
Viral olma çabası, Will Smith’in yumruğu ve 94. Oscar Ödül Töreni
Beyoncé ile başlayıp Lady Gaga ve Liza Minnelli ile biten, Hollywood ve Akademi’nin temsil sorununa dair güldürmeyen ve de hiç düşündürmeyen şakaların havada uçuştuğu, en sonunda planda yokken bir yumruk darbesi ile toksik maskülenliğin dibini gören (ve beklemediği bir yerden viral olan) bir Oscar törenini geride bırakmış bulunuyoruz. Öncelikle tören başında sabahlayan herkese geçmiş olsun. Ha bir de Dune pek çok ödül aldı ama majör kategorilerde değil. Onlara birazdan geleceğiz elbette. Uykusuz kalınan bir gecenin sonunda tüm atarımızla dadanıyoruz…
Ah Akademi’nin başına gelenler… Altın Küre’ler cancel’lanır, Grammy’ler de itibar kaybetmeye doğru hızla koşarken Akademi tarafından gelen bazı ”iyileştirmeler”in olumlu olduğunu söyleyebiliriz elbette. En azından bazı söylenenleri yok saymıyorlar, eleştirileri kabul edip birtakım şeyleri değiştirmeye çalışıyorlar. Altı doldurulabilir ya da sahici hamleler mi? Tartışılır fakat ”hiç olmamasından iyidir” diyen taraftayız. Ödül töreni de son birkaç yıldır bu hatta seyrediyor. Sunucular Akademi’yi ve Hollywood’u özellikle temsiliyet sorunu üzerinden eleştiren espriler patlatırken sektörü güldürürken düşündürmeye çalışıyor sanki. Akademi’nin çuvaldızı kendine batırması gibi bir şey yaşanıyor yani. Bu sene de Amy Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall’un sunduğu törende de ana konu elbette buydu. Kadınlar töreni yönetiyordu. Yani gösterilen oydu. Geçen seneki tören için ”tüm zamanların en siyahi Oscar töreni” denmişti. Bu seneki de özellikle kadın temsiliyeti konusunda iddialı olacak gibiydi. Olmadı. Bayat şakalar ve pek de akıllıca olmayan skeçler vermek istedikleri mesajın içini boşalttıkça boşalttı. Tam geriye hiçbir şey kalmadı diyorduk ki toksik maskülenliğin de dibini de görmüş olduk. Viral anlar yaratarak sosyal medyada ses getirebilmek için var gücüyle çalışan Akademi ve tören ekibi hiç planlamadıkları bir şekilde bunu başarmış oldular ama yaratmaya çalıştıkları tüm imaj da Will Smith’in gözyaşları gibi aktı gitti.
Okuma önerisi – Çeşitlilik hamleleri, sallanan itibarlar ve yeni kurallar: Oscar Ödülleri’nin kapsamlı temsiliyet çabası
Beyoncé ile zirvedeydik oysa
Dolby Theater’daki tören görece güzel başlamıştı. Bir kere umudumuz vardı. Ama neyse konu o değil. Beyoncé, King Richard filminin soundtrack’inde yer alan Be Alive şarkısını seslendirmek için dev bir dansçı ve müzisyen ekibiyle birlikte bir tenis kortuna yerleşmiş, bu dünyaya ait olmadığını kanıtlayan bir performansa girişmişti. Hem de filmde hikayeleri anlatılan tenis efsaneleri Venüs ve Serena Williams’ın doğup büyüdüğü Compton’daki bir korttaydı. İnsan Beyoncé’yi görünce şöyle bir afallıyor tabii. Tanrıça mısın be kadın? (Evet.)
Sonrasında sosyal medyada konuşulmak için pek çok özel an yaratmaya giriştiler. Amy Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall’un törenin sunuculuğunu üstlenmeleri heyecan vericiydi. Yani başta. ”Bu sene Akademi, üç kadını sunucu olarak tuttu çünkü tek bir adamı tutmaktan daha ucuza geldi” esprisiyle kadın ve erkek oyuncular arasındaki ücret eşitsizliğine dokundurmaları iyi başlayabileceklerine dair bir umut verir gibiydi. Dedik ya ama, olmadı. Evet, pek çok meseleye değindiler, haklarını yemeyelim. Altın Küre’lerden Florida’daki ”Don’t Say Gay” yasasına kadar ABD’de de olup biten pek çok konuya değindiler, Ukrayna’daki işgali gündeme getirdiler. Sonra kazananlara ve adaylara geldi konu. ”Lady Gaga ve Jared Leto House of Gucci’deki rolleriyle ödüle aday olamadılar oysa en iyi sahte aksan ödülünde epey iddialıydılar” dediler. Leonardo DiCaprio şakası da olmazsa olmazdı elbette: ”Leonardo’nun çevre aktivisti olmasının sebebi genç sevgililerine gelecekte daha iyi bir dünya bırakabilmek” dediler. Komik. Ama bu şakayı ilk kez duyuyor olsaydık daha da komik olabilirdi… İnternet alemlerinde defalarca tekrarlanmış, meme’lenmiş bir espridir bu.
