sana. Filmin ana karakteri Mei Lee, içinde kaldığı tüm zor durumlardan arkadaşları sayesinde çıkıyor. Hatta kendini çaresiz hissettiğinde, arkadaşlarını düşünerek güç buluyor. Her şey fazla geldiğinde sana ne güç veriyor?
Domee: Ben de Mei gibi insanlardan güç alıyorum. İlk olarak partnerime gidiyorum ve onun yardımıyla stresli durumlardan çıkıyorum.
Kısa filmin Bao’yu (2018) çok sevdim ve sonraki işlerini heyecanla bekliyordum. Bao’daki deneyimlerinin bu filme nasıl faydaları oldu? Kısa filmde öğrenip bu filme uyarladığın bilgiler var mı?
Domee: Bao’da başladığım ebeveyn ve çocuk ilişkisini keşfetmeye devam etmek, hatta bir genç kız ve annesi arasındaki ilişki üzerinden daha da genişletmek istiyordum. Bir de aynı animasyon stilini daha da ileri taşımak hayalimdi. Filmin dünyasını ana karakter Mei’nin hislerine ve kafasının içine benzer bir hale getirmek istiyordum. Aslında Bao’da başladığımız birçok şeyi Turning Red’de derinleştirme fırsatı buldum. Mesela yemek görüntüleri aklıma gelen ilk örnek. Bu kez, onları olabildiğince arttırmak istedim.
Inside Out’un ekibinde de çalışmışsın. O da duyguları odağına alan başka bir Pixar filmi. Bu konuya geri dönmek sana nasıl hissettirdi?
Domee: Harika bir his, çünkü her zaman genç kızların büyüme hikayelerine ilgim ve tutkum vardı. Bu hikayelerin yeterince temsil edilmediğini de hissediyorum. Inside Out’ta çalışmak bu yüzden çok keyifliydi. Film, beni zamanda geriye, 13 yaşıma götürdü ve o zamanlar nasıl hissettiğimi hatırlamama yardımcı oldu. O kadar çok duygu, komik durum, gariplik ve tabii utanç var ki. Bunları kendi filmimde keşfetmek oldukça heyecanlıydı benim için.
Lindsey, bu aralar özellikle Disney filmlerinde Asyalı karakter temsilleri sıkça karşımıza çıkıyor. Bu bir trend mi yoksa tesadüf mü?
Lindsey: Filmlerimizi yapmanın ne kadar uzun sürdüğü düşünülünce, trend olduğunu söylemek zor. Yapım süreci bittiğinde, zaten anlatılmış ya da modası geçmiş bir hikaye anlatma korkusu da hep var aslında. Neyse ki Pixar’ın şahane ekibi sayesinde hiçbir zaman bu dediğim şey yaşanmadı. O yüzden evet, tesadüf diyebilirim. Asyalı temsili özelinde değil de, çok kültürlü hikaye anlatıcılığı konusunda yeni bir döneme girdiğimizi hissediyorum. Bu bir trend’den çok daha büyük. Çünkü hikaye anlatıcılığında geliştiğimizin ve farklı hikaye anlatıcılarına alan açıldığının göstergesi. Bence Pixar da buna benzer düşünüyor. Bu yüzden de bizi çok daha farklı ve ilginç hikayeler bekliyor.
Film, ergenliğe girmeyi oldukça dürüst bir yerden ele alıyor. Garip ve utanç verici anları, regl olmayı, öfkelenmeyi açıkça gösteriyor. Bu dürüstlük seviyesi senin için ne kadar önemliydi? Stüdyo bu fikri onlara sunduğunuzda nasıl tepki verdi?
Domee: En başından beri utanç verici anlardan korkmamamız hatta onlara doğru koşmamız gerektiğini hissettim. Çünkü bence en gerçekçi olan bu. Hepimiz ergen olmanın ve bedenimizde onca değişim yaşamanın nasıl bir his olduğunu hatırlıyoruz. Çok güzel değildi, hatta utanç vericiydi. Yeterince zaman geçtiğine göre artık bunlara gülebiliriz zaten. Dürüst ve olabildiğince fazla insana ulaşabilecek bir hikaye anlatmak istiyorsak, cesur olmalı ve bu alanlara girmeliyiz. Bir de ben seyirciden tepki almayı seven biriyim. Ergenliğin herkeste yaratacağı tepkiler için çok heyecanlıydım hatta.
Lindsey: Evet, bu Domee’nin alametifarikası gibi. Bu dürüstlük ilk sunumumuzdan beri mevcuttu. Yani stüdyo tonumuzu en başından beri biliyordu ama hiçbir zaman buna engel olmadılar. Hatta bu fikri bizim kadar eğlenceli ve heyecan verici buldular.
Lindsey, film ergenlik hakkında sihirli rehber gibi işliyor. Büyürken senin rehberlerin nelerdi?
Lindsey: Benimkiler bu film kadar gerçekçi değildi. Sonuçta bambaşka bir jenerasyondan geliyorum. Ferris Bueller’s Day Of gibi John Hughes filmleriyle, yani fazla eğlenceli ve sanki bazı açılardan daha fantastik tasvirlerle büyüdüm. Hep içimden acaba öyle anlar yaşayıp yaşamayacağımı, lisemin filmlerdeki gibi görünüp görünmeyeceğini sorgular, ama gerçek hayatta böyle deneyimleri hiç yaşamazdım. Bu filmdeli birkaç anı ise bizzat yaşadığımı hatırlıyorum. Rehberlerim hep benden daha yaşlı ya da kişisel deneyimimden uzak hissettirirdi yani. Bu filmi bu yüzden çok seviyorum. Mei’nin annesinin elinde pedler ve tamponlarla geldiği sahneyi izleyen 13 yaşındaki kızım bana bakıp bir filmde bu kadar çok pedi bir arada görmediğini söyleyince filmle böyle bir bağ kurabilmesine bayıldım.
