“Hayal gücünün perdelerini yırtmak”: Nobel Edebiyat Ödülü’nün yeni sahibi Annie Ernaux

Yılın “o dönemi” geldi ve Nobel Edebiyat Ödülleri sahibini buldu. Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konularından biri, 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nün Fransız yazar Annie Ernaux’ya verilmesiydi. Türkiye’deki okurların da yakından tanıdığı bir isim Annie Ernaux. Bizi, bize; belki de hiç bilmediğimiz yönlerimizi fark etmemiz sağlayacak şekilde anlatıyor Annie Ernaux. Evet, otobiyografik ögelerle dolu olabilir anlattıkları ama onu kıymetli yapan da bu muhtemelen; onun kişisel yolculuğu bizimkine karışıyor, kapılar açılıyor, ortaklıklar kuruluyor ve anlatılan yine hepimizin hikayesi oluyor. 

Normandiya’da küçük bir kasabada büyümesi, 1960’larda geçirdiği yasadışı bir kürtaj, eşitsizlikler, ev hayatı, cinsellik, ilişkiler, kadın olma halleri Ernaux’nun satırlarında karşılaştığımız, özellikle kadınların aşina olduğu konuların başlıcaları. Üstelik yazdıklarından çok daha fazlasını biliyoruz Ernaux hakkında. Kapalı bir kutu değil neyse ki… Kitaplarından uyarlanan filmlerin yanı sıra kendisine ait görüntülerden oluşan bir belgesel bile var. Nobel Komitesi’nin bu kez zaten tahmin edilen bir ismi ödüllendirmesiyle “sürpriz” yaptığına dair yorumlar yükselirken biz de Annie Ernaux’ya ve kitaplarına dadandık. 

Daha önce okuduğunuz bir yazarın ödül alması, yazara duyduğunuz aşinalık nedeniyle ödülü daha anlamlı hale getirebilir. Eğer daha önce karşılaşmadığınız bir isimse, tebrikler kitaplığınıza yeni bir bölüm eklemeye hazırsınız demektir. Bu yıl ilk gruba dahil olma olasılığınız yüksek, çünkü 2022 Nobel Edebiyat Ödülü, eserleri Türkçeye çevrilmiş ve buralarda çok sevilmiş bir yazara verildi.

Nobel Komitesi, her yıl ödüllendirdikleri isimleri seçme gerekçelerini de açıklayarak bir nevi o senenin karar mekanizmasının nasıl işlediğini, ödülü verme motivasyonlarını ve ödül kazanan isimlerin hangi yönleriyle öne çıktığını anlatıyor. Tabii ilk seferde çok da anlaşılmayan, uzun uzun cümlelerle… Komite, Nobel Edebiyat Ödülü kazananı Ernaux’ya verilen ödülü şu şekilde açıkladı: “Kişisel hafızanın kökleri, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve klinik duyarlılığı sebebiyle ödüle layık görüldü.” Bu ifadenin ne anlama geldiğini Ernaux’yu tanıdıkça anlayacaksınız, söz veriyoruz.

Önce biraz geçmişe doğru

1974’te Türkçeye Boş Dolap’lar adıyla çevrilen ilk kitabı Les Armoires vides’in yayınlanmasından beri edebiyat sahnesinde yer alan Ernaux, yalnızca kendi yaşam deneyimlerini değil, aynı zamanda birçok kadının yaşadıklarını anlatmaya ve keşfetmeye devam ediyor. Kitaplarının çoğu otobiyografik ögelerle dolu. Normandiya’da küçük bir kasabada büyümesi, 1960’larda geçirdiği yasadışı bir kürtaj, eşitsizlikler, ev hayatı, cinsellik, ilişkiler, kadın olma halleri Ernaux’Nun satırlarında karşılaştığımız, özellikle kadınların aşina olduğu konuların başlıcaları. New York Times kitap eki eleştirmenlerinden Dwight Garner, Ernaux’Nun sesini “kaba bir şefkatin sesi” olarak tanımlamanın yanı sıra, “Kitaplarının her biri, dünyaya düz bir şekilde bakar; her biri minimum kelimeden maksimum etki elde eder,” diyor yazar ve çalışmaları için.

