Altın Gün’e has formüllerle türküler, türkülerimiz

Bu coğrafyanın bağrından kopup gelen türküler, Altın Gün’ün yorumuyla bambaşka bir hisse bürünüyor. Her birimizin zihninin bir köşesine, kendine has çağrışımlarla yerleşen bu parçalar Altın Gün’ün özgün dokunuşları sayesinde günümüzde yeniden keşfedilerek dönem dönem yakaladıkları popülerliklerini tekrar üzerlerine geçiriyorlar. Hem de saykodelik ritimler eşliğinde… Cemalım eşliğinde dans edeceğimizi kim düşünürdü ki?

Altın Gün’ün macerası 2015 yılında, basçı Jasper Verhulst’un 1970’lerde yükselen Anadolu rock’la tanışması sayesinde başlıyor. Selda Bağcan, Barış Manço, Erkin Koray, 3 Hürel gibi Türkçe saykodelik müziği öncüleyen müzisyen ve grupların etkisiyle yola koyulan Jasper, yanına gitarist Ben Rider’ı da alarak grubun ilk tohumlarını atıyor. Çılgın dansları ve kızıl saçlarıyla sahnelerin tozunu attıran vokal Merve Daşdemir; kendine has stili, ultra başarılı saz performansı, klavyeye olan hakimiyeti ve vokalleriyle kulaklara kazınan Erdinç Ecevit, baterist Daniel Smienk ve perküsyonist Gino Groeneveld’in de gruba katılmasıyla karşımızda kanlı canlı duran Altın Gün son halini alıyor.

Türk topraklarına ait anonim türküleri; 70’ler, 80’ler Türkçe müziğinin üstatlarından dinlemeye alışığız ama günümüzde, yani 2010’larda, bu ezgilerin cover’larını dans ettirecek kadar keyifli yapan bir grup duydunuz mu hiç? Pek sanmıyorum. Altın Gün hem görsel hem işitsel hem de hareketsel, yani kısacası tüm duyularınıza hitap eden bir deneyim sunuyor. 26 Nisan’da son albümü Gece’yi yayınlayan grup, Avrupa turnesi kapsamında İstanbul’a da uğradı. 26-27-28 Nisan tarihlerinde Salon İKSV’de sahne alan Altın Gün ile konser öncesi yollarımızı kesiştirdik ve merak ettiklerimizi sorduk.

Bu arada öğrendik ki Türkiye’de grupça verdikleri, tüm elemanların olduğu ilk röportajlarıymış bu. Gururlandık tabii!

L1000051

İsminizin hikayesi aslında biraz rastlantısal: öğrendik ki Jasper bir gün Google’da ”gold day” kelimesinin Türkçe karşılığına bakıyor ve Altın Gün adı da böylece ortaya çıkıyor. Buradaki altın günü konseptini bilmiyordun galiba Jasper, değil mi? Peki hakikaten, neden gold day kelimesinin Türkçesini merak ettin? 😊

Jasper: Pozitif bir anlamı olan ve kulağa hoş gelen bir isim arıyordum ve ‘gold day’i denedim. Tabii ki de Türk kültüründeki konseptini bilmeden çevirisine baktım. Sonradan Merve bana sonra söyledi, böyle bir geleneğin olduğunu. Aslında tamamen bir tesadüf! Ama sanıyorum ki yaptığımız müzikle de bir bağlantısı var bu ismin, eski geleneği devam ettirmesi açısından…

Bir Facebook post’u üzerinden bir araya gelerek grubu kurduğunuzu daha önceki röportajlarınızdan biliyoruz. Peki Facebook’ta konuştuktan sonra ilk ne zaman buluştunuz? Stüdyoda mı yoksa dışarıda mı?

Jasper: Tanışmak için ilk kez Merve’nin evinde buluştuk. 

Merve: Evet, stüdyo dışında organize ettik ilk buluşmayı. Aslında ikimizin ortak bir tanıdığı dolayısıyla yollarımız kesişti de diyebiliriz. Buluştuktan hemen sonra da soluğu stüdyoda aldık tabii ki de.

