
Belgesellerden biyografik filmlere: Marilyn Monroe’nun hiçbir zaman her şeyini bilemeyeceğimiz hayatı
Model, oyuncu, sinema yıldızı, popüler kültür figürü ve hepsinden önemlisi gerçek bir ikon. Marilyn Monroe’yu anlatırken kullandığımız tanımlardan yalnızca bazıları bunlar. 1950 ve 60’lı yılları düşünürken adını anmadan geçmenin imkansız olduğu bir yıldız var karşımızda.
Marilyn Monroe’nun bir model olarak başladığı kariyeri, 1940’ların ortalarında 20th Century Fox ile anlaşma imzaladıktan sonra birçok film, ödülle devam ederken o, tüm bunlara ek olarak bir ilham kaynağı olmayı da başardı. Şimdi dönüp baktığımızda ona biçilen bu ilham periliğinin çok da “doğru” bir yerden olmadığını görüyoruz. “İdeal kadın” rolü biçilmişti mesela, erkek egemen Hollywood dünyası onu bir seks sembolü olarak konumlandırmıştı. Erkeklerin arzu nesnesi, kadınların da “benzemesi gereken” kadın olmuştu. Neticede o bir “sarışın bomba”ydı, güzelliği ve oynadığı roller onu erkeklerin fantezi nesnesi şeklinde konumlandırıyordu.
Bugün bazı coğrafyalarda, bazı konular üzerine çok sular akmış olsa da (darısı başımıza ve büyük bir ‘‘iyi ki’’ parantezi) Marilyn’nin yıldız olduğu o yıllarda kadınlara biçilen bu rollere edilen isyan o kadar da yüksek sesli değildi. Yıldızların bu kadar ulaşılabilir olmadığı, Instagram’ın henüz dutluk olduğu yıllar… Marilyn Monroe bir yıldızdı. Parlıyordu ama bir başka türlü parlıyordu sanki. Ona biçilen rollerin, güzelliği ve bedeni üzerinden sömürülmesinin yanı sıra bir başka Marilyn daha vardı. En büyük hayallerinin açıklanamayacak kadar özel; en büyük kabusunun ise hidrojen bombası olduğunu açıklayan, başkana şarkılar söyleyen, FBI’ın radarına giren bir Marilyn…
Marilyn Monroe’nun mirası bugün hâlâ filmleriyle, fotoğraflarıyla ve bu parıltılı dünyaya bıraktığı yıldız tozuyla yaşıyor. Bir yıldızın merak edilen hayatının tüm unsurları vardı ne de olsa onda. Sorunlu bir aile, zorlu çocukluk yılları, bir anda parlaması, kariyeri, ona biçilen rollerin arkasındaki gerçek kendisi, aşkları ve elbette erken ölümü.
Marilyn Monroe’nun 36 yaşında aşırı dozda uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı 1962 yılında. Bu ölümün “olası bir intihar” olduğuna hükmedildi. Marilyn’in ölümü ve beraberinde getirdiği spekülasyonlar da bugün ona duyulan ilginin tazeliğini korumasının bir başka nedeni tabii.
Sevilen birine veda etmek her zaman zor ancak işin içine sırlar ve gizemli olayların karıştığı bir kayıp çok daha zorlaştırıyor işleri. Bugüne dek 300’den fazla kitap, biyografi, film ve üniversite tezine konu olmuş Marilyn’in hayatı. (Tabii insan merak etmeden de duramıyor, istisnaları dışında herbiri birbirinin benzeri olan bu kadar yapıma gerek var mıydı?)
Yakın zamanda yeni bir Netflix yapımıyla bir kere daha Marilyn Monroe’nun hayatına konuk olacağız ve hayatını kaybettiği o gizemli gecenin detaylarını öğreneceğiz. Ölümünden tam 60 yıl sonra yayınlanacak “The Mystery of Marilyn Monroe: The Unheard Tapes” isimli belgesel, ‘‘ölenin arkasından konuşulmaz” mitini bir kere daha yıkıp geçmeyi planlıyor. “The Mystery of Marilyn Monroe: The Unheard Tapes”, Marilyn Monroe’nun acaba ölüm nedeni bir cinayet miydi sorusu üzerinden kurgulanıyor. Emma Cooper’ın yönettiği, “Tiger King”in yaratıcısı Chris Smith baş yapımcı olarak görev aldığı belgeselde, Monroe’nun yakın çevresiyle yapılan röportajlara yer verilecek. Fragmanda da duyduğumuz üzere, belgeselin resmi sloganı, ‘’Yıldız ne kadar parlaksa, gerçek o kadar karanlık” şeklinde.
Netflix’in yayınladığı resmi açıklama ise belgeseli şu şekilde tanıtıyor:
“Hollywood ikonu Marilyn Monroe’nun trajik ölümü, onlarca yıldır komplolar ve söylentiler üretti. Ve tüm bunlar onun yeteneğini gölgede bıraktı. Bu belgesel, son haftalarını, günlerini ve saatlerini, onu en iyi tanıyanların daha önce duyulmamış kayıtlarıyla bir araya getirerek onun göz alıcı ve karmaşık yaşamını daha da aydınlatıyor. O kader gecesine yeni bir bakış açısı sunuyor.”
