
Güzellik mi, çirkinlik mi yoksa toplumun idealize ettiği baskılar mı?
Filozofların tanımlamaya, sanatçıların ulaşmaya çalıştığı bir kavram güzellik. Herkes bir şekilde güzel olanın peşinde koşuyor, “güzel” olmanın yollarını arıyor, güzele hayranlık duyuyor. Bu “güce” sahip olanlarsa onu kaybetmemek için elinden geleni yapıyor.
Ve elbette güzellik, modern zamanların “uydurduğu” bir şey değil; köklü bir geçmişi var. Her kültürün farklı güzellik algıları, gereklilikleri, zamanla değişen yorumlanışları da… Bununla beraber, güzellik idealleri ve dayatmalarının ataerkil bir temeli olduğu gerçeği de kapı gibi duruyor karşımızda.
Geçen yıl, yağ aldırma operasyonu ardından yüzünde ve vücudunda gelen deformasyonlar nedeniyle aynalara bakamadığını, kariyerinin bittiğini ve bu nedenle inzivaya çekildiğini açıklayan model Linda Evangelista, son günlerde yeniden gündemde. İngiliz Vogue’unda eski “güzel” günleri aratmayacak fotoğraf kareleriyle karşımıza çıkan Evangelista, yaptığı açıklamalarla güzelliğe dair sorularımızı tekrar canlandırdı.
Linda’dan ilhamla soruların peşine düşerken geçen Mayıs’ta gerçekleşen Met Gala’ya Marilyn Monroe’nun unutulmaz elbisesiyle katılmak için kilo verdiğini ballandıra ballandıra anlatan Kim Kardashian’ın kulaklarını çınlattık; akademisyen Merve Genç’in Güzelliğin Politikası isimli kitabıyla güzellik mitinin köklerine uzanarak, feminizmin güzelliği ele alış şekillerine de değindik. Milyar dolarlık güzellik endüstrisini, kadınlar üzerinde baskı kuran erkek egemen yargıları ve buna katkıda bulunan herkese bazı laflar hazırlarken, Sezar’ın hakkını teslim etmeye de çalışıyor ve kutsallaştırılan güzellik mitine dadanıyoruz.
“Güzel görünmenin 5 yolu”; “Bu yaza fit girmenizi sağlayacak diyet trendleri”; “Ünlü yıldızların güzellik sırları”; “Ünlü yıldızın kiloları gözden kaçmadı”…
“Ne kadar kilo vermişsin sen hasta gibisin!”; “Sağlığın için diyorum ben; yoksa yüzün çok güzel”; “Biraz zayıflasan giyersin bu elbiseyi”…
Ve bilirsiniz, bu liste sonsuza dek uzar gider…
Dört bir yanımızı saran bu cümleleri her an, herkesten duyabiliyoruz. Biraz dikkat edince belki kendi ağzınızdan çıktığını bile fark edebilirsiniz. Belki başkalarına söylemiyoruzdur ama o elbiseye sığmak için birkaç kilo vermek çok da absürt bir şey değil diye düşünüyoruzdur. Neticede bazen güzellik uğruna her şey mübah; öyle duyduk biz de birilerinden.
Ataerkil toplum yapısının öğretilerinden bağımsız olmayan medyanın da kadın bedeni üzerinde söz söyleme merakı da malum. Her gün onlarca kez, ‘‘prestijli’’ ve kadın haklarını sonuna kadar desteklediğini iddia eden platformlarda bile kadınların bedenleri, nasıl görünmeleri gerektiği üzerine söz söyleyen onlarca içerikle karşılaşıyoruz. İstesek de istemesek de fikirlerimizi etkiliyor bu gördüklerimiz. Çok zaman geçmiş değil, 2000’li yılların başındaki dergileri düşününce aklımıza gelen şok diyet önerilerini, güzellik sırlarını, en iyi vücut tiplerini anlatan konuları hatırlayın. Şimdiler de “beden olumlama, beden çeşitliliği” konuları “popüler” olduğu için o treni yakalama çabası var fakat samimiyetlerine inanmakta çok zorlanıyoruz biz.
