
Çeşitlilik hamleleri, sallanan itibarlar ve yeni kurallar: Oscar Ödülleri’nin kapsamlı temsiliyet çabası
Birçok prestijli ödül mecrası günümüze kadar, yılların getirdiği seyirci alışkanlıklarını ve de rekabetsiz hakimiyet alanlarını “özgürce” kullanıp ödüllerini dağıttılar. Elbette çoğu kez bizler de bu ödüllere, ihtişamlı kırmızı halılara ve tören dedikodularına kayıtsız kalamadık. Ama Altın Küre’lerin başına gelen ve muhtemelen Grammy’lerin de başına gelmek üzere olan itibar kaybı bize artık hiçbir ödülün eskisi gibi dağıtılamayacağını gösteriyor. Ve elbette 28 Mart’ta 94. kez sahiplerini bulacak olan Oscar Ödülleri’nin bu konuda atacağı adımlar da merakla bekleniyor. Akademi üyeleri 2020’de En İyi Film kategorisine getirdikleri “çeşitlilik’’ kriterleriyle bu değişim için örnek olmaya gönüllü olduğunu göstermişlerdi. Bu adımların arkasındaki niyetler tartışmaya açık olsa da en azından duyulmaya değerler. Hazır tüm sinema dünyasının gözlerini diktiği Oscar’lar için kırmızı halılar serilmek üzereyken biz de Akademi’nin çeşitlilikle ilgili attığı adımlara dadanıyor ve uzaklara bakarak bu adımların yeterli olup olmayacağını sorguluyoruz.
Bu yıl “itibar” meselesinin kapılarını dünyaya açan tüm ödül platformları için ne kadar önemli bir kıstas olduğunu anladık Altın Küre’ler sağ olsun. Ödülleri düzenleyen Hollywood Yabancı Basın Birliği’nin (HFPA) ardı sıra verdiği yanlış kararlar, demeçler ve de attıkları göstermelik adımlar sonucu prestijli sayılan bir ödül platformu gözlerimizin önünde (daha doğrusu gözlerden uzak bir şekilde) yok sayıldı ve hiçbir kanalda yayınlanmayan bu seneki tören kimse tarafından ciddiye alınmadı. HFPA’nın hatalarındaki ve üsluplarındaki bu ısrarın daha ne kadar süreceği bilinmez ama bu çöküşün diğer tüm ödül törenlerini de bir değişiklik yapmaya bir nevi mecbur bıraktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Grammy’ler Altın Küreler’in çöküşünden kendine pek bir ders çıkarmasa da Akademi üyeleri için durum hiç de öyle değil. (Yani icraatler bunu gösteriyor gibi.)
Biliyorsunuz, Akademi de son yıllarda adaylarını seçerken gösterdiği çeşitlilik kısıtlığı ya da azınlıkların temsiliyetlerini yok sayması gibi nedenlerle sık sık eleştirilmeye başlanmıştı. Özellikle En İyi Film kategorisi ödülüne layık görülen filmlerin her sene, sinemadan epey uzak olduğunu iddia eden bir kişinin bile tahmininde yanılmayacağı filmler olması herkesin dikkatini çekiyordu. Daha önce de Akademi tarafından ödüllendirilmiş birçok yetenekli orta yaş ve üzeri beyaz erkek yönetmenlerin ya da ful fors Amerika övgüsüyle dolu yapımların kazandığı ödüller bir noktadan sonra kimseyi heyecanlandırmamaya ve de Akademi’nin tarafsızlığını sorgulamamıza neden oldu. Hatta bundan beş sene önce tüm oyuncu adaylarının beyaz oyunculardan seçildiği 2016 Oscar’ları öncesinde internet üzerinden #OscarsSoWhite etiketiyle bir sosyal adalet kampanyası başlatılmıştı. Ve Spike Lee ile Jada Pinkett Smith bu boykotu törene taşımış, bolca destek almışlardı. Çünkü bu istatistik sadece 2016’ya özel değildi; bu yıla kadar en iyi film yönetmenlerinin yüzde 92’si erkek ve en iyi filmlerin yüzde 86’sının başrollerinde beyaz aktörlerin yer alıyordu. Sonuç olarak bu protestoların ve sorgulamaların bir sese kavuşması elbette Akademi’yi etkiledi çünkü cılız da olsa duyulan bu eleştiriler bir sonuç veriyordu er ya da geç.
