Bir başka post-apokaliptik senaryoya daha hazır mıyız: Olası bir güneş fırtınası ve “internet kıyameti”

Çekilecek çilemiz mi varmış yoksa gerçekten dünyanın sonuna adım adım yaklaşıyor muyuz orasını bilemiyoruz. Bildiğimiz şey şu; bir başka post apokaliptik senaryoya daha yine, yeniden yakınız. İnsanlık olarak bu seferki sınavımız bir güneş fırtınası (pandemiye göre kulağa daha havalı tınlıyor sanki!) Bugüne kadar Dünya’da görülen ve kaydedilen en büyük güneş fırtınası 1859 yılında gerçekleşmiş ve o zamanın teknolojisini (elektrik, telgraf, telefon…) üç-dört günlüğüne devre dışı bırakmıştı. Günümüzün modern dünyasında böylesine güçlü bir güneş fırtınasına maruz kalmamız demek tüm dünyanın aynı anda bir süreliğine elektriksiz, iletişimsiz, internetsiz kalması yani küresel bir kriz demek. Bu korkunç senaryoyu ortaya koyan araştırmanın sahibi Sangeetha Abdu Jyothi, güneş fırtınasından çok felaketlere karşı bu kadar hazırlıksız olmamızdan çekindiğini söylüyor…

Araştırmanın derinliklerine inmeden önce güneş fırtınasını tanımak, tanımlamak daha doğru olacak belki de. Konu biraz teknik… Fenciler daha iyi anlayabilir.

Güneş’te zaman zaman güneş fırtınaları ve koronal kütle atılımları şeklinde büyük enerji patlamaları meydana geliyor. Bu patlamalar yani enerjiler ise saatte neredeyse 5 milyon kilometre hızla etrafa (yani Dünya’ya) saçılıyor ve beraberinde bolca elektrik yükleri ve manyetik alan akışı taşıyor. Eğer bu ışımalar küçükse Dünya’nın bazı bölümlerinde (özellikle Kuzey Kutup Dairesi’ne yakın bölgelerde) bizim kuzey ışıkları dediğimiz kutup auroraları olarak görülüyor. Bu görüntü zaten bildiğiniz gibi belli belirsizdir ve bu ufak güneş patlamaları da zararsızdır. Ama eğer Dünya güçlü bir güneş fırtınasına maruz kalırsa uyduları, elektronik iletişim cihazlarını yani manyetosferimizi ciddi anlamda etkiler.

Hatta bu olay Dünya’mızın başına daha önce geldi, böyle bir fırtına en son 1 Eylül 1859 tarihinde gözlemlendi. İngiliz astronom Richard Carrington o güne kadar görülmüş en büyük güneş fırtınasını tarihe not düşmüş ve bu olay da kendisinin şerefine “Carrington Olayı” olarak anılmıştı. Bu güneş patlamasının Dünya’daki ilk anlarında Carrington’ın tabiriyle “inanılmaz güçlü, beyaz ve parlak bir ışık demeti” yaklaşık 1 dakika boyunca görülmüş ve sonrasında kaybolmuştu. Ama olayın gerçekleştiği gece kuzey ışıkları dünyanın her yerinden görülmeye (hem de öyle silik değil gayet şiddetli bir şekilde) başlanmıştı. Hatta Kuzey Amerika’nın batısında bulunan Rocky Dağları’nda yaşayanlar bu ışıklarla uyanmış ve sabah oldu sanıp kahvaltılarını hazırlamış yani güne başlamışlar. Daha sonra hâlâ gece olduğunu anlayıp birbirlerini uyarmışlar. Denilene göre o gece hava dışarıda gazete okunacak kadar aydınlıkmış. Bu ışıkların ne kadar parlak olduğunu siz düşünün…

Carrington Olayı’nın ardından ise tüm Avrupa ve Kuzey Amerika’nın telgraf sistemi çökmüş, elektrik direklerinden etrafa kıvılcımlar saçılmış, dünyanın tüm manyetik dengesi alt üst olmuş. Şu anda Carrington Olayı’na benzer bir güneş fırtınasına maruz kalmamız durumunda ise küresel olarak hem trilyonlarca zarara uğrayacağımız hem de binlerce can kaybı yaşayacağımız tahmin ediliyor. Üstelik bu zararı muhtemelen öyle birkaç yıl içinde karşılamamız da mümkün olmayacak; güneş fırtınasının gücü ve etki süresine göre bu süre uzayacak/kısalacak. Bilişim ve bilgisayar ağları alanında uzmanlaşmış bir iletişim teknolojisi kuruluşu olan SIGCOMM’ın 2021 konferansında sunulan yeni araştırmaya göre böyle bir senaryo tüm dünyayı bir “internet kıyameti”ne sürükleyecek. Bu araştırmanın yazarı olan Sangeetha Abdu Jyothi, WIRED’a verdiği röportajda bu konuyla ilgili şöyle diyor; “Bu güneş fırtınası hakkında beni gerçekten düşündüren şey pandemi ile dünyanın felaket senaryolarına ne kadar hazırlıksız olduğunu görmüş olmamız. Pandeminin beraberinde getirdiği sorunlarla etkili bir şekilde başa çıkmak için bir protokol yoktu ve aynı şekilde internet kıyameti konusunda da yok. Altyapımız büyük ölçekli bir güneş fırtınası için hazır değil. Hasarın boyutunun ne olacağı konusunda çok sınırlı bir anlayışımız var.”

