
Mükemmeliyetçilik başka tarafa: Bir cringe kültürü savunması
YouTube’un yükselişinin ilk yıllarında suratımızı ekşiterek (ve belki de biraz ‘‘acıyarak’’) izlediğimiz o videoların bünyemizde yarattığı o hisse, gülmek ile gülememek arasındaki çaresiz halimize bir isim koyamadık belki de en başta. Özellikle 2010’larda başlayan bu “cringe kültürü” karşımıza türlü türlü challenge’lar çıkarırken bize garip ve yersiz gelen tüm hareketleri sorgulamaya başladık sanki. Politik doğruculuk bir kenara, başkası adına utanç duymanın veya onun yerinde olmak istememenin yarattığı bu hissi, ‘‘of çok cringe’’ dedirten videolar eşliğinde daha yoğun yaşadık. (Bu arada ‘‘cringe’’ deyip duruyoruz; biraz bu kelime İngilizce olarak internet jargonuna yerleştiği için biraz da tam bir Türkçe karşılığı bulunamadığı için. Aposto’da yayınlarına devam eden Kelime Köşesi’nin bunun için birkaç önerisi var; mesela ‘geri çekilten’ gibi. Bizim kafamızda ise hâlâ birtakım soru işaretleri söz konusu. Bir gün buluruz belki.)
Olağan dışılığın bu kadar takdir edildiği bu dönemlerde olağan dışının da dışında davranmak neden bize bu kadar batıyor? Farklı ol ama herkes sana hâlâ yakın hissedene kadar… Rutinler, programlar sabah neşeleri… İdeal insan olmak için kendimize koyduğumuz sınırlarla birlikte son zamanlarda mükemmel olma çabamızın da çokça arttığını görüyoruz. Peki cringe olarak kendi kendimize isimlendirdiğimiz bazı davranışlar, en başından bizi özgürleştirmemiş miydi? Televizyon dünyasının dinamiklerinin aksine, izleyicileriyle çok daha yoğun ve yakın bağ kurmakta olan sosyal medya fenomenleri yorumlara tüm güçleriyle göğüs gererken herkesi biraz kendi yoluna bakmaya davet ediyoruz. Biz biz olduktan sonra gerisini bırakalım da konuşan konuşsun. Her şeyi tek bir kaydırma hareketiyle geçerken gözümüzden kaçmayan şoke edici “cringe” anları buyurun bir de buradan yakalım ve hep birlikte cringe olmanın politikasını konuşalım.