Okuma önerisi – Protestolar, ödül iadeleri ve HFPA’nın çöküşü: Altın Küre Ödülleri’nin başına gelenler
Parazit’in Oscar tarihinde bir başka ihtimalin de mümkün olduğunu gösterdiği ve En İyi Film Ödülü’nü kazanan yabancı dildeki ilk film olduğu 2020 yılının ardından Akademi cephesinde birtakım adımlar atılmaya başlandı. Evet, Parazit gerçekten de ödülü hakkıyla alacak ve Akademi üyelerinin bile göz ardı edemeyeceği derecede etkileyici bir filmdi. Ama Parasite’in bu haklı galibiyetine gelen olumlu tepkiler Akademi’yi filmden bile daha çok etkiledi belli ki. Böylesine sıradan ve normal kutladığımız son tören olduğunu bilmeden izlediğimiz (pandemi sonrası dramatiklik seviyemiz) ve tabii ki Bong Joon-ho’nun mütevazı coşkusuyla akıllara kazınan bu törenden aylar sonra Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi En İyi Film Ödülü kategorisine çeşitlilik kriterleri getirdiklerini açıkladı. “Academy Aperture 2025” şeklinde de anabileceğimiz bu inisiyatifleri ile 2025 yılına kadar hem cinsiyet hem de temsiliyet sorunu bulunan ırk ve etnik kökenler konusunda tam temsiliyet sağlamayı planlıyorlar. Şimdilik sadece En İyi Film kategorisine adaylar seçilirken uyulması gereken ve 2024 yılı itibariyle çekilen filmler için geçerli olacak bu kurallar kısaca şöyle:
- Başrol oyuncularından veya önemli yardımcı oyuncularından en az biri yeterince temsil edilmeyen (Asyalı, Afrikalı Amerikalı, Latin gibi) bir etnik veya ırksal gruptan olmalı. Ya da ikinci ve diğer yardımcı rollerdeki tüm oyuncuların en az yüzde 30’u yeterince temsil edilmeyen gruplardan olmalı. Ya da film konusu itibariyle bu grupların yaşadığı sorunlara dikkat çekmeli. (Filmin bu üç seçenekten en az birine uyması gerekiyor)
- Kamera arkasını oluşturan ekip için de bazı şartlar mevcut. Yaratıcı ekipten yani yönetmen, yapımcı, set dekoratörü gibi pozisyonlarda çalışan üyelerden en az biri ya da teknik ekipte yer alanlar arasında da en az altısı dezavantajlı gruplardan olmalı. Bu grup kadınları, beyaz dışı ırkları, LGBTİ+ ve engelli bireyleri kapsıyor.
- Filmin dağıtım veya finansman şirketi yukarıda bahsettiğimiz dezavantajlı gruplardan olan çalışanlarına ücretli çıraklık, staj hakkı ve eğitimi vermeli.
- Tüm bu azınlık kuralları pazarlama ve dağıtım ekiplerinde de uygulanmalı.
(Filmlerin En İyi Film için yarışmaya hak kazanabilmeleri için bu dört gruptan en az ikisinde standartları karşılaması gerekiyor.)
Bu şartlar ilk bakışta çeşitlilik açısından kör göze parmak sokar gibi gözükse de sinema sektöründe sözü geçen en itibarlı ödül töreninin temsiliyet konusunda attığı ilk somut ve gerçek adımlar aslında. En azından Grammy’ler gibi, cancel’lanan birçok adayını savunmak adına “biz böyleyiz, bizi kabul eden böyle kabul etsin” gibi anlamsız argümanlara başvurmuyorlar. Aksine bu sorunu göz önüne taşıyor ve bir çözüm üretmeye çalışıyorlar kendilerince. Akademi’nin şu anki Başkanı David Rubin ve CEO’su Dawn Hudson yaptıkları ortak bir açıklamada daha kapsayıcı bir temsil ve istihdam amaçladıkları bu kurallar hakkında “kameralarımızın diyaframı, hem sinema filmlerinin yaratılmasında hem de onlarla bağlantı kuran izleyicileri yansıtacak şekilde genişlemelidir” diyorlar. Yalnız bir yandan da bu kuralların sadece En İyi Film kategorisinde geçerli olması Akademi’nin yapılması gerekeni bir deneme-yanılma yöntemiyle, nabız yoklayarak bulmaya çalıştığını da anlatıyor bize.
