
Bir hayattan kaç hikaye çıkar: Amy Winehouse ölümünün 10. yılında yeni bir kitap ve belgeselle anılıyor
Amy Winehouse o en ince yerden dokunan yanık sesiyle buraları terk edeli tam 10 yıl olmak üzere… Kişisel anlarından çıkardığı hikayeleriyle kocaman bir duygu birliği yaratan; dinleyenleri kah güldüren kah ağlatan (sonra bir tur daha ağlatan) Amy Winehouse’un hayatına dair çoğu detaya aslında bu şarkıları sayesinde hakim gibiydik. Ölümünün ardından ise peş peşe projeler gelmeye başladı: Hayatını anlatan, son günlerini anlatan, ilk günlerini anlatan… Genelde bu tür ikonik isimlerin ölümlerinin sonrasında hızlandırılan biyografik projeler (filmdir, kitaptır, albümdür) hayranları da ikiye ayırıyor doğal olarak: Giden isimlerin hatıralarını yaşattıkları için bu projeleri bağrına basanlar, bunun arkasındaki dolar işaretlerini görüp sevdikleri isimlerin istismarına karşı çıkanlar… Artık hayatta olmayan bir kişi hakkında, anlatıcısının bakış açısına göre şekillenen hikayelerden bahsediyoruz çünkü. Kurt Cobain’den tutun Lady Diana’ya kadar, çok farklı isim için geçerli bu.
Amy Winehouse’un yakınları ve hayranları tarafında da benzer hatta ilerledi her şey ama işin içine farklı hırslar da girdiği için konu birazcık dallanıp budaklandı.
2015 tarihli ve Asif Kapadia’nın yönettiği Amy adlı belgesel epey övgüyle karşılanmıştı, hem izleyici hem eleştirmenler hem de hayranları tarafından. Onlarca ödül toplamıştı hatta; En İyi Belgesel Oscar’ı dahil İzleyenleri fena çarpıyordu Amy belgeseli. 27 yaşına kadar türlü sebeplerle sarsılıp duran bir genç kadının hayatını anlatıyordu ama Amy Winehouse’un yeteneğini bu trajik olayların arkasında harcamadan. Ki bu çok kıymetliydi aslında; dışarıdan bir bakış gibiydi onun hayatına. Kurgu değildi, belgesel türüne hakkını veriyordu yani. (Gereksiz bir açıklama gibi gelebilir ama olayların gidişatı için önemli 🙂
Fakat belgeselin karşısında duran bir güç vardı, tüm haşmetiyle: Amy Winehouse’un babası…
Başlangıçta Winehouse’un ailesi bu projeyi desteklediğini duyurmuş olsa da belgeselin yayınlanmasından birkaç gün önce projeyle bağlarını kopardığına dair bir açıklama yapmıştı. Özellikle Amy’nin babası Mitch Winehouse deliye dönmüştü çünkü ”korkunç bir insan” gibi aktarılmıştı belgeselde. (Amy Winehouse Foundation’dan cukkaladıkları paralar, kızını olmadık anlarda kameraların önüne atması vs, vs…) ”Film biter bitmez hemen yönetmenin yanına gittim ve ‘Bu büyük bir saygısızlıktır, harika bir iş çıkarabilirdiniz, yapa yapa bunu mu yaptınız’ dedim” diye anlatıyor ilk andaki hislerini, o günlerde The Guardian’a verdiği röportajında. Epik lirik, coşkulu bir anlatım bekliyordu muhtemelen; herkesin yüceltildiği, göklere çıkarıldığı; kızı gibi kendinin de idolleştirildiği… Ama tam aksine çarşaf çarşaf gerçekleri önümüze seriyordu Amy belgeseli. ”Ay çok sevdim, harika” deme ihtimali yoktu tabii. Genç yıldızlar ve onları harcayan ana-babaları… Oysa filmden önce, 2013 yılında, Mitch Winehouse da kızı hakkında bir kitap yazmıştı: Amy, My Daughter.

Charles Moriarty’nin çektiği bir kare. Frank ile büyük çıkışını yapmadan önce…
Kendisinden çaresiz ve sevgi dolu bir baba gibi bahsettiği bu kitabın, müzisyenin dostları tarafından pek de iyi karşılanmadığı biliniyor. Kızının bağımlılık sorunlarını hiç derinlere inmeden, kendine de yüklenmeden anlatıyordu çünkü: Hatta, ”Kızım bu işlere ilk albümü Frank yayınlandıktan sonra başladı” falan diyordu. Yani Amy’yi bozan, müzik çevresi oldu; suçu endüstriye atmak en temizi. Hatta eski kocası Blake Fielder-Civil’i de bolca suçluyor baba Mitch, hiç lafı dolandırmadan. Ve kendisini tüm bunları korku ve endişeyle izleyen biçare bir baba gibi gösteriyor. Bir taraftan da Amy Winehouse’un çocukluğuna dair bazı gerçeklerin de epey bir sallanarak anlatıldığı da söyleniyor. Çok mutlu ve naif bir çocukluk tasviri kitapta… (Bu arada The Beatles ile kalbimizde efsaneleşen Paul McCartney’nin de Mitch Winehouse hakkında söyleyecekleri var. İstese kızına yardımcı olabilirdi diyor McCartney. Winehouse da çok sinirleniyor. Buradan detaylı okuyabilirsiniz.)