Son günlerde, İngiliz Vogue’un Eylül kapağının konuğu Linda Evangelista’nın açıklamaları da bizi bir kere daha düşünceler denizine itiyor. 90’lı yılların en ünlü süper modellerinden biriydi Linda Evangelista. Naomi Campell, Cindy Crawford, Christy Turlington gibi isimlerle birlikte podyumların tozunu dumana katıyorlardı. Ancak bir noktada Linda’nın tarafında bazı şeyler ters gitti.
Yağ aldırma operasyonu ardından yüzünde ve vücudunda gelen deformasyonlar nedeniyle aynalara bakamadığını ve kariyerinin nasıl bittiğini açıkladı bir gün. Daha sonra People’a verdiği röportajla yıllardır duyduğu bu utançtan kurtulmak istediğini ve bu nedenle gizlenmeyi bıraktığını söyledi. Medyanın “süper model tanınmaz halde” manşetleri arasında hayatta kalmaya çalışıyordu. Elbette kariyerini yüzü ve bedeni üzerinden şekillendirmiş bir modelin yaşadıklarının büyük bir haber değeri vardı ancak Linda’nın psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkilerini düşünmek bile ürkütüyor bizi.
Açıklamasından tam bir yıl sonra Linda Evangelista bu kez, daha önce birçok kez kapağını süslediği Vogue dergisinin İngiltere edisyonunun Eylül sayısında karşımıza çıktı. Derginin kapak çekiminde, “Yılmayan Linda Evangelista’nın Yeniden Doğuşu” başlıklı bir hikayeyle yaşadıklarının perde arkasını öğrendik. Bu çekimde de eski günlerini “aratmayacak” fotoğraflarla karşımızda. Linda fotoğraf karelerinde gördüğümüz yüzün “kendisine” ait olmadığını söylüyor. Makyaj sanatçısının çeşitli araç ve malzemelerle kendisine yeni bir yüz tasarladığını (bantlarla yüzünü gerdiğini), “Gerçekte çenem ve boynum böyle görünmüyor” diyerek anlatıyor.
Acaba deforme olmuş yüzünü ve vücudunu bir dergi kapağında görür müydük, bir dergi bunu yapma cesaretini gösterir miydi sorusunu sormadan edemiyorum. Linda Evangelista’nın bir cevabı var bu soruma. Kendini olduğu gibi sevmeye çalıştığını söylüyor ancak söz konusu işi ve fotoğraflar olunca şu etkileyici cevabı veriyor: “Bizler, hayaller ve fanteziler yaratmak için varız. Ayrıca duyduğum tüm güvensizliklerim bu fotoğraflarda hallediliyor, bu yüzden yapmayı sevdiğim şeyi yapmak zorundayım.”
Cevap sizi tatmin etti mi bilinmez ancak, kendisini hep genç, güzel ve o eski günlerdeki gibi görmek, öyle hatırlanmak isteyen Linda’nın bu isteği bana son derece anlaşılabilir ve haklı geliyor. Ancak “Hayaller ve fanteziler yaratmak için varız” sözü de medyanın durumunu ve misyonunu bir kere daha hatırlatıyor. Ne kadar aksini iddia etseler de, biliyoruz ki medya “makul” çirkin ile “ideal” güzellik arasında sıkıştırıyor bizi. Linda’nın işaret ettiği bu güvensizlikler, güzellik miti, milyar dolarlık endüstri, kadın bedeni üzerinde kurulan tahakküm, tüm bunlara çanak tutan medya hakkında saatlerce konuşabiliriz elbette.
Bu endüstrinin, kozmetik ve güzellik endüstrisinin oyun kurucularından Kardashian Ailesi’nin de kulaklarını çınlatmaya geliyor sıra. Biraz etrafınız buğulansın, 2022 Mayıs’ına ışınlanalım.
Moda endüstrisinin nefesini tutup beklediği Met Gala’dayız. Her sene konukların temaya uygun şekilde giyinmesinin beklendiği etkinliğin 2022 teması “In America: An Anthology of Fashion” (Amerika’da: Modanın Antolojisi) olarak duyuruldu. Konuklar birbirlerinden şaşaalı kostümlerle Amerika modasına saygı duruşunda bulunurken Kim Kardashian yine çok konuşulacak bir görünümle karşımıza çıktı. Amerika’nın moda tarihine selam çakan bir etkinliğe Amerika’nın en önemli ikonlarından birinin, Marilyn Monroe’nun ikonik elbisesini giyerek katıldı Kim. Zaten sonrası kıyamet, sonrası tufan, sonrası Instagram yorumlarında çıkan sonuçsuz tartışmalar…
Marilyn Monroe, eski ABD Başkanı John F. Kennedy’e “İyi ki Doğdun” şarkısını söylerken giydiği için çok özeldi bu elbise. Teması, Amerikan tarihine ve parıltılı dönemlerine gönderme olan bir gece için en uygun görünümlerden birini seçmişti aslında Kim. Ancak Kim Kardashian olarak temsil ettikleri ve sonrasında yaptığı açıklamalar nedeniyle eleştirilerden kaçamadı.