Ben: Amsterdam Vondelpark’ta prova yaptığımız bir yer var; Vondelbunker, yerin altında. Orada buluşup provalar düzenliyoruz. Ben, Erdinç ve Merve ile ilk olarak orada tanıştım. Tabii ki de çok merak ediyordum nasıl insanlardı diye 🙂 Tamamen zıt kutuplardı ki bu da gayet iyiye işaretti. İlk anda anlamıştım bu ekibin çok iyi olacağına. Çok şanslıyız.

Gino: Ben de Merve ve Erdinç’le ile ilk provamızda tanıştım.

Altın Gün – Leyla (Live at Vondelbunker, Amsterdam)

Stüdyodayken birbirinizi daha iyi tanıma fırsatınız oldu diye düşünüyorum. Peki nasıl geçti ilk günleriniz?

Gino: Hemen Türk anonim türkülerin cover’larını yapmaya başladık. Aynı aranjmanlarla.

Jasper: Evet, önce Barış Manço, Selda Bağcan ve Erkin Koray’ın versiyonlarıyla ilk cover’larımızı yapmaya başladık. Sanırım buluşmamızdan dört ya da beş provadan sonra düşündük ki belki bu anonim türkülere kendi aranjmanlarımzı yapıp hepsini yeniden yorumlayabiliriz.

Ben: Sanırım Yalı Yalı, diğerlerinin göre orijinaline en çok benzeyen cover’ımız. 

Jasper o gün Bomonti Bit Pazarı’ndan aldığı aralarından Neşe Karaböcek gibi isimlerin de olduğu plakları çıkarıyor çantasından ve konuşmaya başlıyoruz.

Ben: Jasper tam bir sözlük gibi. Plak sözlüğü…

Merve: Ne kadar harcadın bu kadar plağa, Jasper?

Jasper: Bir tanesi 250 TL’ydi. Hiç fena değil.

L1000058

Aslında bu da sorularımdan bir diğeriydi. İstanbul’la ilgili en sevdiğiniz özellik tahmin ediyorum ki ve görüyorum ki plak dükkanları, değil mi? Favoriniz hangisi? Ve yaklaşık kaç saat geçiriyorsunuz buralarda?

Jasper: Hem Asya hem Avrupa yakasında da yer alan plak dükkanlarını seviyorum. Örneğin, bugün Bomonti Bit Pazarı’na gittim. Dün Kadıköy’deydik.

Ben: Dün Kadıköy’de Can Plak’taydık. Sonra Rainbow45 Records, DipSahaf Plak dükkanlarını ziyaret ettik. İstanbul’a her geldiğimizde mutlaka gittiğimiz plak dükkanları var. Bunlar onlardan bazıları. Kontraplak ise ilk gittiğim Türk plak dükkanıydı mesela. Son zamanlarda hiç uğramadım, bir dahakine kesin gideyim.

Anonim türküleri yorumlamak önemli bir birikim ve keşif de gerektiriyor. Siz bu yola nasıl çıktınız?

Jasper: Tabii, Merve de ben de klasikleri çok iyi biliyoruz. Ama biz hiçbir zaman Erkin Koray ya da Barış Manço’nun yazdığı şarkıların cover’larını yapmıyoruz. Biz daha çok Türk folk müziği de diyebileceğimiz anonim türküleri yeniden yorumluyoruz. Neşet Ertaş, Aşık Veysel gibi isimlerin yorumları bizim için yol gösterici oluyor. Barış Manço, Selda Bağcan da aslında aynı şeyi yapıyordu 1970’lerde; biz ise şimdi yapıyoruz.

Merve: Bizim Erkin Koray ya da Selda Bağcan cover’ı yaptığımız düşünülüyor ama hayır, aslında biz onların da cover’ladığı türküleri yorumluyoruz. 

L1000040

Türkçe bilmeyen grup üyelerine bu sorumuz: Şarkıların sözlerine hiç Google translate’den bakıyor musunuz? Ya da Merve’ye veya Erdinç’e mi soruyorsunuz?

