Merve Engin ve Dadans’ın ortak yapımı Ben Ettim Sen Etme ile ilgili dadanmacı hisler içerisindeyiz

Aşırı sosyal olması gereken bir cuma akşamı, Ben Ettim Sen Etme oyununu yalnız izliyor olmak çok koydu bana. Durumun yarattığı arabesk hissiyattan öte “ahaha gördün mü, aynı sen” diye dürtükleyeceğim arkadaşlarımın yanımda olmaması içimi burktu. (Ve arkadan bağlama sesleri yükselir…) Klişe bir tabir olacak ama Ben Ettim Sen Etme’nin anlattığı durumların pek çoğunda “kendimi gördüm”. Ve ukalalık ya da benmerkezcilik gibi algılanmasın ama bu kadar “kendimi gördüğüm” bir oyun daha izlediğimi hiç hatırlamıyorum.

İşin komiği, kendimi pek de öyle zevk alacağım, koltuklarımı kabartacak bir şekilde de görmedim Ben Ettim Sen Etme’de… Benim (ve sevdiceklerimin) en zırıl zırıl olduğu anlardaki saçmalamalarını gördüm. Bir tür dertleşme, ortak hisleri paylaşma anı gibiydi. Ve bunun güzel yanı ise, ekiptekiler bunları o kadar doğal bir üslupla sahneye koyuyor ki seyirciyle “sana değil, seninle gülüyoruz” (!) samimiyeti üzerinden bir bağ kuruyorlar hemencecik. O zaman zaten üçünü de alıp oyundan sonra kadın kadına rakı içmeye götürmek istiyorsunuz.

Lafı daha fazla dolandırmadan esas konuya girelim: Ben Ettim Sen Etme, bu coğrafyada tiyatroya gönül bağlayanların yakından tanıdığı Merve Engin’in yazdığı ve yine bu coğrafyanın en özgün sanat ekibi Dadans’tan Hazal Kızıltoprak ve Dila Yumurtacı ile birlikte sahnelediği 1 saat 10 dakikalık bir oyun. (1 saat 10 dakika oluşu aklımdan hiç çıkmayacak çünkü ilk defa bu kadar çabuk geçen bir “1 saat 10 dakika” yaşıyorum. Güzel şeyler çabuk biter hesabı…)

Oyuna doğru yola çıkmadan evvel, oyunun konusuna göz attım tabii ki ama gizemini yitirmesin diye çok da abartmadan, hakikaten de “şöyle bi’ göz atma” tabirinin hakkını vererek. Yani az buçuk anladığıma göre “intikam” durumlarıyla ilgili bir oyundu… Sinsice ellerimi ovuşturdum: ayıptır söylemesi, bayılırım intikam hikayelerine! Şak diye cevabı oturtan (biraz argo oldu pardon), yüreğimizin yağlarını eriten, tüm haksızlıkları yerle bir eden intikam sahneleri kadar sevdiğim bir şey yok! (Sırf bu yüzden, Chan-Wook’un mide sıkıştıran intikam üçlemesini -bir filmde birbirlerinin organlarını yiyorlardı ya!- ve Türkan Şoray’ın kendisiyle dalga geçenleri filmin sonunda yere yapıştırdığı Ateş Parçası’nı defalarca kez izlemişliğim vardır.)

Kadınların elinden çıkma nefisli bir intikam hikayesi izleyeceğim diye yerime oturup kendim ve benim gibilerin nefisli bir parodosini izleyince hayal kırıklığı yaşadığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersine oyun baştan sona son derece teselli vericiydi: Oh be yere düşerken bile yalnız değiliz! Bu durumla ilgili vaktiyle bir arkadaşıma şöyle demiştim: “Ben böyle üzülüyorum da benimle aynı şeylerden üzülen 4325498 tane insanın daha olduğunu düşününce bir rahatlama geliyor.” O da durur mu, yapıştırıverdi cevabı: “70 milyonun Şebnem Ferah dinlemesinin bir sebebi var: herkes aynı şeyleri hissediyor çünkü.”

1653887_658324830880595_1228752193_n

Ben Ettim Sen Etme, giriş gelişme ve sonuç üzerinden anlatabileceğimiz, üzerine uzun uzun karakter analizleri yapabileceğimiz (!) bir oyun olmadığından, detaylı anlatımlara girmeden bana çağrıştırdıkları üzerinden özetlemeye çalışıyorum. (Fark etmişsinizdir zaten.) Kırık kalplerimizin “her şeyin bir bedeli olmalı” düsturuyla intikam hırsına kapıldığı anları ve bu anların bünyede yarattığı yakıcı hislerin bize yaptırdıklarını izliyoruz oyunda. Tabii ki “bu tür yakıcı hislerin bize yaptırdıkları” deyince Kill Bill’dekine benzer (ki aslında tam da öyle şeyler yapmak lazım ya o tür anlarda, neyse) sahneler aklınızda canlanmasın: bol hashtag’li Instagram karelerine sığan, gündelik hayatımıza birkaç dakikada bir düşüveren cinsten hikayeler bunlar. Bu hikayelerin absürtlüğü kadar, erkek egemen söylemi birkaç figürle alaşağı etmesi de oyunu son derece keyifli kılıyor. (Bunlar hakkında çok şey söylenir hatta tez bile yazılır, öyle diyeyim.) Yine de, Bize kendi saçmalamalarımız üzerinden ayna tutan (bu da klişe bir tabirdir) oyun “ben ettim sen etme” dese de o fotoğraf çekilecek, o hashtag konulacak değil mi? (Hiçbir şey anlamamış…)

Benim gibi bıraksalar 1 ay evden çıkmayacak kadar pestil yapılı insanlar için yüksek enerjili birileriyle karşılaşmak gerçekten şok edici. Bu öyle pozitif anlamda bir şok; “Vay be” dedirten cinsten… Ben Ettim Sen Etme ekibi de hayatımda karşılaştığım en yüksek enerjili kadınlar listesinde üst basamaklara yerleşti. (Evet, var böyle bir liste.) Onların enerjisi de size geçince coşuyorsunuz, hikayeye dalıp siz de bir şeyler anlatmak istiyorsunuz. Yazının başından beri tekrarlayıp duyduğum “dertleşme”, “paylaşma” durumlarını yaratan da onların bu enerjisi zaten.

1623781_658324844213927_2087726597_n

Biraz daha “enerji” demeye devam edersem bizi irrasyonel alemlere doğru götüreceğinden korktuğum şu yazıyı, bir ara mutlaka denk getirip Ben Ettim Sen Etme’yi izlemeye gidin diyerek bitiriyorum. Oyunun şimdilik en yakın tarihi 22 Şubat Cumartesi. Yeri de Moda Sahnesi…

Bu arada, Merve Engin’in 11 ayrı karakteri canlandırdığı (bu artık “yüksek enerji” ötesi bir şey) Kıyıya Oturmanın Böylesi oyunu da devam ediyor bir taraftan. 15 Şubat’ta Şermola Performans’ta izleyebilirsiniz. Bu üç kadına yakın zamanda yeniden dadanacağımıza dair bir his var içimde ama neyse…

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et