Kim, kırmızı halıda arz-ı endam ederken Vogue canlı yayınında La La Anthony’ye elbisesini ve hazırlanma sürecini şöyle anlatıyordu: “Denedim ve bana uymadı. Üç haftam vardı ve 16 kilo vermem gerekiyordu… Bir nevi rol gibiydi. Ben de bu role uymaya kararlıydım. Yapacağıma inandıklarını sanmıyorum ama yaptım.”
Daha sonra yine Vogue’a elbiseye girmek için ödediği bedelleri anlatmaya devam etti. Bu kez biraz daha detaylandırdı tabii, zaten film de bu açıklamadan sonra koptu: “Günde iki defa sauna taytı giyerek spor yaptım. Şeker ve karbonhidratı tamamen kestim. Sebze ve proteinle beslendim. Kendimi aç bırakmadım ama oldukça katıydım.”
Üstelik sonradan öğrendik ki bu çok değerli elbise zarar görmesin diye yalnızca bir süre üzerindeymiş, daha sonra replikasını giyerek geceye devam etmiş.
Kim’in bu söylemleri elbette tartışmaları ve haklı endişeleri de beraberinde getirdi. Etki gücü yüksek bir yıldız, sadece birkaç saat giyeceği bir elbiseye sığmak için neler yaptığını, gurur duyarak anlatıyordu. Bu durum kadınların bir elbiseye sığmak ya da güzellik uğruna yapmaları beklenen şeyleri tekrarlamanın yanı sıra tehlikeli kabul edilen diyet kültürünü bir şekilde övüyordu. Bu açıklamaların özellikle yatkın kişilerde yeme bozukluğunu tetikleyecek bir açıklama olması da cabası. Kardashian açıklamasının vücut pozitifliği hareketi için geriye doğru dev bir adım olduğunu söyleyenler de vardı tabii.
Ben de tüm bunlara dev bir “evet” diyordum ama aklımdan geçen şu fikre de bir türlü engel olamıyordum:
“Vay be nasıl vermiş o kadar kiloyu? Ben dayanamazdım.”
Belki siz de Kim’in Met Gala’ya hazırlık sürecini ve bu sıkı diyetini düşününce tüm bunlara çok da uzak olmadığınızı fark edebilirsiniz. Kim için Met Gala; bizim için bazen bir mezuniyet partisi, bazen yakın arkadaşımızın düğünü olabiliyor. Çok severek aldığım bir elbisenin içine sığabilmek için sıkı bir diyete başladığımı hatırlıyorum mesela. Ya da birkaç kilo verirsem o elbise içinde daha rahat hissedeceğimi düşündüğüm anları… Ve yalnız değiliz; büyük annelerimizden ya da kız arkadaşlarımızdan da duyabiliyoruz bu cümleleri. Bu yaygınlık, durumu normalleştirmiyor elbette. Sadece kanıksadığımız bir gerçeği hatırlatıyor tekrar.
Linda Evangelista da Kim Kardashian da ben de ya da büyük annelerimiz de doğduğumuzdan beri peşimizi bırakmayan güzellik standartlarından, kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma çabasından ya da kadınlar üzerindeki baskılardan bağımsız değiliz. Evet Kim’in karşılaştıklarıyla benim karşılaştıklarım arasında dağlar kadar (hem de sıra dağlar) kadar fark var fakat bu yeri geldiğinde tüm okları Kim’e (ve aslında diğer kadınlara) doğrultmam gerektiği anlamına gelmiyor. O elbiseye girmek için yaptığımız diyet bizi bu beden ve güzellik standartlarına boyun eğmiş ve bu kirli oyuna yenilmiş mi yapar? Dev bir HAYIR.
