
Gençliğimizin kapısına resmi olarak mührü vurdunuz demek: Neredeyse hisli bir Friends The Reunion yazısı
Friends bölümlerini defalarca kez döndürürken -evet, arada 10 sezonluk bir geçişe şahit olsak da- karakterleri hep bıraktığımız yerlerde aynı görünüşleriyle buluyor olmak bizde de garip bir yanılsama yaratmış galiba. Aradan hiç zaman geçmemiş, kimse değişmemiş, yeni bir şey olmamış; Justin Bieber diye biri çıkıp listeleri kırıp geçirmemiş, Cara Delevingne kalın kaş modasını getirmemiş, Malala Yousafzai gibi Z kuşağından yeni kurtarıcılar çıkmamış, çok iyi bildiğimiz o yüzleri botoks sarmamış gibi… Yıllardır dönen söylentilerin ardından sonunda HBO Max semalarında yerini alan Friends: The Reunion tüm gerçekleri birer birer hatırlattı bize. Ve kimileri için de çocukluk ve gençliğin resmi olarak bitişine sahne oldu… Evet, belki de koca koca insanlar oldunuz; hayattaki işleri büyüttünüz, çoluk çocuğa karıştınız belki torun torba sahibi oldunuz (tamam abarttık); her şeye rağmen geçmişten kopmayı reddeden bir tarafınız varsa, sizi bu tarafa bağlayanlar arasında Friends de varsa üzgünüz. Bu son büyük buluşma gençliğinizin kapısına resmi olarak mührü çakmak, o kapının bir daha asla açılmamasını sağlamak için çekilmiş gibi.
Herkesin Friends’i kendine…
Şimdi tutup da burada Friends ile yollarımın ilk nasıl kesiştiğini uzun uzun anlatmaya kalkışmayacağım. (Oysa o kadar can atıyorum ki!) Ama sadece şunu söyleyeyim, yollarımızın ilk kesiştiği anda izlemeye başlamadım Friends’i. O sıralarda çok küçüktüm; aslında ATV’de Sabrina’yı izlemek için bekliyordum ama uzun kıvırcık saçlı, sarışın bir kadın, elinde gitarı, Türkçe dublajıyla şarkı söylüyordu. Sonra yıllar geçti işte. Friends falan bir şeyler duyuyorum. Yaşımız büyümüş, insan olmuşuz. Etrafımda millet Rachel diyor, Ross diyor. İngilizce İngilizce replikler sıralıyor. Nasıl da kayıtsızım, başka şeyler var kafamda. (bkz. ‘ergenlik’) Ve bir anda, bir arkadaş toplaşmasında, herkes çılgınca sevdalı ve gözleri yarı yaşlı ”Haydi finali izleyelim” diye tezahürat etmeye başlayınca kendimi bu pek de bilmediğim diziyi, finaliyle izlemeye başlarken buluyorum. Yani evet of, uzun uzun anlatmayacağım dediğim Friends hikayem, o meşhur finalini izlememle başlıyor. Ama bu spoiler’larla hayatınızı karartacak bir final değil, karakterleri yeni hayatlara uğurlayan bir final. Öncesinde ise 10 sezonluk kocaman bir hikaye var… Bunun da etkisiyle olacak, o an yeni tanışsam da çok gülüyorum bu karakterlere, acayip ısınıyorum. Başlıyorum 10 sezonu geriye sarmaya…
Yeni bölüm değil de, buluşma diyelim
”Gözümde canlanır, koskoca mazi” giriş ve gelişme bölümlerinin sebebi elbette Friends Reunion’ın tam da bunun için yola çıkmış olması. Olası bir Friends buluşmasında yeni bölüm çekmeyeceklerini zaten epeydir söylüyorlardı. Zaten Jennifer Aniston da bunu çok güzel bir şekilde açıklıyor Friends Reunion’da, yine tabii dizinin yaratıcılarından Martha Kauffman’ı alıntılayarak: Dizinin finalinde karakterlerin hayatları o kadar iyi bir yere ulaşıyor ve her şey öyle tatlı bir şekilde ilerlemeye başlıyor ki, yeni bölümlere yarayacak hikayeler çıkarabilmeleri için tüm bu karakterlerin hikayelerini bozmaları ve onları yeniden kaosa sürüklemeleri gerekirdi. Aman kalsın, daha fazla kaos istemez…
O yüzden kaçınılmaz olan bu buluşma, devam hikayesinin anlatılacağı bir yeni bölüm gibi değil de geçmiş günlerin yad edileceği pilav günü tadında eğlenceli bir sohbet gibi kurgulanmıştı. Tabii Friends cephesinden gelen her şeyi havada kapmaya hazırız da, ne gerek vardı sorusu, bölümü yoğun duygularla izlemiş olmamıza rağmen zihnimizde dönmeye devam ediyor… (Yani evet, o dolar işaretlerini görmemek mümkün değil ta buralardan da. Kazansınlar da canım. Bu da onların ekmeği.)
