“Yurdum konserlerindeki kast sistemi” ya da “ön sıradakiler mücevherlerini şıklatsın, yeter”

Yazı: Seden Mestan

Buradan herkese sormak istiyoruz: konserlerde kast sistemi gibi üzerimize çöken “kategorili biletler”den sıkılmadık mı? İşin daha da sıkıcı tarafı bu kast sistemi yüzünden bir gruba olan hayranlığınızın biletlere kaç para verdiğinizle değerlendiriliyor olması… Eğer 3 basamaklı rakamları aşıp giden biletlerden satın alamamışsanız, kaç saat önceden gitmiş olursanız olun, sevdiğiniz grubu önden izlemek gibi bir şansınız (ya da lüksünüz mü demeli) yok. Yani bu kadar parayı verip sevdiğiniz grubu önden izleme şansını es geçtiyseniz, üzgünüz, İYİ BİR HAYRAN DEĞİLSİNİZ.

Evet tamam, emeğe saygımız sonsuz, bir grubu ya da bir müzisyeni ta dünyanın öbür ucundan tutup getirmek ne kadar maliyetli, ne kadar emek gerektiren bir iş olduğunu biliyoruz (ya da tahmin edebiliyoruz en azından). Neredeyse memleketimdeki asgari ücret rakamlarına ulaşacak bilet fiyatlarına organizatörlerin vereceği bir gerekçe vardır muhtemelen. Ve hatta kategorili biletleri vaktiyle Roskilde’deki Pearl Jam konserinde yaşanana benzer izdihamları engellemek için çıkardıklarını da söyleyebilirler ki aslında evet, arkasında iyi niyetli bir sebep olabileceğine de inanabiliriz. Ama gerçekten de bu tarz izdihamları engellemenin tek yolu pahalı biletler mi? Birbirlerinden parasal olarak ayrılan kategoriler arasındaki geçişi imkansız kılan kontrol ve güvenlik mekanizmalarınız her konserde karşımızda böylesine heybetli dikilirken, izdihamı engellemenin başka bir yolunu bulamadığınıza inanmayız işte. (“Sizli bizli” atarlı cümlelere başladık ama eleştiri yazılarının şanından olsa gerek.)

Smokin ve tuvaletle gidilen, bilmem ne senfoni orkestrasının bilmem ne balo salonunda düzenlenen şaşalı bir konserinde çok farklı bir sistem işliyor, bu yazının konusu o değil o yüzden. Biz milletin kotla gelip üstünü başını birayla ıslatacağı bir konserde en ucuz biletin bile yürek sıkıştıracak fiyatta olmasına içerliyoruz. Hangimiz konserden konsere para saçarak koşacak kadar über zengin ki? (Burada beyaz yaka kimliğimle konuştum.) Yazın yaklaşmasıyla birlikte peş peşe gelen konser haberlerini duydukça bankalar bari konser kredisi versin esprisini (gerçekten ilk kim söylediyse acaba bunu?) hem gülerek hem de acı çekerek tekrarlayan bir kitleyiz neticede.

Bazı konserlerde ruhumuzu karartan kötü ses sistemi ve birinci kategoriden bilet alınmış olmasına rağmen sahneyi görebilmek için kalabalıkta tek ayak üzerinde zıplayarak izlemeye çalıştığımız düzensiz dinleyici düzeni apayrı birer mevzu bu arada. (İşte, “paramla rezil oldum” sözü var ya, o böyle bir konserin sonunda söylenmiş olmalı.)

Konserlerdeki paran kadar konuş tavrı pek yeni bir mevzu olmasa da -John Lennon’ın bir kısmını başlığa da taşıdığımız o cümlesine bakılacak olursa en az 50 senesi var- nasılsa bir alıcısı çıkar diyerek fahiş fiyatlardaki biletleri satışa çıkaran, sonra da pek azı satıldığı için bomboş kalan “sahne önü” kategorisini arkadan insan çağırarak doldurmaya çalışan tüm yurdumuz organizatörlerini oturup düşünmeye çağırıyoruz buradan. Zira biliyorsunuz, millet sizin biletler için belirlediğiniz paralarla uçakla yurtdışına gidip bir de üstüne koca bir festival izliyor.

Şu memlekette bir şeyden de yakınmayalım ya!