Bedenleri, hayatları, söylemleri kısacası hayatı yaşama şekilleri nedeniyle türlü türlü baskılarla mücadele ediyor her bir kadın. Aklınıza gelen her an; bazen farkında bile olmadan. Bazen erkek egemen medyanın söylemleriyle, bazen karşılaştığımız bir tanıdıkla. Güzellik standartları ve beden üzerinde söz sahibi olma da bu mücadele alanlarından biri. Daha gidilecek çok yolumuz var elbette. Bakmayın siz şimdi beden olumlamanın, güzellik standartları değişiyor diyen markalara ve medyaya. Samimiyetlerini tartışmaya açmak yazının sonuna gelirken sırası değil… Ancak tüm bunlar olurken bu sistemin en gözde figürlerinden Kim Kardashian’a bu kadar yüklenmek çok da adil değil sanki. Hatta belki de biraz kolaya kaçmak bile diyebiliriz.
Çünkü uzun yıllardır devam eden bu bozukluğun bir parçası Kim de. Elbette bu oyun üzerinden var oluyor ve bu kültürü devam ettiriyor. Bedenleri, söylemleri, hayatlarıyla milyar dolarlık güzellik endüstrisinin en önemli figürlerinin en popüler üyesi Kim Kardashian’dan bahsediyoruz sonuçta. Evet, Kim bazen dev saçmalıyor, öyle ki güzelliği ve genç kalmak uğruna gerekirse dışkı yiyebileceğini bile söylüyor. Gerçi sonra şaka yaptığını söylüyor ama verdiği mesajı anlamak çok da zor değil. Niyet okumak gibi olmasın fakat Kim’in gerçekten şaka yapmadığını biliyoruz hepimiz.
Kim Kardashian’dan bir feminist ikon çıkarmak gibi bir niyetimiz yok, baştan söyleyelim. Ancak sadece onu suçlamak, kolaya kaçmak ve bir yönüyle onun gibi düşünen ve hisseden kadınları suçlayarak dışlamak anlamına da gelebilir.
Kim Kardashian da hepimiz gibi bizi zehirleyen bu zehrin etkisinde. Ama evet, o bu zehre panzehir olmak yerine üzerinden para kazanmaya devam ediyor. Elbette Kim de bu kocaman endüstriye hizmet eden, büyümesine ve devam etmesine hizmet eden bir figür. Onu eleştirmemiz gereken nokta yalnızca Instagram’da 307 milyon takipçili bir popüler ikon olarak etki alanının gücünü bu saçmalıklarla mücadele etmek için kullanmaması olabilir. Kim Kardashian toksik diyet kültürüne karşı çıkacak, gerçekçi vücut ve güzellik standartlarını savunacak bir güce sahip. Böylesine popüler bir figürün değiştirebileceği etkiyi düşünsenize… Ancak bu sistemin başındaki tek sorumlu Kim, Kardashian Ailesi ya da aklınıza gelen diğer influencer ve yıldızlar değil. Aynı şekilde Linda’ya neden estetik yaptırdı, neden yaşlanmaktan korktu gibi argümanlarla parmak sallamak da adil değil. Bu öfkeyi, yıllardır değişiyormuş gibi yapan bir kocaman bir endüstri, ataerki merkezli toplumsal algılar, idealize edilen güzellik standartlarına yöneltmek gerekiyor.
Güzelliğin köklü geçmişi
Güzellik standartları demişken…
Güzellik idealleri ve dayatmalarının ataerkil bir temeli olduğu gerçeği var elimizde. Ve elbette güzellik, modern zamanların “uydurduğu” bir şey değil; köklü bir geçmişi var. Her kültürün farklı güzellik algıları, gereklilikleri var.
Filozofların tanımlamaya, sanatçıların bulmaya çalıştığı bir kavram güzellik. Kimimiz güzel olmanın, kimimiz güzelliği anlamanın peşinde koşuyoruz uzun zamandır. Yazar Umberto Eco, “Güzelliğin Tarihi”(2006) kitabında “Güzellik nedir?, Güzellik üzerine nesnel saptamalarda bulunulabilir mi?” sorularının peşine düşerken; Naomi Wolf “Güzellik Miti” (The Beauty Myth) adlı kitabında moda ve güzellik endüstrilerinin kadınlar üzerindeki sömürüsü eleştiriyor, güzellik ideallerinin de patriyarkal olduğunu açıklıyor. Son dönemde güzellik politikaları ve feminizm üzerine dikkatimizi çeken ve severek okuduğumuz bir çalışma da akademisyen Merve Genç’in doktora çalışmasından kitaplaştırdığı “Güzelliğin Politikası YouTube Güzellik Topluluğu” isimli kitabı.
