
Greta Gerwig’in Little Women uyarlaması hakkında neler biliyoruz?
Greta Gerwig’in yeni bir Little Women uyarlaması için kamera arkasına geçtiğini öğrendiğimiz günden itibaren dinmeyen bir merakımız var. Hikayenin orijinali ve bünyeye yaydığı hisler bir yana, oyuncu kadrosundan peş peşe açıklanan isimler kalp atışlarımızı iyice hızlandırmaya yetti. Sonunda Emma Watson’lı, Meryl Streep’li, Timothée Chalamet’li, Saoirse Ronan’lı filmden ilk fragman geldi.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan şu mükemmel fragmana tekrar bir göz atalım:
Little Women edebi bir başyapıt olmasının yanında sinema perdelerinde ve televizyon ekranlarında farklı uyarlamalarla pek çok kez izlediğimiz bir eser. Hatta o kadar çok uyarlama var ki hepsine olmasa bile birine mutlaka denk gelmişsinizdir.
Hollywood’a gelecek olursak Little Women en son 1994 yılında Susan Sarandon, Gabriel Byrne ve Trini Alvarado’lu kadroyla seyircinin karşısına çıkmış ve umulduğunun aksine sadece üç Oscar adaylığı ile kalmıştı. Hatta bu adaylıkların biri En İyi Kadın Oyuncu dalında Winona Ryder’a aitti, ki kendisini son yıllarda Stranger Things ile tekrar görmeye başlamasaydık 90’ların tozlu raflarına bırakıp çıkacaktık.
Bu yapımın ortalama düzeydeki başarısından olsa gerek ’95 yılından sonra Küçük Kadınlar’ın serüveni daha çok televizyona kaydı ve bir süre el sürülmedi.
Ta ki bu yıla kadar…
Birçok yapıtta oyuncu olarak izlediğimiz bir isim olsa da 2018’de Lady Bird ile aldığı iki Oscar adaylığıyla yönetmenliğiyle de zihnimize kazınan Greta Gerwig, anladığımız kadarıyla bu eserin sinema ile tekrar barışmasını düşlemiş ki yanına efsanelerden ve efsane olmaya hazırlananlardan oluşan bir kadro alarak bu topun altına girmiş. Kadro resmen şampiyonlar ligi…
İlk olarak dört kızımızdan başlayalım o zaman.
En büyük ablamız Meg’i hem oyunculuğu hem de çalıştığı sosyal sorumluluk projeleri ile kalbimizi süsleyen Emma Watson canlandırıyor. Açıkçası onu uzun süredir göremediğimiz “kesin ödüllü filmler”in birinde izleyecek olmak bizi çok mutlu etse de sonsuza kadar Hermione olarak kalplerimizde kalmaya devam edecek.
Lady Bird’den de tanıdığımız ve yeni nesil oyuncular arasından ”Bir sonraki adımı ne olacak” diye düşünüp durduğumuz Saoirse Ronan ise iki numaralı kız kardeş Jo’yu oynuyor.
Üç numara Amy rolünde ise öyle bir isim var ki… Bu kadına temmuz ayında izlediğimiz Midsommar’da aşık olmuştuk. O nasıl bir filmdi öyle… Resmen vizyona bir hava, bir renk, bir tazelenme gelmişti. Bunun da en büyük sebeplerinden biri olan Florence Pugh ise Little Women’la da aramızda olacak efendim.
En küçük kız kardeş Beth olarak ise Eliza Scanlen karşımıza çıkıyor. Açıkçası Sharp Objects dışında çok fazla oyunculuk deneyimi olmadığı için onun hakkında “Acaba bu filmle bir üst lige çıkabilecek mi” demekten öteye gidemiyoruz. Şimdilik.