Sizi biraz daha üzelim: 2015 tarihli Amy belgeselinde aradığını bulamayan Mitch Winehouse bir misilleme yaparak Hollywood ile Amy Winehouse’un hayatını anlatacak bir film için birkaç milyon dolarlık bir anlaşma imzalamıştı. 2018’de duyurulan bu proje çok fazla ilerlemedi gibi; 2020’de projenin senaryo aşamasında olduğunu duyurmuştu baba Winehouse. ”Rocketman’ler, Bohemian Rhapsody’ler gibi ‘cilalı’ bir film olacak” demişti bir de. Sonrasında ne oldu bilmiyoruz, gergin bekleyiş devam ediyor.
Bir türlü sadede gelememizin sebebi, Amy Winehouse’un ölümünün ardından çıkarılan projelerin fulfors devam etmesi… Mesela 2019 yılında bir belgesel daha yayınlandı: Back to Black. Bir müzik belgeseli tadında ilerleyen bu film, klişelerle dolu bir nostaljiyle ağlak sulak bir anlatım sunuyordu. Meşhur hit’lerin fonda döndüğü, hayranların doğrudan duygularına oynayan, tabiri caizse ”para tuzağı” bir iş… Ciddi soru işaretleri yaratmıştı kafalarda Back to Black; bir müzisyenin anısına saygısızlık gibi gören de olmuştu, bırakın şu kadının yakasını diyen de…
Aynı yıl dünya çapında bir turne haberiyle de karşılaştık. Evet, Amy Winehouse turnesi. Base Hologram tarafından geliştirilen bu proje kapsamında (doğru tahmin ettiniz) Amy Winehouse’un bir hologramı yaratılacak ve bu hologramın sahne alacağı bir sürü konser düzenlenecekti. Bu artık iyice bir sömürüye dönüşmüştü, isyanlıktı. Zaten sonrasında Base Hologram baktı ki işler karışacak, hayranların tepkisinden korkup projeyi geri çekti. Daha doğrusu erteledi…
Şimdilerde yeni bir hatta iki proje daha var Amy Winehouse ile ilgili.
Genç müzisyenin 13 yaşından beri en yakın dostu olan, yıllarca aynı evi paylaştığı Tyler James, geçtiğimiz günlerde My Amy: The Life We Shared isimli bir kitap yayınladı. James kendi anıları üzerinden Amy’yi ve dostluklarını anlattığı bu kitabı yazmaya müzisyenin ölümünden birkaç yıl sonra başlamış. Amy’nin ölümünün travmasını ancak atlatabilmeye başladığı günlerde… ”Bir sabah uyandığımda kendimi çok kızgın hissettim; etrafımdakileri kırıp dökmeye, ağlamaya başladım. Korkunç bir gündü. İşte o gün oturup yazmaya başladım, telefonuma ufak ufak notlar halinde. Ertesi gün kendimi çok daha iyi hissediyordum ve yazmaya devam ettim. Her şeyi dökmenin bir yolu gibiydi.”
Amy Winehouse ile Tyler James, bahsettiğimiz gibi 12-13 yaşlarında, gittikleri tiyatro okulunda tanışıyorlar. Ergenlikten yetişkinliğe geçtiği yıllarda da devam ediyor dostlukları ve uzun yıllar boyunca Camden, Londra’da aynı evi paylaşıyorlar. 23 Temmuz 2011’de de uzun bir yürüyüş sonrası eve doğru dönerken kapılarının önünde ambulansları görüyor ve… Alkol zehirlenmesi ve bulimiyanın uzun yıllara dayanan etkisiyle hayatını kaybetmişti Amy Winehouse. Tyler James’in anlattıklarına göre Amy Winehouse sağlıklı yaşamaya ve alkolü bırakmaya çoktan karar vermiş. Eroin gibi uyuşturucuları ise çok uzun yıllar önce bırakmış. ”Ama genelde bu çok bilinmez, söylenmez” diyor James.
Kitapta ayrıca şöhretin ve medyanın yoğun ilgisinin Amy Winehouse üzerindeki etkilerinden de bahsediyor. Britney Spears ve Lady Diana gibi ünlü kadınların yaşadıklarıyla kıyaslayarak: ”O zamanlar farklıydı her şey. Ünlü bir kadınsanız resmen avlanıyordunuz, bunun akıl sağlığınızı nasıl etkilediğini umursayan yoktu” diyor ve tüm bunların Amy Winehouse’un bağımlılığını daha da körüklediğini söylüyor.
Temmuz ayında ise BBC yeni bir belgeselle Amy Winehouse’u anmayı planlıyor. Amy Winehouse: 10 Years On adlı bu belgesel de My Amy: The Life We Shared kitabındaki gibi, farklı bir bakış açısıyla anlatacak müzisyenin hikayesini. Bu sefer hikayeyi anlatma işini devralan, annesi Janis Winehouse… 2003 yılında MS teşhisi konulan Janis Winehouse, hastalığı ilerlemeden, hafızalarını kaybetmeden tüm geçmişi başkalarına da anlatıp Amy’nin anısını kalıcı kılmak istemiş. Anılarının bir bölümünü 2014’te yazdığı Loving Amy: A Mother’s Story adlı kitabında toplamıştı. Şimdi bir de BBC’nin belgeselinde izleyeceğiz.
Ve sonrasında yine bilir, daha kaç defa daha anlatılacak Amy Winehouse’un hikayesi. Hangisi samimi, hangisi dolar peşinde koşuyor karar veremezseniz onu bir de kendi şarkılarında anlattığı hikayelerden dinleyin. Filtresiz, tüm açıksözlülüğüyle anlattığı hikayeler…