
Düşük bel terörü ve amansız crop top’lar: Yetişemediğimiz mikro trendler
Özgün olmakla övündüğümüz, fakat özgünlüğümüzün başkalarından farksız ve oldukça benzer olduğu değişik bir dönemden geçiyoruz. Herkesin kendini yansıtmanın bir yolunu arayıp göreceli olarak bulduğunu söyleyebiliriz. Fakat dijital ekran başında geçirdiğimiz vakitler sadece dikkat sınırımızı kısaltmıyor aynı zamanda trendlerin, belki de çok sevdiğimiz şeylerin de ömrünü kısaltıyor. Sosyal medya ve yeni nesil trendlerin hızlı moda yani fast-fashion’a nasıl yardımcı olduğunu daha burada konuşmuştuk, sıra geldi bitmek bilmeyen trendlerin ışık hızında gelip geçerken ardında tozunu bile bırakmamasına. Fakat bu kadar stilin arasında nasıl oluyor da hep aynı şeylere maruz kalıyoruz, bu sorunun cevabını bilmek mümkün mü, hep birlikte göreceğiz.
@traceofhearts I am all of them on any given day 😅🎀 #girlygirl #pinkaesthetic #coquette #oldmoney #cottagecore #girly #kawaiiaesthetic
Tiktok diline hakim olanlar bilir, son yıllarda modanın çıkış noktası birtakım “core”lardan geliyor. Her geçen gün sayısı artan ve çok daha spesifik bir durumdan bahseden “core”lar geçmişte “___ estetiği” olarak kullandığımız kalıba neredeyse cuk oturuyor. Peki “core” nedir? diyenlere gelsin: Urban Dictionary’nin tanımına göre bir tarz, kültür ve türün alternatif versiyonlarını tanımlamak için kelimelere getirilen bir ek olarak anlatabiliriz core’u. Mesela ”biker estetiği” dediğimiz şey ”bikercore” olarak uyarlanabilir ve evet, sokak stiline yön veren motorcu stiline atıfta bulunuyor. Örnekler çoğaltılabilir, birazdan göreceksiniz. Ve her ne kadar TikTok hashtag’leriyle popülerliğinin zirvesine çıkmış olsa da ”core” sözcüğünün kullanımı elbette ki yeni değil.
2000’lerde yaşamın bu zamanlara görece daha kolay olmasının yanında tarzları ayırt etmek de daha kolaydı sanki; ‘‘gotik’’, ‘‘emo’’, ‘‘punk’’ gibi başlıklar bize yeterli gelirken tarzımızı daha da detaylandırıp spesifik kılmaya hiç ama hiç yakın değildik belki de. Şimdiyse birtakım “estetik”lerden çıkagelen bir sürü mikro trendlerle uğraşırken bunların gündemde kalma süresi de gitgide azalıyor. ‘‘Cottagecore’’ dediğimiz, köy-kasaba estetiği ile kırsala dönüş (oldukça Avrupai bir kırsaldan bahsediyoruz tabii); ‘‘bikercore’’, ‘‘kidcore’’ dediğimiz, “çocuksu” kıyafet ve renklere geri dönmüş yetişkinler, ‘‘clowncore’’ yani bildiğiniz palyaçodan esinlenilmiş stiller derken birçok tarz uzaktan veya yakından hatta bazen sadece bir günlük diyebileceğimiz kadar kısa bir sürede çıkıyor karşımıza. Adeta bu mikro trendlerde klanlaşmış mikro-topluluklar kendilerini bir alana ait hissetmekle kalmayıp öte yandan da sonraki gün başka bir trende atlayabiliyorlar. Nerde o “Bu bir süreç değil anne!” diye bağıran zamane gotikleri…
Core kelimesiyle birleştirerek tanımladığımız bu trend isimlemeleri o kadar yeni olmasa gerek ki 2014’te tam da şu anda sorduğumuz sorunun cevabı karşımıza çıkıveriyor: “Normcore”. Herhangi bir anlam taşımak istemeden, ki aslında bu bile anlam içerir diyebilirsiniz, ne giydiğimi de düşünmeden yaşamak istiyorum diyenlerin kaçtığı normcore’da denklem çok basit. Bir tişört ve bir kot pantolon, üstüne de bir mont aldığınızda dışarı çıkmaya hazırsınız. İsmini normatiflikten alan bu tarz şu anda normy’lere açılan savaş yüzünden kötü şeyler çağrıştırıyor olabilir. “Benim süste püste işim yok”, “kıyafetlerimi düşünmek istemiyorum” dediğinizi duyar gibiyiz, fakat maalesef her “core” gibi, bu da gelmiş ve geçmiş bir trend olmuş durumda. Belki de şu anda olduğu kadar hızlıca bitmese de, ünlülerin Calvin Klein ve Narciso Rodriguez gibi ünlü ve minimalist markalara olan takıntılarıyla artan bir dönem maalesef yavaş yavaş önemini yitirmiş. İnternetin nimetlerinden biri olan iletişim gücü sayesinde sadece kendisinin sevdiğini zannettiği şeyin bir başkası tarafından da sevildiğini görebiliyor insan. Çünkü her anımızda “farklı” olmamız bize sosyal mecralar ve iş görüşmelerinde karşımıza çıkabilir. Bu durumda pek tabiidir ki moda da birbirinden farklı küçük altkültürleri abartırcasına bir dünya trendi haline getirebiliyor.