Ben: Ben genelde soruyorum, çevirmektense. Ama genelde Merve, çevirmem çok zor diyor. Yani aynı anlamı İngilizce’de verecek şekilde çevirmem zor demek istiyor aslında. Bu sözler çevrilince anlamını, hissini kaybediyor. O yüzden sadece sözlerin ne demek istediğini, ne anlattığını soruyorum.

Gino: Ben de birkaç kez metaforik olarak ne demek istediğini sordum ama gerçekten tam çevrilince gerçek anlamını yitirdiğini söylüyor Merve. Bir videomuzda sözlerin de çevirisini yaptık mesela. ”Bu tam olarak bu demek değil, ayn zamanda şu da demek” gibi yorumlar geldi. Sonra başkası gidip, başka türlü bir çeviri önerdi… Anlayacağınız çok garip, tam olarak çevirebilmek mümkün değil.

Merve: ”Süpürgesi yoncadan” sözünü nasıl çevirebilirsin ki? Hepsi şairane sözler… 

Ben: Benim için sözleri değil, ruhuma nasıl dokunduğu önemli bu şarkıların. Müziğin kendisi yani…

Şu ana kadar hangi ülkelerde konser verdiniz?

Hepsi hep bir ağızdan anlatmaya başlıyor:

O kadar çok ülkeye gittik ki! Neredeyse tüm Avrupa’yı gezdik. Ama onun dışında çok uzak yerlere de gittik. Avusturalya, Kanada; Atlantik Okyanusu’nun ortasında Portekiz’e bağlı otonom bir ada olan Azore’a bile gittik. İnanılmaz bir deneyimdi. Şimdi Amerika’da 16 farklı şehirde turneye gideceğiz. Heyecanlıyız.

L1000131

Gitmek istediğiniz nereler var listenizde?

Yine hep birlikte:

Güney Amerika’da Brezilya’yı çok istiyoruz; inanılmaz olur. Japonya da var aklımızda. Orada bu türü çok seviyorlar. Hem Japonya’dan hayranlarımız var. Bazı plak dükkanları bizim albümlerimizi satmaya başlamış bile. Fuji Rock Festival’a katılsak aslında harika olur.

Şarkılarınız herkesi dans ettiriyor ama Türkçe sözler diğer ülkelerdeki konserlerinizde izleyiciye biraz zor geliyor olabilir. Nasıl eşlik ediyorlar şarkılara?

Ben: Her ülkede farklı aslında. Bazen dinleyici kendinden geçiyor; bizimle birlikte şarkılara deli gibi eşlik ediyorlar. Ama nereye gidersek gidelim kalabalıkta hep bir Türk grup oluyor. Tanıştığımız bazı Türk dinleyiciler, yaptığımız şarkıları genelde düğünlerde vs. dinlediklerinden pek yakın bulmadıklarını söylemişlerdi ama biz çalarken kendilerinden geçercesine dans edip bize eşlik ettiklerini gördüğümüzde çok hoşumuza gidiyor tabii. Öyle ya da böyle, bir tür çağrışım yaptığı kesin. 

Merve: Fonetik olarak eşlik edebiliyorlar aslında. Sözlerin birebir nasıl telafuz edildiğini, anlamlarını bilmeseler de, duyduklarını tekrar ederek söyleyebiliyorlar. Bazen birkaç kelimeyi ezberlemiş oluyorlar. Mesela ”Caney, Caney, Caney” diye ritim tuttukları oluyor biz Caney’i söylerken. ”Cemalım, Cemalım” diye eşlik ettiklerine bile tanık oldum.

Jasper: Ben’in de dediği sebeplerden ötürü, özellikle Türkiye’de bu tür şarkıların bu kadar ilgi göreceğini hiç beklememiştim. Geleneksel olduğu için farklı bir şekilde sınıflandırılıyor diye düşünmüştüm. Çok şaşırdım. Ben bu tür müziğe bayılıyorum, gerçekten.