Bu arada bazı edebiyat eleştirmenleri, kişisel ve genellikle sıradan deneyimlerini yazmasıyla bilinen bir yazarın Nobel tarafından ödüllendirilmesini “çarpıcı” bir seçim olarak yorumluyor. Kadınların maruz bırakıldığı eşitsizliği ve mücadeleleri yazan Ernaux’nun özellikle kadın okurlar için bambaşka anlamlar ifade ettiğini de es geçmeyelim elbette. Yazar, kariyerinin ilk yıllarında otobiyografik kurgular yazarken bir süre sonra sadece anılarına odaklanan eserler üretmeye başladı. Buna rağmen çalışmalarını kurgu ya da kurgu dışı olarak sınıflandırmaktan da kaçınıyor. Ernaux’nun İngilizce yayıncısı Seven Stories Press’in kurucusu Dan Simon ise yazarın kaçındığı bu durumu şöyle açıklığa kavuşturuyor: “Yazdığı her şey, her kelime harfi harfine ve olgusal olarak doğru… Yine de bunlar onun hayal gücünün muazzam eserleri.”

Böylesine önemli “zafer” anlarda insan ne hisseder, nasıl tepki verir gibi sorular bu gibi süreçlerin en “ballı-kaymaklı” kısımları diye düşünürüz. Gerçekten de öyle… Ernaux, başlangıçta ödülü kazananın kendisi olup olmadığına inanmakta zorluk çekmiş: Şöyle ki Ernaux, 6 Ekim Perşembe günü tam da çalıştığı sıralarda çalan telefonunu hemen açmamış. Çalışmasını tamamladıktan sonra biraz da gecikmeyle İsveç haber ajansı aracılığıyla 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığını öğrenmiş. “Bir sabah kalkıyorsun ve bir bakıyorsun karşında Nobel Ödülü…” tadında bir Twitter şakasına bile dönüşebilecek bir durum aslında bu.

1901 yılından itibaren verilen Nobel Edebiyat Ödülleri prestijini korusa da maalesef birçok ödül töreni gibi son yıllarda “kirli çamaşırları” ortaya saçılan törenlerden. Cinsiyet eşitsizliği de bu konulardan biri. 100 küsur yıllık bir tarihi geride bırakan törende, Ernaux bu ödülü kazanan 17. kadın. Bu arada yazar, ülkesi adına bu ödülü kazanan ilk kadın olarak da tarihe geçti.

Aklımıza hemen “Peki şimdi ne olacak?” sorusu gelebilir. Çünkü kariyerinizde alabileceğiniz en büyük ödülle ödüllendirildikten sonra neler yapacağınız her zamankinden daha önemli hale gelir. (Yaşadık da biliyormuşuz gibi konuştuk ama…) Yönetmenin bir sonraki filmi, oyuncunun bundan sonraki rolü gibi prestijli ödüllerle onurlandırılmış yazarların da bir sonraki çalışması dört gözle beklenir. Örneğin, kendini, “entelektüel olarak tükenmiş bir nesilden, bitkin bir yazar” olarak tanımlayan, 2017 yılı Nobel Edebiyat Ödülü kazananı Kazuo Ishiguro, bu durumu “Nobel Sendromu” olarak tanımlamıştı.

Ishiguro ne zaman ödülle ilgili bir soruyla karşılaşsa, “Yazarlar 30’lu yaşlarında yaptıkları çalışmalar için 60’larında Nobel ödülü kazanıyor. Bu durum benim için de geçerli” diyordu. “Nobel Sendromu” diye bahsettiği durumdan elinden geldikçe kaçmaya çalıştığını da ekleyerek. 

Benzer bir açıklama 82 yaşındaki Ernaux’dan da geldi. Yazar, yayıncısı Gallimard’ın Paris’te bulunan ofisinde düzenlenen bir basın toplantısında yazmaya devam edeceğini, “Nobel Ödülü’nü almanın kendisi için devam etme sorumluluğu” anlamına geldiğini söyledi. Bundan sonraki kitabı ne olacak, artık daha da meraklıyız tabii biz de. Yazar, yazmanın politik bir eylem olduğuna inanlardan. Bu amaçla dili, hayal gücünün perdelerini yırtmak için kendi deyimiyle bir “bıçak” olarak kullandığını da belirtiyor.

