
Lay la lay lalay sen güneş, ben ay: Heartstopper 2. sezon incelemesi
Ey, ahali! Heartstopper’ın ikinci sezonuna kavuşmanın amansız mutluluğunu yaşıyoruz. Diziyi izledikten sonra gelen “Kimse beni üzemez, sonsuza kadar mutlu yaşayacağım” hissi İstanbul’da öğle yemeğine verdiğim ücretle bozulsa da hepimiz anlık mutlulukları hak ediyoruz. Mesela, diziyi izledikçe insanın yeniden ilk kez aşık olası geliyor. Ama imkansız değil mi? Of ya, canım sıkıldı şimdi. Keşke bazı anları, tekrar tekrar yaşayabilsek. Ya da ilk aşkı anlatan daha fazla lise dizisi çekilse. Heartstopper şu an yayımda. Üçüncü sezon kim bilir ne zaman gelir, acele etmeyin. İzlemek için hâlâ zamanınız var. Anlık mutluluk lazım diyorsanız, buyurun.
Ya siz ne tatlısınız öyle! Bu gözler Delena mı görmedi, Marissa Cooper’ın ölüm sahnesinde gözyaşı mı dökmedi! David Tennant’ın Doctor Who’dan ayrılışında bir hafta yataktan mı kalkamadı, daha neler neler… Ama Nick ve Charlie… Kalbim sizin için atıyor çocuklar. Biri sizi ayırmaya çalışırsa Türkiye’deki enflasyonu alır öyle gelirim yanınıza. Yıl keşke 2010 olsaydı ve Tumblr’da size editler yapsaydım, adınıza Facebook hesapları açsaydım.
Bu dizide dram, kaos, kargaşaya yer yok!
Çok akıcı, keskin, muazzam laf ebeliğimi kenara koyuyorum. Onun yerine Nick ve Charlie’yi bir arada görmenin tanıdıklığını, Elle ve Tao’nun tuhaf karizmasını, Ben’in utanç verici özrünü kalbime yakın bir noktaya bırakıyorum. Yaz mevsimi kadar kısa bu sezonu, yorucu ve soğuk bir kışa hazırlanmadan önce izlemenin keyfine vardım. Oh, be! Oh, her yerime Heartstopper atın. Bizim ergenliğimizde böyle diziler var mıydı? Varsa yoksa dram, kaos, kargaşa. Gossip Girl, Skins, Pretty Little Liars, The Vampire Diaries. 2000’lerin çocukları, gözyaşı ve kanın hüküm sürdüğü lise dizilerini izleyerek büyüdü. Şu an ergen olan ve Heartstopper’ı izleyen herkesi kıskanıyorum. Kalbinizi küt küt ısıtan bir sezona hazır olun. Her bölümde Gülben Ergen’in “Lay La Lay Lalay” şarkısı arkada çalıyormuş gibi hissetmeye tamam diyorsanız, bu dizi size göre. Aman canım neymiş öyle iç dağlayan Euphoria falan? Biraz da gülelim, değil mi ama?
Okuma önerisi – Sevgi dolu kuir temsilleri, umut veren gençlik hikayeleri: Heartstopper dizi incelemesi
Dizinin birinci sezonunun finalinde sevgili olan Nick ve Charlie’yi, bu sezonda birtakım mücadeleler bekliyor. Ancak hiçbiri kafanızı duvara vurma isteği uyandıracak gibi değil. Dizi başta ruh sağlığı olmak üzere ciddi meselelere değiniyor, aseksüel kavramını irdeliyor, trans temsilini öne çıkarıyor. Homofobik kişilere, “Sen bir dur bakayım” diyor. Birinci sezonda yavaş adımlar atan genç oyuncular Kit Connor ve Joe Locke’un artık çok daha rahat bir enerjileri var. İkili birlikte kamera karşısına geçmeye alışkın bir tavır çiziyor. İkna edici bir performans sergilediklerini söylemek de mümkün.
