
Bir dilek tut, söyle olsun: Aldım-kabul ettim-oldu, 777 ve evrene saçtığımız manifestler
Krizler çağının orta yerinde, türlü umutsuzluklar etrafı sarmışken pozitif kalabilmek zor gibi gözükse de evrene yolladığımız bu dilekler bizi ayakta tutuyor işte. Tamam ayakta tutuyor demeyelim de gücümüze güç katıyor, en olmadı hepimizi birer sevgi pıtırcığına dönüştürüp modumuzu yükseltiyor. Neticede azıcık umut hepimizin ekmeği… İnanan inanmayan herkesi peşine takan, günlük hayattaki sıradan meselelerden seçim kampanyalarına kadar uzanan, TikTok’taki uzmanları(!) ışık hızıyla artan tüm bu manifest, kuantum sıçraması, dileğin olmuş gibi yaşa bağlamları bizi sayılara, kelimelere ve hayallerin gücüne sıkı sıkıya bağlamışken arada kafamız da karışıyor tabii. Elinizde dileğinizle öylece kaldıysanız, evrene hangi mesajı nasıl vereceğinizi şaşırmışsanız doğru yerdesiniz: Bu yazımızda size de yol gösterici olması açısından manifestin her bir detayına dadandık.
Sözlükte “manifest” eyleminin tam anlamı, “Göstererek veya sergileyerek belirgin veya kesin hale getirmek,” şeklinde yazılmış. Yani, bir dileğimizi görsel olarak zihnimizde canlandırarak ve onu materyalleştirerek hayatımıza gelmesini kesinleştiriyoruz. Hatta bunu bilerek hareket etmeli ve zaten buna sahip olduğumuzun huzurunu yaşamalıyız. Abraham Hicks bunu “state of being” dediği olma ve anda kalma enerjisiyle çekim yasasını kullanabildiğimizi söylüyor. İmajları kullanma yani görsel olarak dileklerimizi görebilmemiz de onları hayatımıza çekme konusunda oldukça başarılı olduğu söyleniyor. Mesela bu kapsamda “Vision board” denilen isteklerinizi temsil eden fotoğrafların ya da materyallerin konulduğu bir panoyu ev içerisinde sık görebileceğiniz bir yere yerleştirebilirsiniz. Çıktı alıp kesip yapıştırmaya üşeniyorum diyorsanız da bilgisayar ekranınıza bir kolaj hazırlayabilir ya da direkt olarak Pinterest’te kendinize bir pano yaratabilirsiniz. Tabii ki, manifest koçlarının da dediği gibi, bu imajlara bakarken odaklanacağınız şey onlara zaten sahip olduğunuz ve bu sahip olmanın sizde uyandırdığı iyi duygular olmalıdır.
Manifest ve evrenden bekleme olayının 2006 yılında The Secret kitabıyla patlama noktasına ulaştığı söylenebilir. Fakat, varsayım yasası tekniğini öne sürmüş Neville Goddard’ın şu an kullanılan pek çok çekim yasası tekniğinin kurucusudur. 17 yaşındayken New York’a göçen ve dansçılık yapan Goddard, 26 yaşına geldiğinde Etiyopyalı bir Yahudi din insanından “Kaballah” adında ezoterik ve mistik öğretileri öğrenmeye başlıyor. Varsayım yasasını da yine Abdullah’ın öğretileriyle şekillendiriyor. Bir ses kaydında bu varsayım yasasıyla ilk defa nasıl karşılaştığını anlatıyor. Kısaca şöyle özet geçebilirim: 1933 yılında, tüm Amerika’nın yoksulluk çektiği bir dönemde New York’ta yaşayan Neville Goddard, memleketi olan Barbados’a gitmek ister. Fakat bu onun için imkânsızdır. Mentoru Abdullah’a bundan bahseder ve Abdullah, “Zaten oradasın. Yolda yürürken Barbados’ta olduğuna emin ol. Çünkü oradasın,” der. Neville bu öğretiyi dikkate almaya çalışır fakat bir türlü tam olarak Barbados’ta olduğuna ikna olamaz. Abdullah’a tekrar danışmaya karar verir ve evine gider. Abdullah kapıyı açtığında durumu anlar. Neville’e,” Sen şu an Barbados’tasın,” der ve kapıyı yüzüne kapatır. Sonrasında Neville ailesinden bir mektup alır ve içinde Noel zamanı Barbados’a gelebilmesi için bir bilet vardır. Varsayımın insanın zihnini olacak şeye hayal kurma yöntemiyle gebe bırakması olduğunu söyler Abdullah. Bir kere hayal kurduysan yani gebe kaldıysan geri dönüşü yoktur, biliyorsun ki eninde sonunda hayaline kavuşacaksın. Başka bir ihtimali yoktur bunun. İnsan zihninin ilahi bir gücü olduğunu da ekler.
