İş, aş, emek: Hollywood düşük maaşa karşı grevde ahali!

Ay, çabuk koşun grev var! Türkiye’deki herkesin varı yoğu seçim olmuşken ABD’de bir hak mücadelesi var ki sormayın. Amerika Yazarlar Sendikası, 15 yıl sonra ilk kez greve gitti. 11 binden fazla sendika üyesi yazar, işi bıraktı ve birçok yapım kesintiye uğradı. O çok sevdiğiniz diziler, filmler ve programların yayımlanması uzun zaman alabilir. Kızılcık Şerbeti bir hafta yayımlanmadı ve bazılarımızı stresten kaşıntı tuttu hatırlar mısınız? Fakat daha da önemlisi, yazarların bu hamlesinin kısa süreli sözleşme ve düşük maaş gibi sistematikleşmiş sorunları gündeme getirmesi. Emek ve ekmek diyoruz, kime diyoruz? Solcu bıyıklarınızı tıraş edin, en iyi spor ayakkabılarınızı giyin ve Hollywood Bulvarı’nda buluşalım.

Bugün size çok önemli bir konudan bahsetmek için buradayım. Seçim arifesinde ne kadar ilginizi çeker bilmiyorum ancak Amerika Yazarlar Sendikası üyelerinden oluşan yaklaşık 11 bin yazar şu sıralarda grev peşinde. Tıpkı AFP çalışanları gibi. Sendikanın, prodüksiyon şirketlerine döktüğü diller işe yaramadı ve çok sayıda yazar/senarist greve gitti. Universal, Paramount, Netflix, Amazon ve Apple çalışanları da grevin bir parçası. Mesele yalnızca düşük maaş ve kötü çalışma koşulları da değil. Sendika, Hollywood’un iki yüzlülüğüne de vurgu yapıyor. Zira stüdyolar yazarlığı, tam zamanlı ve sigortalı bir iş olmaktan öte; bağımsız (freelance) çalışmaya indirgeyen bir yaklaşım sergiliyor. Yazarlık, bir meslek değil; bir hobi olarak görülüyor. Kreatif olmak ve daha da önemlisi kreatif kalabilmek için gerekli koşulların sağlanmadığı bir sektörde milyon dolarlık hikaye yazmanın bir karşılığı da olmasın mı? Pardon, aradığınız itaatkara ulaşılamıyor.

Bu, sendikanın ilk toplu grevi olmadığı gibi yüksek bir ihtimalle son adımı da olmayacak. Bu gözler, Kasım 2007’de başlayan ve 100 gün süren bir greve tanıklık etti. Aralarında Saturday Night Live, Jimmy Kimmel Live! ve The Late Show with Stephen Colbert gibi yapımların da olduğu çok sayıda şov grevden etkilendiği için tekrar bölüm yayımlamaya karar verdi. 2007’deki malum grevde de Los Angeles ekonomisi 2,1 milyar dolar zarara uğramıştı. Bu seferki grevin daha uzun sürebileceğine yönelik ciddi bir varsayım olduğunu da söylemek lazım. Yazarların pek çoğu yalnızca yazarak hayatta kalamayacakları için kısıtlı iş imkanlarına karşı farklı sektörlere yönelmek zorunda. Üstelik bu problem, yıllardır var. Nasıl olmasın?

Ekonomiyi kim düzeltecek?

Geleneksel ve dijital yayıncılık arasındaki ipler bu kadar gerilmiş; özellikle seyirci kitlesi kablo yayıncılıktan giderek uzaklaşmışken yazarlar da ne yapacağını şaşırdı. Üç kuruşa çalışmak da neyin nesi canım? Az maaşa çok iş talep eden iş verenin dünyanın her yerinde değişmez bir kapasiteye sahip olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Disney, bu süreçte 7 binden fazla çalışanı işten çıkardı, Discovery istediği başarıyı sağlayamadı. Bu gerçekleri ya da pandemiden sonra artan enflasyonu göz ardı etmek doğru olmaz.