Özellikle Kit Connor’ın, geleceğin Will Poulter’ı olma ihtimali hayli yüksek. Birkaç doğru tercihten sonra neden olmasın?
Sonsuz bir yaz hayal edelim
Nick ise bu sezonda kafası karışıkları oynuyor. Okuldakilere biseksüel olduğunu söylemek için doğru an yakalamaya çalışan Nick, sezon finaline birkaç bölüm kala herkese açılıyor. Biseksüel görünürlüğünü ekrana başarılı bir şekilde yansıtan bir dizi şaka mı? Asla değil. Nick ve Charlie için her şey sorunsuz akmıyor. Ancak ikili, birbirlerine güvenmeyi ve iletişim kurmayı beceriyor. Aşılamayacak sorun yoktur ne de olsa, değil mi? Değil mi? Öte yandan Tao ve Elle, bu sezonun öne çıkan yıldızları. Alice Oseman’ın her karaktere hayatını yaşama ve kendini keşfetme özgürlüğü sağlamasına bir alkış. Bu ikiliyi, gelecek sezonda hayati zorluklar beklediğini bilmek uykularımı kaçırsa da o zamana kadar hiç bitmeyecek bir yaz etkisi yaratan aşklarına selam duruyorum. Sezonun kuşkusuz sürprizi, Isaac’in aseksüel olabileceğine yönelik ihtimaller terazisi. Dengede durmakta zorlanan Isaac’in yolunu bulma çabası kalbinizi ısıtıp mideyi kelebek istilasına sürüklüyor.
Oseman, her karakteri görünür kılıyor; Darcy’nin aile hayatına dair sırlar ortaya çıkıyor, Tara’nın karakter gelişimi için yeni kapılar aralıyor. Heartstopper’ı izlerken kötü hissetmeniz neredeyse imkansız. Bu dizide mutsuzluğa, gözyaşına, ayrılık şarkılarına yer yok. Homofobikliğe karşı ayakta durmaya, mücadele etmeye, hak aramaya, sormaya, affedilmemesi gerekeni affetmemeye odalar dolusu oteller açılıyor. Alice Oseman, ince bir çizgide yürümeyi ihmal etmiyor, karakterler anlayış ve nezaket ölçüsünü asla yitirmiyor. Bu noktada bir eleştiri yönlendirmem illa şartsa – ki değil – ama şartsa, diziyi yer yer gerçeklikten uzak bulduğumu söylemem lazım. LGBTİ+ temsili konusunda Glee hâlâ kalbimde özel bir yer tutuyor.
Ey, Hollywood!
Nick’in açılma hikayesi, sezonun esas teması olsa bile Charlie’nin ruh sağlığını tehdit eden problemler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Fakat Alice Oseman, bu konuyu pek deşmiyor. Seyirci Charlie’den kısa bir an ödünç alıyor, sonra her şey yine güllük gülistanlık. Zaman zaman fazla iyimser ve pozitif bir dünyanın içine hapsolmuş gibi hissetsem de Alice Oseman’ın LGBTİ+’lar için güvenli bir alan yaratma ihtiyacı çok açık. LGBTİ+’ların içinde yaşadığı gerçeklik acı verici ve can yakan bir boyutta, Heartstopper ise sığınacak bir omuz. Hak edilmiş insan hakkını gerçekliğin soğuk ve katı dünyasından çıkarıp kurguya döken Oseman’ı daha çok övmek lazım. Hollywood, ana akım beyazperdeye aktarmakta zorlandığı LGBTİ+ hikayelerini küf tutan sandıklardan çıkarırsa hayat daha güzel bir yer olabilir.
*Sevgili Gülben Ergen’in muazzam şarkısı Lay la lay lalay’ın sözleri mutluluğumu referans etmek için kullanılmıştır. Şarkının tüm hakları Ergen’e aittir (E, tabii).