Geçmişe Yolculuk: Güzeşte

Sizin geçmişle aranız nasıl?

Ben, yıllardır her yerde ve herkesten duyduğumuz “geçmişte ve gelecekte değil, anda kal” öğretilerini içselleştirmeye çalışsam da pratikte pek başaramıyorum. Gidilen tiyatro oyunu veya sinema biletini atmaya kıyamamaktan çok fazlasıydı (gerçekten çok fazla) geçmişi bir yerlerde tutmaya çalışma çabam. Küçük bir “Masumiyet Müzesi” ne sahip olmak gibi. Yaşanılan o anları, zamanı, kişileri hatırlatan o nesnelere bakmak, bana da kim olduğumu hatırlatır. Dolayısıyla bu hiçbir şeyi atmaya kıyamama çılgınlığının, “geçmişe takılı olmak” değil de geçmişteki kendimle de bağ kurmak olduğunu düşünüp, anılarımı ve kendimi bağrıma basıyorum. Ayrıca unutmaya çalıştığımız onca şeyin yanında, hatırlamaya değer şeylere sahipsek, onları saklamayı sevdiğimiz için kendimizi kötü hissetmemeliyiz. Hatta geçmişe doğru kurulan bağın iyileştirici gücü olduğunu söyleyen sanatçılar var ve bu sanatçıların araya geldiği “Güzeşte” adlı bir sergi.

güzeşte 9

Geçen haftalarda sergi açılışları ile hareketli bir cuma günü yaşandı Karaköy’de. Semtin sanat dolu binası JUMA’nın alt katındaki Mixer Galeri iki yeni sergiye ev sahipliği yapıyor. Bunlardan ilki Farsçada; “geçmiş, geride kalan” anlamına gelen “Güzeşte”

Sergiyi izleyenler olarak, Ayşe Ateş, Çağla Sel ve Damla Yalçın’ın kullandıkları nesneler ile geçmişlerine doğru bir bağ kuruyor, geçmişten referans aldıkları nesneleri sanat pratikleri ile yeniden yorumladıklarını görüyoruz.

Damla Yalçın’ın, nakış tekniği ile oluşturduğu “hülyakent” çalışmalarında, insanın yaşadığı bilincine vardığı ilk mekanı yani “ev”i ele alıyor. Hislerin geçmiş ile bugün arasında mekanla özdeşleştiğini, anıların ev sayesinde yerleşik bir yer bulduğunu söyleyen sanatçı, kendi geçmişini aralarken, en başa, doğduğu eve dönmesi gerektiğini düşünmüş. Doğduğu evin fotoğraflarını çekerek biyografisini anlatan sanatçı, annesinden öğrendiği kanaviçe tekniğiyle işlemeler yaparak çocukluğuyla silinmez bir bağ kurmuş böylece. Sanatçının bir diğer işi ve görünce kendi çocukluğumuza gitmemize vesile olan, yine nakışla işlenmiş çocukluk ayakkabılarıydı.

Ayşe Ateş’in “Saç” isimli eseri, kendisi için kıymetli, birbirini tanımayan iki farklı kadınının ilginç benzerliklerinden ilhamla saçlar aracılığıyla tanışmasını betimliyor. Ateş, işlerinde yeryüzünde ve evrende geçmişte var olmuş hiçbir şeyin yok olmayacağına olan inancını yansıtıyor. Ayşe Ateş’in, “yeni kitaplara notlar” adlı çalışmasında kitaplara alınan notları, atılan tarihleri görüyoruz. Bunu hepimiz yapmışızdır. Geçmişe bazı kitaplar üzerinden bağlı kalırız. O tarihleri, hisleri unutmamak için notlar alır, onlara tutunuruz.

Çağla Sel ise, geçmişin arkada kalmasına izin vermemek adına, pencere metaforunu geçmişe açılan simgesel bir geçit olarak kullanıyor. Sanatçı için bu geçit büyük bir yalnızlık ve yabancılaşmanın kaynağı.

Sergide sanatçıların, iç seslerine odaklanırken öz benliklerine ulaşmak için ortaya çıkardıkları bu çalışmaları, 12 Ocak 2019 tarihine kadar Mixer’de görebilirsiniz.

güzeşte 2

Mixer’in ev sahipliği yaptığı diğer sergi ise “Sonsuz Küçük, Sonsuz Büyük”. Yüksel Dal’ın anın etkisiyle spontan bir şekilde gerçekleştirdiği işlerinde ilkel ya da çağdaş figürleri, insanları, tanrıları, cadıları, büyücüleri, kralları, köleleri kendi belleğinden kağıda aktarıyor. Dolu olan zihnini boşaltarak, küçük küçük çizimleriyle doldurduğu yüzeylerdeki büyük hikayeleri 12 Ocak 2019 tarihine kadar görebilirsiniz.

 

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et