Yürek yakan bir nostalji
Yeniden kurulmuş olan stüdyoya girmeleri, eski replikleri okuyup o anları yeniden canlandırmaları, kendi aralarındaki atışmaları gerçek bir nostalji rüzgarı gibiydi. Bizi hem dizinin geçmişine hem de başta dediğim gibi, kendi geçmişlerimize götürdü. Friends’le geçen günlerimizi, çocukluk-gençlik hallerimizi hatırladık. Ama garip bir şekilde, tatlı hislerle rahatlatan bir nostaljiden ziyade, acı veren bir tarafı var gibiydi. Vedalaşıyorduk diziyle, karakterlerle, kendimizle. Bir de Courteney Cox durup üstüne ”Bir daha asla böyle bir buluşma falan olmayacak” diye hatırlatınca daha da bir kırıldı kalbimiz. Evet, döndüre döndüre izlediğimiz, içinde kaybolduğumuz bu dizinin o neredeyse zihni uyuşturan yanılsaması bir anda zihnimizde uçup gidivermişti sanki: Bir daha asla geriye dönemeyeceğiz, geçmiş geçmişte kaldı. Zaten yaşlarımız almış yürümüş. Matthew Perry, Matt LeBlanc falan amca olmuşlar. Jennifer Aniston durumu reddetmeye çalışsa da mimiklerini yok eden dolgularıyla aramızda. Eh diğerlerinde de var bazı ileri yaş durumları…
Geçmişi kapattık, sevgiler
Ama işte onların bu son hallerinden ziyade nostalji eşliğinden geçmişin bir tür kapanış törenini yapmış olmaları galiba bünyeyi şöyle bir sarsıp kendine getiren. Arada kalan boşlukları doldurdukları, merak edilenleri cevapladıkları bir bölüm değildi bu çünkü. Gittik, gördük, güldük ve kapattık o kapıları sonsuza dek. Bir de tabii, yine ”Herkesin Friends’i kendine” misali, dünyanın farklı ülkelerinden izleyicilerin anlattığı Friends hikayeleri dinledik. ”Friends, connecting people” mesajı verircesine. Gecede toplamda üç soru falan soran James Corden neden vardı; haydi Cindy Crawford’ı geçelim, Cara Delevingne o nostalji rüzgarında ne işe yaradı… İşte bunlar pek çözemediğimiz ama bir kere daha düşündüğümüzde dolar işaretlerini görür gibi olduğumuz sorular. Lady Gaga’nın Lisa Kudrow’un, daha doğrusu Phoebe’nin yanında sönük kalması komikti ama. O da Lady Gaga’nın karaktere olan saygısından bence. Çünkü Lady Gaga böyle biri… Phoebe de Lady Gaga’yı bile sollayabilecek bir karakter elbette.
Şimdi bu veda hissini atlattıktan sonra bir kere daha oturup Friends izleyeceğim günleri bekliyorum, ufak planlar yapıyorum. Bu sefer Jennifer Aniston ile David Schwimmer arasındaki gerçek hayattaki elektriği görmeye çalışarak izleyeceğim. Biz bu detayı nasıl kaçırmışız ya, Rachel ve Ross’a bakarken?