Kız kardeşlerin diğer akrabaları ise resmen üst yeteneklerden oluşuyor. Kız kardeşlerin annesi, Marmee March rolünü Laura Dern oynarken kızların varlıklı teyzelerini ise Meryl Streep oynuyor. Yani anlayacağınız bu yıl birden fazla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adaylığı görebiliriz. Tabii bir taraftan da “Ay sette nasıl Big Little Lies dedikoduları dönmüştür” demeden de duramıyoruz, o ayrı konu…
Jo’nun genç aşığı Theodore Laurence rolünde ise bizim şeftali çocuk Timothée Chalamet yer alıyor. Bu çocuk bu sezon vizyona bir değil, iki merak edilen filmle giriyor hem de. Yönetmenliğini Woody Allen’ın üstlendiği A Rainy Day in New York’ta başrolü üstlenen Timothée sinema dünyasında beklediği sıçrayışları bu sene peş peşe yapıyor. Sizin için bu güzel filmin fragmanını da buraya bırakıyoruz.
Kendi konumuza dönecek olursak; büyük ihtimalle fark etmişsinizdir, Little Women ödülü amaçlıyor mu bilinmez, ama ödül alacağından, en azından birçok dala aday olacağından neredeyse herkes emin. Ve bu durum kapalı kapıların ardında değil, resmen güpegündüz yazılıp çiziliyor Hollywood’da. Tabii tüm bu tahminler tutacak mı, yoksa benim bir tık korktuğum “1985 The Color Purple Vakası” tekrar mı yaşanacak, bilinmez.
“1985 The Color Purple Vakası” dediğim şey ise şu; Türkçeye Mor Yıllar olarak çevrilen film Oprah, Whoopi Goldberg ve Danny Glover gibi birçok iyi isme ev sahipliği yapıyor ve mükemmel bir hikayeyi çok iyi işleyerek anlatıyordu. Akademi de bunu takdir ederek kendisine 11 adaylık verdi. Ama gel gör ki film 11 dalın bir tanesinde bile heykeli kucaklayamadı. Tabii ki kesin konuşabilmek için Little Women’ı izlemek gerek önce ama bu filmden de aynı enerjiyi almıyorum dersem yalan olur.
Bu arada film ülkemizde 14 Şubat 2020’de vizyona girecek olmasına rağmen Amerika’da vizyon tarihi 25 Aralık 2019. Yani anlayacağınız Oscar maratonuna yetişiyor ve aday olma hakkına sahip oluyor. Yani arada kaynar mı diye düşünmeyin.
Aman zaten ne kaynayacak, Akademi sever böyle yapımları, bu oyuncuları.
Filmin konusuna gelecek olursak, bence anlatmayı gerektirmeyecek kadar çok işlendi. Ama biz yine de biraz değinelim…
1868’de Louisa May Alcott tarafından yazılmış olan ve klasiklerin arasında sayılan aynı isimli romandan kurgulanmış film, her birinin kendine ait farklı yetenekleri olan dört kız kardeşin öyküsünü anlatıyor. Babaları Amerika İç Savaşı’na katıldığı için anneleriyle beraber yaşam mücadelesi veren March kardeşler, zor koşullara karşı mücadele etmeye çalışırken aynı zamanda hayallerinin de peşinden koşuyorlar. Fakat kimi bu uğurda başarılı olurken kimisi ise yolu tamamlayamıyor. Bütün bunların yanında öyle veya böyle mutlu olmayı beceriyorlar.
Tam tamına 150 yılın ardından ancak bu kadar spoiler verilmeden özetlenebilirdi. Daha biz sizin için ne yapalım…
Son olarak büyük resme bakmak gerekirse, tam anlamıyla iki temel şeyden eminim:
Birincisi, adaylık alsa da almasa da (ki alacak) uzun süre üzerinde konuşup eleştiri yapacağımız bir yapım ile karşı karşıyayız.
İkincisi ise genç isimler olarak Hollywood’da yer alan birçok kişi, bu film sayesinde kurtlar sofrası için davetiye alacak. Yani bu film onların yükselişini sağlayacak proje olabilir.
Yahu zaten benim de set arkadaşlarım Meryl Streep ve Laura Dern olsa ilk haftadan 40 tane aksanı repertuarıma alır, bir ayın sonunda da Akademi üyeliği davetiyemi beklemeye başlardım.
Ne diyelim artık darısı diğer isteyenlerin başına…