
Milyarderlerin uzayı vs. biz fanilerin dünyası
Dünyanın sonunun gelmesi distopik filmlerin teması olmaktan çıkalı aslında epey zaman oldu. Ancak geride bıraktığımız son on yıl, yeni yıla girmeden önce haber kanallarının yaptığı özet videolarına benziyor: Hızlı hızlı değişen sahnelerde sadece acı var. Savaşlar, mülteci krizleri, yoksulluk ve iklim değişikliği… İlk üçü nispeten tanıdık sorunlar. İnsanlık var olduğundan beri gittiğimiz her yere götürdüğümüz felaketler. Tanıdık oldukları için kabuk bağladığımız, gözümüzü çok da korkutmayan sorunlar. Ama ya iklim değişikliği?
Kolaj: Melis Gökçen
Dünyanın her yerinde rekor sıcaklıklar kaydediliyor. Her yıl bir önceki yılın rekorunu kırıyor. Dünya kelimenin gerçek anlamıyla tütüyor. İnsanlık, yıllardır sesini duyurmaya çalışan bilim insanlarını ve çevre aktivistlerini elitist olmakla suçlayıp yok saymasaydı şimdi bu hiç tanıdık olmayan “düşman” insanlığı belki de böylesine gafil avlamayacaktı. Ancak gezegenimiz artık kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde yorgun, bitkin, bitik.
Marx, “Katı olan her şey buharlaşıyor,” derken eriyen buzulları ya da kül olup gökyüzüne karışan ormanları kastetmiyordu tabii ama aslında bundan çok da uzak değildi işaret etmeye çalıştığı şey: Kapitalizmle gelen üretim biçimi tutunacak hiçbir şey bırakmayacak şekilde her şeyi elimizden alacaktı. Cümlesinin devamını da hatırlayalım: “Kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar yaşamın gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor. Modern burjuva toplumu, böylesine kudretli üretim ve mübadele araçlarını bir araya getirmiş olan bu toplum, yer altı güçlerini kontrol edemez bir büyücüye benziyor.” Marx 19. yüzyılda bu cümleyi kurarken, yer altı güçleri -veya biz şu an gezegenin güçleri diyelim buna- şimdiye kıyasla çok daha kontrol altındaydı aslında.
Ve her şey kontrol altındayken delilik de tüm çıplaklığıyla ve aniden gün yüzüne çıkmıyor elbette. Oysa felaket kapıya dayandığında işler çok daha çabuk çığrından çıkıyor. Filmlerde de böyledir, her şey normalken tamamen normal davranan insanlar, yaşanan bir felaketle bambaşka bir şeye dönüşürler. Apocalypse (kıyamet) kelimesinin Antik Yunancada “ortaya çıkarmak” anlamına gelmesinin bir nedeni vardı belki de… Bir musibet insanların içinden çok tuhaf, beklenmedik şeyler çıkarabilecek güce sahiptir. Peki ya yok olan bir gezegen nelere kadirdir dersiniz?
“Gezegenimiz batmakta olan bir gemiyse, bu gemiyi ilk kim terk edecek?” sorusunun cevabını hepimiz biliyoruz aslında. Elon Musk, Jeff Bezos, Richard Branson ve uzay fantezisine sahip daha niceleri… Bu sayılan isimlere ve kaçış planlarına bakılırsa her şey gibi dünyanın yok oluşunun da sınıfsal olduğunu görüyoruz.
Biz de dünya yok olurken uzaya gitmenin yolunu arayan zenginleri biraz daha yakından inceleyelim istedik. Spoiler verecek olursak… Kapitalizm gezegenin sonunu getirirken bir kısım zengin hükümdarlığını sürdürmek için başka gezegenlere gözünü dikmiş durumda.
Uzay sevdalısı zenginler çok pornografik görüntüler sergiliyor. Kovboy şapkasıyla basın açıklaması yapan, muhteşem uzay serüveni için tuvalet molasına bile çıkmaya izin vermediği Amazon çalışanlarına teşekkür eden Jeff Bezos, “Benim olacak Fıstık, bineceğim üstüne, vuracağım kırbacı!” diyen karikatürize zenginden ne kadar farklıydı sizce?
Bezos uzay sevdasını “Dünya’daki sorunları çözecek bir girişim” olarak tanımlıyor. Kendisiyle Musk arasında büyük benzerlikler olsa da onun Musk gibi Mars’ı kolonileştirmeye odaklanmadığını, asıl amacının “dünyayı kurtarmak” olduğunu söylüyor. Nasıl mı? Dünya’daki ağır sanayi fabrikalarını uzaya kurarak. Böylece Dünya sadece yerleşim ve hafif endüstriler için kullanılacak. “Dünyayı korumalıyız ve bunun tek yolu uzaya gitmek. Kimse geriye giden bir dünyada yaşamak istemez. Kimse nüfus artışının, enerji kullanımının sınırlandırıldığı bir dünyada yaşamak istemez. … Kişi başına daha fazla enerji tüketme hakkına sahip olmayı sürdürmek istiyoruz hepimiz.”