2012 yılında LA Times tarafından yayınlanan bir yazıda Akademi üyelerinin yüzde 94’ü beyazlardan ve yüzde 77’sinin de erkeklerden oluştuğunu göstermişti. Bu araştırmaya göre bir ömür süren Akademi üyelik hakkını kazananların o zamanlar sadece yüzde 2’si siyahi ve yüzde 2’den azı Latindi. LA Times haberi Hollywood’ın çeşitlilik konusunda daha alması gereken çok yolu olduğunu ve film endüstrisindeki tüm kararların arkasında büyük çoğunlukla beyaz erkekler bulunduğunu göstermişti. Hatta bundan üç sene önce Brie Larson, Captain Marvel turnesinde bu gerçekten bahsettiği için linç edilmiş ve gururu kırılan beyaz erkekler filmine gitmeyerek onu protesto etmişlerdi. Neyse, LA Times haberinin ve #OscarsSoWhite protestolarının ardından Akademi, üyelerindeki çeşitlilik için de adımlar attı. 2015-2020 yılı arasında bu konuya verilen önemin ardından kadın üyelerin yüzdesi 25’ten 33’e; temsil edilmeyen ırk ve etnik gruplardan olan üyelerin yüzdesi 10’dan 19’a yükseldi. Ayrıca seçilen bir üyenin ömür boyu üye olduğunu hatırlarsak bu yüzdeler aslında görünenden daha ciddi bir yükselişi temsil ediyor diyebiliriz.
En azından Akademi verdiği sözü tuttu; üyelerinde de takdir edilen bir çeşitlilik sağlamayı beş sene içinde başardı. Peki bu kurallar ya da adımlar ne kadar etkili ya da faydalı olabilir derseniz, orası tam bir muamma. Mesela Parazit’in En İyi Film seçildiği 2020 yılında 10 adaylığa sahip olmasına ve Akademi’nin tam da sevdiği tarzda bir film olmasına rağmen törenden eli boş dönen The Irishman’in yeni çeşitlilik kurallarına uyup uymadığına bir bakalım. Martin Scorsese’nin yönettiği ve hepimizin sevdiği birçok beyaz aktörün başrolünde yer aldığı bu filmin prodüktörlerinden biri Emma Tillinger Koskoff, kast yönetmeni de Ellen Lewis. Filmin editörlüğünü Thelma Schoonmaker üstlenirken görüntü yönetmenliğini üstlenen isim ise Rodrigo Preto. Yani yukarıda bahsettiğimiz ikinci maddeyi karşılıyor böylelikle. Ayrıca The Irishman’in önemli iletişim ve tanıtım kanalları Netflix tarafından finanse edildi ve dağıtıldı. Ki Netflix’in de dezavantajlı birçok gruba istihdam sağladığını göz önünde bulundurursak The Irishman üçüncü maddeyi de karşılıyor. Ve böylelikle adaylıkları eleştirilen The Irishman En İyi Film kategorisine 2025 yılında da aday olabiliyor… Yani görünürde ne kadar “beyaz” bir film olursa olsun kriterleri karşılayabilmek de mümkün bu şekilde. Bu da aslında bir yerde filmin yaratıcılarını Akademi’nin bu kurallarına uyabilmek için nispeten karşılaması daha kolay olan 3. ya da 4. Maddelere yönlendirebilir gibi duruyor. İyi yanından bakarsak da özellikle yüksek bütçeli yapımlarda daha kapsayıcı bir istihdam hareketinin ortaya çıkması mümkün gibi görünüyor.
Okuma önerisi – Aradığınız kişi iptal edilmiştir: Grammy’lerde tekrar deneyiniz!
Sonuç olarak Akademi’nin attığı bu çeşitlilik adımına nasıl yaklaşmamız gerektiği konusunda bizim de kafamız karışık. Sadece Oscar ödülü kazanabilecek bir film üretmek amacıyla yola çıkan herkes bu kuralları kolayca “alt edebilir” gibi görünse de bir yandan da en azından uyulması gereken kuralların olmasının bir farkındalık yaratacağı da ortada. Ve tabii ki iyi niyetli tüm sinemaseverleri sektöre gerek temsiliyet konusunda gerek de sağlayacağı istihdam konusunda doğru bir şekilde yönlendireceğini de söyleyebiliriz. Sonuçta koskocaaaa Oscar Ödülleri’nden bahsediyoruz; iyi ya da kötü her hareketleri dünyada bir şekilde ses getiriyor ve duyuluyor. Nice “büyük” oyuncuların, müzisyenlerin hatta ödüllerin bir bir cancel’landığı günümüzde hâlâ etkileyiciliğini koruyan bir kurum Akademi (tabii bu durum her an değişebilir). Ve bizim de hakkında bazen atıp tutsak da uğruna sabahlamaktan vazgeçemediğimiz bir ödül mecrası tabii ki. Ne demiştik; Oscar’a inanmayın, Oscar’sız kalmayın…