Aslında bu bir çocuk filmi ama çoğu Pixar filmi gibi oldukça olgun temalara da sahip. Daha yetişkin büyüme filmleri var mıydı ilham aldığın?
Domee: Çok fazla dönüşüm hikayesinden ilham aldım. Özellikle Teen Wolf bunlardan biriydi. Aslında şekil değiştirmeyi ergenlik ve değişim için bir metafor olarak kullanmak çok ilginç geldi. Ana karakterin pis ve korkunç bir şeye dönüşmek yerine, dev, tüylü, garip ama şirin bir hayvana dönüşmesinin nasıl sonuçlar doğurabileceğini düşündüm. Durumun tüm garipliği, tüylü hali, dev bedeniyle her girdiği yerde bir şeyler devirmesi, o kırmızı renk bana her şeyiyle ergenliği çağrıştırıyor.
Lindsey: Kızıl pandaya dönüşünce kendini kaybetmiyor oluşu da benim için çok önemliydi. Dönüşümden sonra hala kendi gibi hissetmesini istedik. Bu yüzden de panda halindeyken de aynı mimiklere, jestlere ve sese sahipti. Çünkü ergenlikte de olay tamamen farklı birine dönüşmek değil, içerde olsan da kendini tanıyamıyor olmak. Animasyon da buna izin veren bir tür.
Domee: Kesinlikle! Bence ergenliğin ne kadar saçma ve garip olduğunu fark edip gülebiliyorsan, o kadar korkutucu gelmiyor. Umarım çocuk ve ergenler de izlediğinde tüm bu garip duyguların ne kadar komik olduğunu ve geçeceğini fark eder.
Lindsey: Filmin ön gösterimlerinden birinde, yedi yaşındaki bir çocuk regl olmanın gerçekten böyle bir şey olduğunu düşündü mesela. Çok komikti.
Kadınlar arasındaki bağlara odaklanan filmler yapıyorsunuz. Sizce kadın arkadaşlıkları erkek arkadaşlıklarından nasıl ayrılıyor?
Domee: Bence tam bilinmeyen ama orada olan bir farklılık var. Spesifik bir kadın arkadaşlığı tipi var. Onun da tasvirini çok sık görmüyoruz, o yüzden bunları gösterebilmek çok önemliydi bizim için. Ergen kızların nasıl iletişim kurduğunu göstermek istedik. Yıllar önce erkek bir iş arkadaşımla okul anılarımızı konuşurken bazı garip hallerimize çok şaşırmış ve kızların bu kadar garip olduğunu bilmediğini söylemişti. Bunu göstermeyi önemsedik.
Lindsey: Bence medya da bu iki arkadaşlık tipi arasındaki farkı yaratmış olabilir biraz da. Filmimiz biraz da onu yıkmaya çalışıyor. Genç kızlar da erkekler kadar saçma ve garip şeyler yapabilir. Herkesin benzer yollardan geçtiğini, arada sanıldığı kadar büyük bir fark olmadığını anlatmaya çalışıyoruz bir yandan da.
Soul çıktığında çoğu animasyon, azınlık ana karakterini konuşan bir hayvana çevirmekle ilgili eleştiriler aldı. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Domee: Tabii sadece kendi filmimizden bahsedebilirim. Ama biz bu önyargıyı başarıyla yıkıyoruz bence. Çünkü karakterimizin kültürü filmin odağında. Onu yalnızca konuşan bir hayvan olarak görmüyoruz, insani haliyle de aynı oranda karşımıza çıkıyor. Mei üzerinden, genç bir kızın içindeki canavarı benimsemesini anlatmaya çalışıyoruz. Bu hikayede dönüşüm, konsepte ve anlatıya hizmet ediyor. Onun ırkını veya kültürünü silmiyoruz. Pandaya dönüşse de Çinli ailesiyle olmaya devam ediyor ya da yaşadığı ev, kültürüne dair detaylarla bezeli. Yani bu aracı onun kültürünü gölgelemek için kullanmıyoruz asla.
Lindsey: Benim de hoşuma giden, bu sihirli aracın onun kontrolünde olması. Pandayı o yönlendiriyor. Zaten panda da onun durumunun ve ailesinin yansıması biraz da.
Filmin ve hikayenin ne kadarı otobiyografik? Şu an küçük Domee’yle konuşabilecek olsan, ona ne söylemek isterdin?
Domee: Mei karakteri kesinlikle kendi hayatımdan esinli. Büyürken bu iki dünyanın, doğu batı kültürlerinin arasında kalmış hissederdim, Mei de bu durumda. Annesiyle ve okuldaki arkadaşlarıyla farklı hayatlar yaşıyor. Bu da göçmen çocuklarının yaşadığı bir deneyim. Bu filmle ilk hayalim herkesin ergenliği yeniden yaşamasıydı. Ama bir de iki dünya arasında kalmış hisseden göçmen çocuklarına her şeyin yoluna gireceğini de hissettirmek istedim. Hiçbir şeyin siyah ya da beyaz olmadığını, kimsenin onları birini ya da ötekini seçmek zorunda bırakmayacağını hatırlatmaktı amacım. Hayatın bir parçası bu belirsizliği benimsemek zaten.