Abdu Jyothi makalesinde koronal kütle püskürmeleri olarak da bilinen bu şiddetli güneş patlamalarının on yıl içinde Dünya’yı doğrudan etkileme şansının yüzde 1,6 ila 12 olduğunu belirtiyor (şansızlık konusunda sınırları zorlar mıyız dersiniz?). Bu konuda daha önceden yapılmış araştırmalar da tahminler de var elbet; kimilerine göre olası bir güneş fırtınası 2023 yılı ortalarında görülecek kimilerine göre de çok daha uzak bir gelecekte. Ve yine Jyohti’nin dediğine göre böylesine şiddetli bir güneş fırtınasını ancak 13 saat öncesinden fark edebiliriz, dolayısıyla da sadece 13 saatlik bir uyarı süremiz olacak.

Jyothi bu araştırmasında güneş fırtınasının birbirinden tedirgin edici etkilerini sıralasa da özellikle internet bağlantılarına direkt etkisinin olacağını söylüyor. Bu nedenle de bir “internet kıyameti” yaşanacağına vurguluyor. İnternetsiz geçen bir günün 7 milyar dolar zarara sebep olacağını söyleyen Jyothi bu sürenin uzaması dahilinde özellikle uluslararası bağlantıların sekteye uğrayacağına dikkat çekiyor. Çünkü yerel internet bağlantıları fiber optik kablolama ile sağlandığından jeomanyetik olaylardan doğrudan etkilenmiyor yani uzun süreli risk altında değiller, ancak kıtalar arası bağlantılar uzun denizaltı kabloları ile sağlandığından çok daha savunmasız durumdalar. Daha bilimsel açıklayacak olursak; denizaltı kabloları yalnızca yüzlerce veya binlerce kilometre aralıklarla topraklanır, bu da tekrarlayıcılar gibi savunmasız bileşenlerin jeomanyetik olarak indüklenen akımlara daha fazla maruz kalmalarına neden olur. Bir sualtı hasarının telafisinin oldukça uzun süreler alacağı, sık sık toplu internet kesintileri yaşanacağı tahmin ediliyor bu araştırmada.

Gelelim elektrik meselesine. Olası bir şiddetli güneş fırtınasının tüm dünya genelinde elektriklerin kesilmesine neden olacağı kesin gibi. Ve de bu durumu telafi etmenin en iyi ihtimalle saatler en kötü ihtimalle de günler alacağı tahmin ediliyor. Elbette bir süre elektriksiz kalmanın beraberinde koca bir kaosu getireceğini de öngörmek zor değil. Hele iki günlük “kapanma”ların sebep olduğu o karmaşaya, yağmalamalara şahit olduğumuzu hatırlarsak bu senaryoda kaosun boyutu çok daha korkunç bir hal alıyor (ve biz yine kendimizi o fütüristik bilimkurgu senaryolarının içinde buluveriyoruz…). Trafik ışıklarının çalışmadığı bir trafikte, olası bir yağmalama durumunda, hayati makinelerin çalışmadığı yoğun bakımlarda yaşanabilecek can kayıpları da işin en endişe verici boyutu olarak karşımıza çıkıyor. Yine de Abdu Jyothi, araştırmasında öngördüğü birçok tehditin ölçeğini tam olarak anlamak ve sonuçlara karşı daha hazırlıklı olmak adına disiplinler arası daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Evet, şiddetli güneş fırtınalarının her ne kadar nadir karşılaşılan olaylar arasında olsalar da risklerinin oldukça yüksek olduğunu ortaya koyan bu araştırma epey göz korkutucu görünüyor. Biz yine de gerçekleşme ihtimalinin düşüklüğüne ve de tedbirlere sığınarak içimizi rahatlatalım. Ya da şimdiden erzak dolu sırt çantamızı hazırlayalım, daha sırada zombi salgını var!