Genç, güzellik kavramının köklerinden başladığı kitabında kavramın geçirdiği değişimleri ve feminizmin güzelliği ele alış şekillerinin geçirdiği dönüşümü de anlatıyor. Başlangıçta feminist düşüncenin güzelliği “baskıcı”, “eril dayatıcılık” yönlerine vurgusu ve mücadelesinin; üçüncü dalga feminizmde, güzelliği kadınların kendi içinde “güçlenme imkanı” olarak görmeye başlamasını da anlatıyor yazar. Daha sonra da bu görüşten hareketle YouTuber’larının yayınladıkları videoları inceliyor. Kitapta, yirmi güzellik YouTuber’ının toplamda kırk sekiz videosu, üçüncü dalga feminizmin kız gücü kavramı çerçevesinde analiz ediliyor. Biz özellikle öznelere birebir kendilerini ifade etme fırsatı vermesi yönüyle bu araştırmanın, alana önemli bir katkı sunduğuna inanıyoruz.
Feminizm, her dönem kadın bedeni üzerindeki tahakkümlerle mücadele etti, etmeye devam ediyor. Feminizm gelişiyor, ‘büyüyor’, etki alanını genişletiyor. Ve bu gücünü de mücadelesinden, ama’sız fakat’sız kadın dayanışmasından, her öznenin fikrine ve hislerine değer vererek tartışarak alıyor. Her kadının hem bedeni hem de güzellik anlayışı farklı. Her biri özel, biricik ve önemli. Kısacası, “Tamam güzellik algılarına uymayalım ama bırakın kardeşim nasıl istiyorsak öyle görülelim” demek de “Bize dayatılan diyet kültürlerini elimin tersiyle itiyorum” demek de aynı şekilde önemli ve değerli. Feminizm ama’sız, fakat’sız dayanışmayı desteklediği kadar her koşulda konuşarak, tartışarak ilerlemeyi de esas almıyor mu zaten?
Tüm bunlara ek olarak Kim Kardashian’ın da açıklamalarından hareketle bir başka soru düşüyor aklımıza. Kim, Met Gala için yaptığı diyete yönelik eleştirileri yanıtsız bırakmadı. The NY Times’a, diyetin bir aktörün bir rol için kilosunu değiştirmesinden farklı olmadığını düşündüğünü açıkladı ve şöyle dedi:
“Christian Bale bir rolü için bunu yaptı; Renée Zellweger de aynı şekilde bir film için kilo alıp verdi. Benim için hepsi aynı.” (Bale, Batman; Zellweger Bridget Jones’un Günlüğü filmleri için kilo alıp-vermişlerdi.)
Kim’i ve beslediği diyet kültürünü, litrelerce su taşıdığı güzellik endüstrisini elbette tartışalım. Fakat savunmasında haklılık payı olduğunu es geçmeyelim. Aynı şeyleri ve benzer açıklamaları yapan bir erkek olsaydı, bu kadar acımasızca eleştirir miydik onu?
Ya da sektördeki erkekler için yaşlanma, karizmatik olmanın kapılarını ardında kadar açarken, kadınların için yalnızca geciktirilmesi gereken bir süreç yorumlanması dev bir ikiyüzlülük değil mi?
Rolü için kilo verip alması kutsal oyunculuk mesleği için yapılan yüce gönüllü bir fedakarlık olarak algılanıp alkışlanıyorken Kim’in de kendi mesleği için benzer bir şey yapmasına parmak sallamak ne kadar adil? Kim’in o geceki rolünü; Bale’in rolünden daha değersiz yapan ne? Linda, geçirdiği operasyonların bedelini mi ödüyor? Linda’nın son çekiminde “kendi” yüzüyle değil de onlarca müdahaleyle karşımıza çıkması onu daha az mı dürüst yapar? Peki Kim ya da Linda gibi hisseden, düşünen kimi zaman aynı “hataya” düşen kadınlar toplumun belirlediği güzellik algılarına boyun eğmiş mi sayılıyor?
Hiç sanmıyoruz.