Ernaux yazmanın yanı sıra okumanın da bir yazarın en güçlü yönü olduğunu sık sık hatırlatan bir isim. Kendi blogunda bu durumu uzun uzun anlatıyor. Tüm bunların yanı sıra kendini anlatmaktan çekinmeyen yazarın, yazmakla ilişkisi nasıl sorusu da düşüyor aklımıza. Yanıtı yine kendisi veriyor: “Yaklaşık 20 yaşında yazmaya başladım. İlk romanım reddedilmişti. Annem hayal kırıklığına uğradı, hiçbir zaman kitap okuma alışkanlığı olmayan babamsa neredeyse rahatlamıştı. Babam, ilk kitabımı yayınlamadan beş yıl önce öldü. Bense hâl yazdıklarımın nihai amacının veya beni motive eden gücün normalde okumayanlar tarafından okunması olup olmadığını merak ediyorum.”

Bu arada Annie Ernaux’un dünyasını keşfetmek isteyenler epey şanslı. Zira yazarın birçok kitabı Türkçeye çevrildi. ‘Boş Dolaplar’, ‘Babamın Yeri’ ve ‘Seneler’ isimli kitapları Can Yayınları etiketiyle raflarda. Görece daha çok bilinen ‘Kürtaj’ adlı romanı ise İletişim Yayınları’ndan basılmıştı. Bu roman, aynı zamanda beyaz perdeye de uyarlandığı için ismine aşina olabilirsiniz. Orijinal ismi ‘L’événement’ olan romanı, Audrey Diwan’ın yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarıldı. 2021 Venedik Film Festivali’nde En İyi Film dalında Altın Aslan kazandığını hatırlarsınız belki. Ya da filmin festival gösterimleri sırasında izleyiciler arasında baygınlık geçirenlerin olduğunun haberlerini…

Otobiyografik izler taşıyan romanları Ernaux’yu tanımak için bizce yeterli ancak daha fazlasına ihtiyacınız olursa, sanatçının aile hayatına odaklanan ‘The Super 8 Years’ belgeseline de göz atabilirsiniz. 2022 Cannes Film Festivali’nde gösterilen film, yazarın 1972-1981 yılları arasında, eski eşi tarafından çekilen görüntülerinden oluşuyor. Film, “Ernaux’nun evli burjuva yaşamı ile yazar olarak filizlenen mesleği arasında sıkışıp kaldığını” göstermesi yönüyle de önemli bir arşiv. Yazar, AFP’ye verdiği demeçte, belgeselde bahsedilen 10 seneyi, “hayatımın en önemli yıllarıydı çünkü yazma arzumu tetiklediler” diyerek anlatıyordu. 

“Bu kadar edebiyat bilgisi yeter” diyorsanız, bir de “magazin” bilgisi ekleyelim. Can Yayınları Editörü Cem Alpan’ın Twitter’da paylaştığı bir bilgiye göre Ernaux, ilk romanını o dönemler evli olduğu eşinden gizli bir şekilde yazmış. Romanın elde ettiği başarıdan sonra mızmızlanan kocası, “Benden gizli roman yazabildiğine göre beni de aldatabilirsin” demiş ve bir süre sonra çift boşanmış. Kırılgan erkeklik nedir 101’e iyi bir örnek daha.

Evet, empati kurabileceğimiz; bize bizi, belki de hiç düşünmediğimiz noktalar üzerinden, kendi özelini açarak anlatan bir yazar aldı bu sene Nobel Edebiyat Ödülü’nü. Yazarla yolu Nobel vesilesiyle kesişenler çok şanslı. Zira Annie Ernaux’yu keşfetmek için kitaplarının yanı sıra çok daha fazlası var önlerinde. (Burada, yazarın kitaplarıyla ilgili daha detaylı bilgiye ulaşabileceğiniz bir liste var.) Hazır mevsim değişikliğine alışmış, sonbahar ruhuyla kitaplıklarımıza dönmüşken Ernaux’ya da raflarda yer ayırmanın tam sırası.