Film ve dizi setlerindeki zorbalık ve tacize karşı yola çıkan bir uygulama: Call It

Ayrımcılığın da, istismarın da dünyanın dört bir yanında kol gezdiği zamanları maalesef ki geçmişin tozlu sayfalarına kaldıramadık. Öte yandan, günlük hayatlarımızda ve çalışma alanlarımızda farklı yüzlerde ortaya çıkan bu durumlar dayanışmamıza da asla engel olamadı. Yüzlerce yıldır süren mücadelemiz teknolojinin ve medyanın gelişen imkanları sayesinde daha da güçlendi hatta. Sinema ve televizyon sektöründe #MeToo hareketiyle hız kazanan davamıza en yenisinden bir destek daha eklendi geçtiğimiz günlerde Call it! uygulaması Birleşik Krallık semalarında kullanıma açıldı. Daimi amacı ise film, dizi ve reklam setlerindeki çalışma koşullarını iyileştirmek, daha adil kılmak ve değişimi kolaylaştırmak.

Evet, neredeyse her meslek ya da çalışma alanı bir şekilde ataerkil sistemin can sıkan koşullarını ve dayatmalarını yansıtmaya devam ediyor. 21. yüzyılda bile… İnanamayarak okuduğumuz haberler, kalbimize, başımıza ve karnımıza ağrılar sokan hikayeler, gözden kaçmasına izin verilen durumlar… Bitmedi, öyle de kolay bitecek gibi durmuyor. Ancak dediğimiz gibi Hollywood’un derinliklerinden kopup dünyaya yayılan Me Too gibi hareketler zorbalığa çelme takmamıza da yardımcı oluyor. Ülkemizde de aktif olarak çalışan Susma Bitsin platformu gibi mesela. Sonuçta umudumuz da, cesaretimiz de paylaştıkça çoğalıyor değil mi? Birleşik Krallık’ta da film ve TV yapımcıları tarafından oluşturulan bu uygulama, tüm çalışanları güçlendirmek ve iyileştirilmiş çalışma koşulları yaratma amacını taşıyor.

Belki hatırlarsınız, 2017 yılında The New York Times tarafından yayınlanan bir makalede 80’den fazla kadın eski Amerikalı film yapımcısı, şimdilerde ise hüküm giymiş istismar suçlusu olan Harvey Weinstein tarafından onlarca yıl boyunca taciz edildiğini bildirmişti. Bu olay #MeToo hareketinin ortaya çıkışını hızlandırırken, dayanışmanın ve kendi yaşadıklarını paylaşmanın ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu da cümle aleme kanıtlamıştı. Hâlâ yayınlanan pek çok raporda görüyoruz ki setlerde zorbalığa ve istismara maruz kalma oranları hiçbir şekilde azalmış değil. Birleşik Krallık’ta Film and TV Charity tarafından yapılan bir araştırmaya göre film ve TV sektörlerinde çalışanların yüzde 84’ü çalışma alanlarında tacize maruz kaldığını veya tanık olduğunu bildirmiş.

TV yönetmeni Delyth Thomas, TV yapımcısı Jules Hussey ve film yapımcısı Kate Wilson tarafından hayata geçirilen Call it! uygulaması da ilk karantinalardan bir hafta önce doğuyor. Hepsi kariyerlerinin bir noktasında çalıştıkları setlerde zorbalığa ve tacize maruz kalmış. Bu uygulamada kendi deneyimleri üzerinden dayanışma ihtiyacıyla doğuyor. Uygulamanın Film ve TV sektöründe çalışan kullanıcılarına “Bugün işte nasıl muamele gördünüz?” sorusuna yanıt vermelerini istiyorlar. Çalışanlardan gelen anonim cevaplar setteki üst düzey çalışanlara ve kıdemli yapımcılara gönderilirken, kullanıcılar da acil servislere veya tacizle mücadele kuruluşları gibi uygulama dışındaki yardım ve kaynaklara yönlendiriliyorlar.

Evet uygulama, yönetim ekipleri ile çalışanlar arasında bir takip ve haberleşme olanağı sunuyor ancak bunun yanı sıra iş yerlerindeki haysiyet politikalarına bir katkı sağlamayı ve kullanıcıların istemesi durumunda bir irtibat köprüsü sunarak güven oluşturmayı da umuyor.

https://twitter.com/itsJacquiB/status/1446396825347543041

Wilson ayrıca “Hangi davranışın zorbalık, taciz ve ayrımcılık içerdiğini daha iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. İşverenlerin ve çalışanların, iddiaları dürüst bir şekilde ele alıp güvenmeye başlamaları için de zorbalık ve tacize maruz kalmış insanların anlatacaklarını dinlemeye ihtiyacımız var. Kimseyi yaşadıklarını anlatmaya zorlayamayız. Bu güveni kazanmak biraz zaman alabilir. İş yeri kültürü için toplu sorumluluk almamız gerekiyor ve aynı zamanda en iyi işyeri kültürünün uygulandığı örneklere de gereksinim duyuyoruz” diyor.

The Guardian’a yaptığı açıklamada da uygulamadan toplanan tüm verilerin, film ve TV koşullarını iyileştirmek için Birmingham City Üniversitesi’ndeki Sir Lenny Henry Medya Çeşitliliği Merkezi’ne anonim olarak gönderildiğini belirtmişti. Lansmandan sonra setler, tedarikçiler, sinemalar ve daha fazlası aracılığıyla tüm sektör genelinde genişlemeyi de hedefliyorlar. Wilson, “Bu konuda daha çok konuşulmasını, çalışanların güçlenmesini ve her düzeyde iyileştirilmiş çalışma koşullarının sağlanmasını istiyoruz. Film ve TV gibi sektörler çalışmak için en iyi ve en güvenli yerler olabilir, olmalıdır. Bu değişimin bir parçası olmayı dört gözle bekliyoruz” diye de ekliyor.

Elbette, tek bir uygulamanın film, TV ve tiyatro gibi alanlardaki boğucu taciz kültürünü bitirmeyeceğini hepimiz çok biliyoruz. Ancak geçen yıllar, yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız bize çok iyi gösterdi ki bu mücadele omuz omuza veriliyor. Dünyanın neresinde olursak olalım, her şeye rağmen yalnız olmadığımıza inanmamız bile değişime güç katıyor.