Fakat, yazarların yaşadığı problemin çözümü yalnızca ekonomiyi düzeltmekten geçmeyecek. Tıpkı pek çok problemin çözümünün, ekonomiyi iyileştirmekten geçmediği gibi. Altılı Masa, huhu, orada mısınız?

Neredesin aşkım? Buradayım aşkım!

Problem, bu sorunları sadece ABD’de çalışan yazarların değil; bu mesleği dünyanın farklı yerlerinde yapmaya çalışan tüm yazarların yaşaması. Az maaş, çok işten oluşan çalışma politikası; olumsuz çalışma şartları; incinme, takdirden yoksun bırakma, artan baskı ve nihayetinde mesleksiz kalmaya yol açan uzun soluklu bir yol yazarlık. Üstelik çileli de bir yol.

Türkiye’de çok daha sert ve acımasız bir sektöre dönüşebiliyor. Mesleği tam zamanlı olmaktan çıkarıp freelance sürdürmeye itme, sigorta güvencesi olmadan ”gönüllülük” çatısı altında çalıştırma, aman canım daha neler neler. Hem yazarlık da ne? Para kazandırıyor mu? Fatura ödüyor mu? Karın doyuruyor mu? Teyzenizin görümcesinin oğlu endüstri mühendisi değil miydi?

Ama biliyor musunuz, Rober Hatemo’nun da dediği gibi bizden çok var. Her yerdeyiz, her sesteyiz. Kızılcık Şerbeti’nin diyaloglarında, bir gazete manşetinde, bankanızın gönderdiği kısa mesajda, L’Oréal reklamının sloganında, burada. Seninleyiz, sizlerleyiz sevgili halkım.

Seviyorum merkez

Şanslı olan birkaçımız, bu mesleği tam zamanlı sürdürebiliyor ya da zamanın içinde kayboluyor. Problem öyle say say da bitmiyor. Enflasyon karşısında eriyen maaşı elinde tutamamak da değil yalnızca. Kreatif iş üreten insanların, kreatif konforunun sağlanması gerekiyor. Beyin gücü, işveren istediği için birden devreye girmiyor. Hayal gücü zaten öyle doğuştan gelen bir şey değil.

Sürdürülebilir bir kariyer olmaktan çok uzak bu yola neden girdik? Greve çıkan yazarların sebebi neyse, bizimki de o. Çünkü seviyoruz. Zenginlik vaat etmeyen bu işi, sevdiğimiz için yapıyoruz. Bazılarımız sosyal medyada görünür olmak ve bizi anlamsız yorumlarıyla Twitter’da boğmak için de yapıyor tabii ama o dedikoduyu sonra konuşuruz. Ancak özlük hakkı, her gün ve her saat konuşulabilir. Unutmayın, yazının başında solcu bıyıklarımızı tıraşlayıp masaya öyle oturduk. Greve çıkan yazarlardan birinin ‘‘Deneyim ve bilgi birikimim ne kadar artarsa, maaşım o kadar düşüyor ya da aynı kalıyor’’ demesi bile, o bıyığı tıraş etmek için yeterli.

Çok eski bir arkadaşım, eski bir zamanda ‘‘insanların yazı yazarak, sevdikleri işi yaparak para kazanabilecekleri’’ bir yerin hayalini kurardı. Neresi orası, merak ediyorum. Mümkün mü? Sanmıyorum. Özellikle Türkiye gibi yoksulluk sınırının 33 bine yükseldiği bir ülkede olası mı? ABD’de başlayan grevin ne kadar süreceği muamma. Bir önceki grevin 100 gün sürdüğünü düşünürsek, yazarlar bir mevsim çalışmayacak demek. İş, aş, emek demek. Kreatif zekanın solması demek. Nitelikli insan gücünün, daha az nitelik gerektiren işlere heba olması demek.

ABD’deki yazarların özlük hakları için mücadele etme konusundaki kararlılıklarına bir alkış. Başka bir evrende, en güzel halimizle, belki bir gün bizde.