Fargo’dan Dude’a Coen filmlerindeki diyaloglar

Evet, başlık kendini ele veriyor: Fargo’dan Dude’a Coen filmlerindeki diyaloglar eşliğinde bir yolculuğa çıkıyoruz, ışık hızıyla. Ve tabii, kendi geçmişimizden kopup gelen çağrışımları da yanımıza alarak.

Geçtiğimiz haftalarda meraklılarının İstanbul Modern’de Hitchcock filmlerine dadanabileceğini duyurmuştuk. Bugün ise, Truffaut ile yaptığı röportajda sık sık sinemada sesin ve diyaloğun icadından yakınan, auteur yönetmenlerin babişkolarından Hitchcock’u ardımızda bırakıp, neosuyla tipiğiyle film noir koşusunda bizi başka zevklere taşıyanlara dadanalım dedik: Ethan ve Joel Coen.

Tabii ki bu kısıtlı zaman ve mekan dahilinde –ne de olsa size bu satırları iki arada bir derede patronun kasvetli bakışlarının tehditkârlığı altında yazıyorum ve belki siz de bu satırları aynı tehditlere cesurca göğüs gererek okuyacaksınız- “film noir bağlamında karakterlerin yapı sökümü ve janrların yeniden icadı” gibi şeyler gevelemeyeceğim zira interlek ne güne duruyor değil mi? Bana soracak olursanız “sakın böyle aratmayın lan” derim zaten, üzülmeyin boş yere.

Ancaaak….ve fakaaatt… öyle diyaloglar düşünün ki “Ha? Ne?” dedirtsin, filmin kurgusuyla zerre ilişkisi yokmuş gibi davransın ama hikayeyi hikaye yapan o müthiş kopuk anlamsızlık olsun, uzasın gitsin dönsün dursun. Allah’ın Amerika’sından bizim Eskişehirli yeni üniversiteli çocukların yaptığına benzer türde bir mizah çıksın. Nasıl yani? Bunların tüm nedeni kardeşlerin çocukluk yıllarını Minnesota’da geçirmiş olması mı? 17 yaşındayken Minnesota’nın kavurucu yaz günlerinde sadece birazcık dondurma yalayabilmek için arabasına atlayıp komşu mahalleye giden ve en sevdiğim şarkıcı Cat Stevens diyen bir kız arkadaşım olmasaydı bu argümana inanmam zor olabilirdi. İnsan görünce anlıyor tabii… Yine de Coen kardeşlerin iyi aile çocukları olduğunu, daha beşikteyken akademi tozu yuttuğunu, dahası Wittgenstein’dan haberdar olduklarını ve çekim aşamalarında, mesela Fargo’da, yamulmuyorsam bir dil bilimciyle çalıştıklarını da ekleyelim.

Neyse, çok da gevezelik yapmadan o insanı muzlu kek gibi mutlu mesut eden diyaloglara doğru yola çıkalım! Ve madem ağzımızdan ilk Fargo çıkmış benim dünya tarihinde gelmiş geçmiş en muhteşem en temiz sahne olarak bellediğim “Chit Chat” sahnesiyle açılışı yapalım.

Filmde karnı burnunda polis şefi Marge Gunderson’ı (Frances Mcdormand) üniformasının içinden her an o çiçekli pijamasını çıkarmasını beklerken bir cinayet davasını çözmesi bir kenara, bu sahne aynı zamanda kapüşonun gerçekte ne demek olduğunu, annelerimizin hiç ölmediğini içimizde yaşadıklarını gösterir.

“Ne!?!” vol:2

Bu filmde kendimce esas karakterin özel dedektif Loren Visser (M. Emmet Walsh) olduğunu düşünmüşümdür. O FBI’da çalışırmışçasına üzerinden hiç çıkarmadığı kovboy kostümü, nadide aksesuarı olarak benimsediği devasa şapka ve ardı ardına kimle konuştuğuna bakmaksızın patlattığı o sırılsıklam yavşak şakalarına rağmen, bar sahibi Julian’ı bir an bile tereddüt etmeden çekip vurması…Ney!?

Ve bir tür “Bambi ceylan mı geyik mi?” sorusu olarak The Big Lebowski?

“Well, sir, it’s this rug I had. It really tied the room together.” Sevimli şey seni…

 

 

Coen filmlerindeki diyaloglar Coen filmlerindeki diyaloglar Coen filmlerindeki diyaloglar