@racheeymarytravels 🌱🍀🧚🏻 #fairycore #cottagecore
Bu ufak trendlerin arasında gidip gelerek onlarla oynamak özellikle son iki senede inanılmaz keyif alınan bir eylem haline dönüştü. Meşgalelerimiz elimizden alınınca (çünkü pandemi), kendimizle baş başa kalıverdik. Kendi görüntümüz üzerinde daha çok düşünüyoruz, kendimize daha çok bakıyoruz. Haliyle giydiklerimiz de nasibini alıyor. Kimilerimiz bir gün cottagecore’ken bir başka bir gün fairycore’a dönebilir hale geldi. Fakat bu hızlı tarz değişikliği aslında hiçbirimize o kadar yabancı gelmemeli. Kapitalizmin gitgide daha hızlanan bir çark haline gelmesi arz-talebin artmasına sebep olurken öte yandan da kendimize bir imaj yaratarak bizi kendimizi meta ve marka haline getirmemiz için de teşvik ediyor. Fakat Marie Antoienette’in bile 18. yüzyılda bir cottagecore evresi yaşamış olduğunu söylemeden edemeyeceğiz. Öte yandan yarattığımız tarzlar veya takip ettiğimiz trendlerin ne kadar bizim olduğunu tam da bilmiyoruz. Çokça bir yerlerden ilham aldığımız alanlarda, her zaman ilham bize olmak istediğimiz kişiye dair birtakım sufleler veriyor fakat olmak istediğimiz kişi ne kadar biziz diye kendimize pek de sormuyoruz. Bir video izlediğinizde karşınıza çıkan bir tarz için beğeni tuşuna tıkladığınızda TikTok ve Instagram akışlarınız bu trendden ibaret olurken kendinizi gerçekten kendiniz yapacak seviyede özgün hale getirmeniz de imkansıza yakın oluyor.
@irisapfel Unless you’re like me, and you have both. #styleinspo #fashiontiktok
Mikro trendlere inat, artık küçülen bir popülasyon olan minimalistlerle birlikte, geri dönüşümcüler, çevreciler veya dümdüz takmayanların da bir yolu var elbet. 15 dakikada bir değişen estetik algılarına inatla geleceğin herkesin elinde olduğuna inanıyoruz. Bu yolda ilerleyenler olsa gerek ki YouTube’da kimi fashion-guruların anti-haul’lerine rastlıyoruz. Yani insanlar artık ne alacaklarını değil, o sene neyin moda olup gelip geçeceğini, ve neyi almayacaklarını ilan eder oldular.
İnsanları kendi yollarını çizmeye ittiklerini iddia eden trendlerin, kimilerinin kendilerini bulmalarına vesile olması da oldukça olası bir durum. Fakat bu nadiren gerçekleşecek durumu bir kenara bırakalım ve kendimizle yüzleşelim: acaba bir günde düşük belin moda olması ve sonraki gün o belin kaburgalarımıza kadar çıkması mümkün mü? Bir yıl önce insanlığın en kötü modası ilan ettiğimiz 2000’lere tam da bugün geri dönmeli miyiz? (bkz. Y2K estetiği) Birkaç senedir o trenddir bu trenddir derken oradan oraya savrulduğunuzu hissetmiş olabilirsiniz. Geçmişte senede bir değişen sezon trendleri bu senelerde kırpılmış kolaj gibi etrafımızı sarmaya başlamışken yaşadıklarımız bir taklit mi, yoksa o biz miyiz?