İnsanlık yüzyıllardır uzaya bakıp ne acayip hayaller kurmuş, düşünsenize… Takımyıldızları merak etmiş, galaksileri merak etmiş, bu merak sayesinde bilimsel bir sürü ilerleme sağlanmış. Yalnızca bilim değil, sanat da uzayı hep merak etmiş. Onun için şiirler yazılmış, resimler yapılmış. Yalnızca bilim ve sanat da değil üstelik, sıradan insanlar da ondan büyülenmiş. Üzerimizde yükselen gökkubbeye bakıp hayal kurmamış tek bir insan olabilir mi? Bezos mu? O da uzaya organize sanayii bölgesi kurmak istemiş belli ki. Olabilir…
Gelelim Elon Musk’a… Bezos’un da belirttiği gibi Musk’ın amacı biraz daha farklı. Öncelikle saplantılı olduğu bir gezegen var. Mars, ille de Mars. İkinci saplantısı ise insanlığı “çok gezegenli bir tür” hâline getirmek çünkü o da Bezos gibi dünyanın bizleri çok uzun süreler idare edemeyeceğinin farkında. Gelecek öngörülerini “Önümüzde iki yol olduğunu düşünüyorum: Birinci yıl sonsuza dek Dünya’da kalmak ve sonunda gezegenin yok oluşuna tanık olmak. Yakında bir kıyamet beklediğimden değil tabii ama tarih bu kıyametin bir gün mutlaka yaşanacağını söylüyor. İkinci yol ise çok gezegenli bir tür olmak. Umarım siz de seçmemiz gereken yolun bu olduğu konusunda benimle hemfikirsinizdir,” diyerek açıklayan Musk’ın kurucusu olduğu Space X, NASA ile ortak çalışmalar yürütüyor. Yani iş bayağı ciddi. Musk 2050 yılına dek Mars’ta bir milyon insanlık bir şehir kurmayı hedefliyor.
Mars’ta yaşama fantezisinin bütçesine bakalım bir de. “Bütçe” kelimesi birazdan yapacağımız hesaplar için çok fakir bir kelime olacak ama n’apalım… Şu anda geleneksel yöntemlerle, yani NASA’nın Ay’a insan göndermek için kullandığı yöntemlerle Mars’a birini göndermenin maliyeti kişi başı 10 milyar dolar. Musk yeniden kullanılabilir uzay gemileriyle, yörüngede doldurulabilir depolarla ve Mars’ta roket yakıtı üreterek bu maliyeti kişi başı 200 bin dolar civarına indirmeyi hedefliyor, ki bu ABD’de ortalama bir ev fiyatı. “Ne diyor ya bu?” derken böyle anlatınca ikna olmaya da başlıyor insan bir şekilde, değil mi?
Bu çılgın projelerin yapılabilir olup olmamasından öte bir soru var elbette. Dünya korkunç sorunların ortasında âdeta can çekişirken bu isimlerin uzaya harcadığı para neden dünyayı ve insanlığı kurtarmak için harcanmıyor?
Bernie Sanders “Burada, Dünya’da, gezegenin en zengin ülkesinde insanlarımız ay sonunu nasıl getireceğini bilemiyor, insanlar karnını doyurmakta, doktora gitmekte bile zorlanıyor… Ama olsun, dünyanın en zengin insanları şu an uzayda! Evet, milyarderlerden vergi almanın zamanı geldi!” diyerek milyonların duygusuna tercüman olmuştu Twitter’da.
Here on Earth, in the richest country on the planet, half our people live paycheck to paycheck, people are struggling to feed themselves, struggling to see a doctor — but hey, the richest guys in the world are off in outer space!
Yes. It's time to tax the billionaires.
— Bernie Sanders (@BernieSanders) July 11, 2021
Vergi ödeme konusu aslında uzunca bir süredir tartışma konusu ABD’de. Hatta bir kısım zengin de vergi ödeme konusunda oldukça ısrarcı. 2010 yılında Erica Payne tarafından kurulan Vatansever Milyonerler (Patriotic Millionaires), Bush’un vergi kesintilerinin kaldırılması gerektiğini ve varsılların daha fazla vergi ödediği yeni bir vergi sistemi getirilmesini savunan, yüksek gelirli Amerikalılardan oluşan bir kuruluş. Kimmiş bunlar diye patrioticmillionaires.org adresinde şu cümle karşılıyor bizleri: “Çünkü ülkem -ülkemiz- paramdan daha önemli.” Eski AOL yöneticisi Charlie Fink demiş bunu. Onu pek tanımadığımız için bu vergi konusuna daha tanıdık bir isimle değinelim: Disney’in varisi Abigail Disney.
Abigail Disney uzunca yıllar vergi sisteminin adaletsizliğini fark etmediğini hicapla kabul ettiği yazısını şu cümlelerle bitiriyor: “Eğer konforunuz, acil bir durumda tedavi alıp alamayacağına, başlarını sokacak bir çatı veya en basitinden akşam yiyecek bir şeyler bulup bulamayacağına dair sürekli endişe duyan bir toplumun üzerinde yükseliyorsa, belki de problem bu insanlarla sınırlı değildir. Belki de problem biz zenginlerin gerekli, doğru ve kabul edilebilir gördükleriyle ilgilidir.”
Gerekli, doğru, kabul edilebilir… Abigail Disney’in seçtiği bu üç kelime çok önemli çünkü bir açıdan dünyanın kurtuluşu aslında son derece öznel bu üç kelimeye bağlı gibi. İnsanları insan haklarına aykırı koşullarda çalıştırmak gerekli, doğru ve kabul edilebilir mi? İnşaat yapmak için ormanları yok etmemiz gerekli, doğru ve kabul edilebilir mi? Hayvanları hayvanat bahçelerinde sergilememiz gerekli, doğru ve kabul edilebilir mi? İklim değişikliği için harekete geçmememiz gerekli, doğru ve kabul edilebilir mi? Bu sorular sonsuza dek uzayabilir elbette ama artık her bir eylemimiz için bu süzgeci kullanmamız gereken bir noktadayız. Dünyayı kurtarmak varken uzaya göz dikmek gerekli, doğru ve kabul edilebilir mi?