Regina Hall’un ”Ay sizin PCR testleriniz kaybolmuş diyerek ortamın en yakışıklı aktörlerini sahne arkasına çağırması epey eğlenceliydi gerçi. Bradley Cooper, Tyler Perry, Timothée Chalamet, Simu Liu… Çoğu erkek tarafından ”tat kaçırıcı”, ”edepsiz” ve ”cüretkar” bulunabilir ama onu güzel yapan da bu. Hepsine şöyle bir dokundu etti. Tedirgin tedirgin yerlerinde kıpırdandı bu Hollywood’un en yakışıklı erkekleri. Mahcup mahcup gülümsediler. Böyle daha çok an görmek hakkımız.
Törenin ilerleyen kısımlarında ise şakalar ve skeçler azaldı sadece bir ara Spider-man kostümüyle Amy Schumer’ı gördük, havada asılırken. O niyeydi acaba? Aynı skeçte Regina Hall, Tammy Faye; Wanda Sykes da Richard Williams (Williams kardeşlerin arıza babası, King Richard filmindeki Richard yani) kılığında sahnedeydi. Belli ki yılın filmlerine bir gönderme yapıyorlardı da şakaları hedefi pek 12’den vuramadı galiba.
Virallendiniz!
Şaka ve skeçlerin ardından dediğimiz gibi Akademi viralleşecek anlara oynadı. The Godfather, James Bond gibi filmlerin yıl dönümleri kutlandı. The Godfather’ın 50., James Bond serisinin de 60. yılıymış; kutlamaya değer tabii. The Godfather için sahneye yönetmen Francis Ford Coppola ile Robert De Niro ve Al Pacino çıktı. Ortamın ağırlığı arttı.
Pulp Fiction’ın da 28. yılıymış. Onu da kutladılar. Yuvarlak sayıların kutlanması tamam (mesela 30, 25, 50, 60, 80 falan) ama 28’i niye kutladılar acaba? İçerik olsun diye mi? Uma Thurman ve John Travolta meşhur danslarını yaptılar sahnede. Samuel L. Jackson da o gizemli çantayı getirmiş, hani filmin gidişatını belirleyen ama içinde ne olduğunu bilemediğimiz çanta. ”Sonunda çantanın içindekileri açıklıyoruz” dediler – evet canım çok heyecanlandık! – ve çantadan tabii ki o büyük sırrı açıklayacak şeyi değil, ”En İyi Erkek Oyuncu” ödülünün yazılı olduğu zarfı çıkardılar. Belki şeker bir numara gibi gelebilirdi bu fakat Will Smith olayından sonra, Will Smith’in ödül almasından HEMEN önce olduğu için hakkını veremiyoruz. Oysa Uma Thurman ve kıyafetine bayılmıştık. (Biz de ona bayılmak için biraz sebep arıyor gibiyiz.)
Bir de üstüne toksiklendiniz!
Gerçekten de aşırı can sıkan (epeydir bu kadar yavan olmamıştı ki geçen seneki töreni, pandemi hasretliğiyle sevivermiştik bile) törenin bir anında Chris Rock çıktı sahneye. Birilerine dalaştı. Javier Bardem’e, ”Ya karım ödül alamazsa ve ben alırsam korkuyorsun değil mi” gibisinden bir şeyler söyledi. Javier Bardem de, Penélope Cruz da En İyi Oyuncu kategorilerinde aday oldukları için tabii… Komik olmadığı gibi seksist de tınlayabilen bir şaka; ”kadın dırdırı” gibisinden bir imada bulunduğu için. Chris Rock bu devirde (ya da herhangi bir devirde) ciddiye alınacak bir adam değil zaten. Kafasını salladı, güldü geçti Javier Bardem.