Neville’in öğretisi kutsal kitaplarla ve Tanrı inancıyla iç içeyken kuantum sıçramasının çıkış kaynağı biraz daha bilimsel denilebilir. Burt Goldman’ın ileri sürdüğü metot, fizikçilerin ortaya attığı paralel evrenler ve başka enerjiler var teorileriyle ilgili. Goldman’a göre pek çok farklı gerçeklik ve enerji alanı mevcut. Zaman ve mekan kavramının soyutlaştığı bu teoride, yine imajinasyon yeteneğinizi kullanarak isteklerinize sahip olduğunuz ideal dünyanıza yani başka bir paralel gerçekliğinize geçiş yaptığınızı düşünüyorsunuz. Bu sıçrama ise yine vücudunuzu ve zihninizi meditatif bir noktaya çekerek ve sonrasında başka bir evrene geçtiğinizi düşünerek gerçekleşiyormuş. Tabii daha detaylı bilgileri aşağıda linklerini bırakacağım sayfa ve videolardan da öğrenebilirsiniz.
Son olarak melek sayılarına da değinmemiz gerek. Sayılarla aslında daha spiritüel bir bağ kurduğumuz bir alana geçiş yapıyoruz. Numerolojide her bir sayının bir anlamı ve enerjisi vardır. Belirli bir sayı sekansıyla sürekli karşılaşma, evrenden sorunuza cevap ya da yol gösterme istediğinizde karşınıza sürekli çıkan sayılar size evrenden bir mesaj olarak geldiğine inanılıyor. Bu “synchronicity” yani eşzamanlılık ilkesi olarak görülüyor. Yani yüksek bir benliğin sorularınıza ya da dileklerinize cevap verdiği anlamına geliyor. Ve iletişimini de her birinin ayrı enerjisinin olduğuna inanılan sayılar üstünden yapılıyor. En ünlü olan 7 sayısını ele alalım. Yan yana üç tane 7 gelirse şöyle bir anlam çıkabiliyor: “Bu sayı dizisi, gelecekle ilgili korkularınızdan kurtulma zamanının geldiği anlamına gelebilir. Her şey içgüdülerinizi dinlemek, evrene güvenmek ve belki de maneviyatınıza dokunmakla ilgilidir. Yedi sayısı numerolojide şanslıdır, bu nedenle iyi bir servet size doğru geliyor olabilir.” Bunun gibi pek çok kombinasyonun sorduğunuz soruya ya da içinde olduğunuz duruma göre anlamları değişerek farklı yollara işaret edebilir.
Tüm bu yöntemlerin aslında insanları pozitif düşünmeye ve akışta kalarak yaşadıkları andan keyif almalarına hizmet ettiğini anlayabiliyoruz. Manifeste tamamen inanıp inanmamak size kalmış tabii ki. Fakat ‘‘hayırlısı olsun’’ minvalindeki en sıradan dileğin bile aslında aynı kapıya çıktığını da görebiliyoruz. İnsan öyle bir varlık ki bazen sadece geçmişe ya da geleceğe takılarak ömrünü geçirebilir ya da kötü düşünmekten kafasını kaldıramayabilir. Maalesef dünyada ne kadar zamanımız kaldığını bilmiyoruz ve neden bu kalan belirsiz günlerimizi negatif çukurunda geçirmek isteyelim ki? Ne demiştik, azıcık umut hepimizin ekmeği şu çağda…