Bu belgeselin tüm boşlukları doldurup o gizemli geceyi bir güneş gibi aydınlatmasını beklemiyoruz elbette. Zaten yapımın da böyle bir iddiası yok. Öyle ki yine fragmandan duyduğumuz, “Hikayenin tüm tarafını asla anlatılamayacağını” söyleyen bir yorum da “en azından gerçekçi ve dürüst bir şey izleyeceğiz” hissi yaratmayı başarıyor. Hollywood mitleriyle süslenmemiş ve olabildiğince objektif olması bizim için yeterli. Daha önce sayısız kere, farklı şekillerde anlatılmayı denenmiş, kimi başarılı olabilmiş kimiyse “ne gerek vardı?” dedirtmiş onlarca Marilyn Monroe belgeseli var aslında. Biz de Netflix kataloğundaki yerini almak için gün sayan belgesel öncesinde, belgesellerden biyografik filmlere, Marilyn Monroe’ya odaklanan yapımlarına şöyle bir dadandık. Hepsi sevdiğimiz yapımlar değil elbette. Bazılarını “bunları izlemeseniz de olur” diyen dostça bir uyarı gibi düşünebilirsiniz.
Norma Jean & Marilyn (1996)
Marilyn Monroe, Norma Jeane Mortensen ismiyle dünyaya geliyor; bu ismini de kariyerinin başında değiştiriyor. Hatta Monroe soyadının da annesinin ailesinden geldiği biliniyor. 1996 yapımı bu televizyon filminde de Ashley Judd; Norma Jean’i, Mira Sorvino ise Marilyn Monroe‘yu canlandırıyor (Burası biraz kafa karıştırıcı zaten).
Film, Marilyn’in, Marilyn olmadığı o günlere selam gönderiyor ve Norma Jean’i (yani Marilyn’i) gençlik yıllarından, bir seks ikonuna dönüşme sürecine kadarki yaşamına odaklanıyor. Marilyn’in kariyerini yalnızca bedeni ve ilişkileri üzerinden anlatan bu filmi izlemeniz için değil, biraz öfkeli olduğumuz için listeye aldık. (Siz de öfkemize ortak olmak istiyorsanız izleyin tabii).
Love, Marilyn (2012)
Bir belgeselin (özellikle de merak ettiğimiz ve bazı gerçeklere asla ulaşamayacağımız bir ismi konu alıyorsa) elini güçlendirecek en önemli koz, daha önce “görülmemiş” birtakım bilgiler içermesidir. 2012 yapımı “Love, Marilyn” de bu vaatle çıktı gün yüzüne. Monroe’ye ait daha önce ortaya çıkmamış mektuplar, günlükler ve kişisel notlara eriştik. Belgeselin kaynak materyalleri ise Monroe’nun oyuncu koçu ve arkadaşı Lee Strasberg’in evinde bulunan iki kutu mektup, şiir ve günlük kaydıydı.
Kişisel ve özel yönü ağır basan bu belgeselin, yönetmen koltuğunda Liz Garbus oturuyor. Filme Uma Thurman, Lindsay Lohan ve Glenn Close ve Hope Davis gibi isimlerin sesleri eşlik ediyor. Bu isimler Monroe’nun kişisel notlarını, yazılarını ve mektuplarını okuyorlar. (Mektuplar, özel notlar açıklanmalı mı; Marilyn bunu ister miydi? Sorular sorular…)
My Week with Marilyn (2011)
Otobiyografik bir filmle devam edelim. “My Week with Marilyn”, Marilyn Monroe’nun İngiltere’de geçirdiği bir haftayı, aynı sette çalıştığı asistan Colin Clark’ın gözünden anlatıyor. Bizi 1956 yılına götüren filmde; Monroe’nun kocası, oyun yazarı Arthur Miller Paris’teyken, Marilyn ve Colin’in beraber geçirdiği o bir haftaya konuk oluyoruz.
Filmde, Marilyn Monroe rolünde Michelle Williams’ı izliyoruz. Eddie Redmayne ise Colin Clark olarak karşımızda. Hatırlatalım, bu rol Williams’a, Altın Küre En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı kazandırmıştı. Bu filmin listemizde olma nedenlerinin başında da Michelle Williams’ın etkileyici performansının büyük bir etkisi olduğunu da ekleyelim.
Marilyn Monroe: Auction of a Lifetime (2017)
Takvimler 2016 yılını gösterirken Los Angeles, o zamana kadar eşi benzeri görülmemiş bir müzayedeye ev sahipliği yapıyor. Bu eşsizliğin nedeni müzayede satışa çıkarılan eşyaların Marilyn Monroe’ye ait olması.
Ünlü yıldızın sahip olduğu en nadir, en değerli eşyalar, hepimizin hafızalarına kazınmış elbiseleri ve özel mektuplarının her aldığı bu dünya çapında büyük bir ilgi görüyor tabii. 47 dakikalık “Marilyn Monroe: Auction of a Lifetime” da Marilyn Monroe’nun hayatını, müzayedeye çıkarılan kişisel eşyaları aracılığıyla anlatıyor.