Sonra Chris Rock gazı alıp bu sefer Hollywood’un diğer altın çifti Will Smith ve Jada Pinkett Smith’e sardı. Yine berbat bir şaka yaptı ama dedik zaten Chris Rock’ın ciddiye alınacak bir hali yok diye: Jada Pinkett Smith saçlarını kazıtmış olduğu için ”G.I. Jane 2’yi sabırsızlıkla bekliyorum” gibi bir şeyler dedi. Hatırlarsınız belki, G.I. Jane’de Demi Moore bir askeri canlandırıyordu, saçlarını kazıtıyordu falan. İşte lise koridorlarına yakışır bir espri işte… Ama Will Smith dev bir erkeklik şovuna kendini kaptırıp (oysa başta o da Javier Bardem gibi gülüyordu, ne olduysa?) ağır ağır yürüyüp Chris Rock’a canlı yayında ve sahnedeyken yumruk attı. Ve yine aynı şekilde dayılanarak yerine oturdu. ”Karımın adını ağzına alamazsın lan” falan diye bağırdı. Lan demedi de faking making dedi işte. Ve zavallı Oscar’lar eşitlikçi söylemleri, kadın dayanışması diye uğraşırken toksik erkekliğin en dip noktasına ulaşmış oldu. Bir de Will Smith üstüne çıkıp ödül alırken ağlayıp sızlayıp, ”Ah sevgi insana delice şeyler yaptırıyor” gibisinden cümleler savurmaz mı?! Toksik şov göz yaşlarıyla birlikte yapış yapış yerlere aktı. Jane Campion çok eğlenmiş olmalı.
İşin komiği, törende yapılan tüm şakalar ve espriler o kadar tatsız, yavandı ki bir süre izleyenler bunun GERÇEK olduğunu anlamadı AHAHHAHA İkilinin planladığı yine güldürmeyen bir skeç sanıldı. Herhalde Will Smith fak’layınca biraz ciddiyeti anlaşıldı gibi. Twitter’da herkes sefer oldu bir de birbirinin bu kafa karışıklığını gidermek için.
Haydi filmlere dönelim
Jane Campion, The Power of the Dog ile En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Bizim tahminlerimiz (ya da dileklerimiz mi desek) Benedict Cumberbatch’in de bu filmdeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alacağı yönündeydi ama işte Will Smith’e gitti. The Power of the Dog, vahşi batıda toksik maskülenliği aynı anda hem en sert hem de en kırılgan yerden ele alan bir film ve Benedict Cumberbatch, karakterinin hem kendini hem de etrafındakileri yakıp yıkan toksikliğini öylesine zahmetsiz bir şekilde aktarıyordu ki bize… Filmin zihnimizde yarattığı hisler hâlâ capcanlıyken, bir de üstüne Cumberbatch’in yerine Will Smith’in toksik maskülenlik şovunun hemen ardından ödülü aldığını görmek nasıl derler, biraz ‘ironik’ sanki… The Power of the Dog’un En İyi Film kategorisinde de Oscar’da iddialı olacağı düşünülüyordu ki bu kategorideki ödül de CODA’ya gitti. CODA ayrıca En İyi Uyarlama Senaryo dalında ödül aldı. En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde ise Nicole Kidman The Ricardos ile favoriler arasında görülse de Jessica Chastain yetişiverdi The Eyes of Tammy Faye ile ödülü kaptı. İkisi de bu filmlerde karakterleri için çılgın makyajlara bürünmüşlerdi. Hem de ‘gerçek’ karakterleri canlandırıyorlar. Hmm benzerlik çok gerçekten…
Buyurun, fazla söze girmeden tam listeyle sizi baş başa bırakalım. Bundan sonrasını ise Akademi ve Will Smith düşünsün. Will Smith, Chris Rock ve o anı izleyen Lupita Nyong’o trending topic şu an 🙂
En İyi Yönetmen
Jane Campion – The Power of the Dog
En İyi Kadın Oyuncu
Jessica Chastain – The Eyes of Tammy Faye
En İyi Erkek Oyuncu
Will Smith – King Richard
En İyi Uluslararası Film
Drive My Car
En İyi Özgün Senaryo
Belfast
En İyi Uyarlama Senaryo
CODA
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Ariana DeBose (West Side Story)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Troy Kotsur (CODA)
En İyi Sinematografi
Dune
En İyi Ses
Dune
En İyi Kısa Belgesel
The Queen of Basketball
En İyi Görsel Efekt
Dune
En İyi Animasyon
Encanto
En İyi Belgesel
Summer of Soul (Or, When The Revolution Could Not Be Televised)
En İyi Kısa Film
The Long Goodbye
En İyi Kısa Animasyon
The Windshield Wiper
En İyi Müzik
Dune (Hans Zimmer)
En İyi Özgün Şarkı
“No Time to Die” (No Time to Die) – Billie Eilish & Finneas O’Connell
En İyi Saç ve Makyaj Tasarımı
The Eyes of Tammy Faye
Kostüm Tasarımı
Cruella (Jenny Beavan)
En İyi Film Kurgusu
Dune
En İyi Yapım Tasarımı
Dune