
Roman Polanski’nin ayakta alkışlandığı törenlerden bugüne: Me Too hareketi tüm sinema alemini silkelemeye devam ediyor
Geçtiğimiz cuma günü, 45. César Ödülleri’nde Roman Polanski’nin En İyi Yönetmen ödülünü alması üzerine başta Adèle Haenel olmak üzere pek çok sinemacının salonu terk etmesi büyük ses getirdi. Hollywood’dan yükselen Me Too hareketinin iki yüzlü sistemi temellerinden sarsmaya devam ettiğinin bir kanıtı olarak tarihe geçecek muhtemelen…
Miramax’ın kurucularından Harvey Weinstein’a yönelik taciz ve tecavüz suçlamalarını ifşa etmesiyle (80’den fazla kadın Harvey Weinstein’ı kendilerine taciz ve tecavüz etmekle suçlamıştı) 2017’den bu yana hız kazanmış olan Me Too hareketi büyük ses getirmiş ve başta Hollywood olmak üzere tüm sinema alemini şöyle bir silkelemişti. Geçtiğimiz günlerde de kendisine yönelik tecavüz ve cinsel taciz dahil beş farklı suçlamayla dava açılan Harvey Weinstein mahkeme tarafından suçlu bulunmuştu. Ne kadar ceza alacağı ise 11 Mart’taki duruşmada açıklanacak.
Mahkemenin ve jürinin bu kararında Me Too’nun etkisi büyük; eğer hareket bu kadar ses getirerek medyanın tüm ilgisini buraya doğru çekmemiş olsaydı, Weinstein ve büyük paralara çalışan avukat ordusu bu süreçten tek bir sıyrık almadan bile kurtulabilirdi belki de. Davacı kadınlara bu süreçte türlü baskılar yapıldığı ve pek çok farklı koldan Weinstein’ın aklanmaya çalışıldığı biliniyor. Bu çabayı mahkemenin kararı da değiştirecek gibi gözükmüyor; zira Weinstein’ın avukatı Rotunno, Weinstein’ın eylemlerinin rızaya dayalı olduğunu savunuyor.
Okyanusun öbür tarafında ise Harvey Weinstein’ınkinden çok daha eski bir dava için mücadele sürüyor: 1977 yılında 13 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan Roman Polanski hakkında, tecavüzün de bulunduğu altı suçtan dava açılmıştı. Aradaki ilk fırsatta Fransa’ya kaçmasaydı, bugün hâlâ hapiste olabilirdi Polanski. Yüksek yerlerdeki sıkı dostları (Quentin Tarantino’dan Johnny Depp’e, Hollywood’un pek çok büyük ismi Polanski’yi savunmaya devam ediyor) dava kararının açıklanmasına saatler kala Polanski’nin ülkeyi terk etmesine yardımcı olmuştu. Malumunuz, kendisi hâlâ ABD’ye giriş yapamıyor.
Geçtiğimiz cuma akşamı sahiplerini bulan 45. César Ödülleri’nde J’accuse filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü almasıyla Polanski ve tecavüz davası yeniden gündeme geldi. Tabii bunda geçtiğimiz aylarda Fransız yönetmen Christophe Ruggia tarafından taciz edildiğini açıklayan, Portrait de la jeune fille en feu filminin başrolünde estiren oyuncu Adèle Haenel ile birlikte törende bulunan pek çok sinemacının ödülü protesto ederek salonu terk etmesi de etkili oldu. Neticede bu Polanski’nin tecavüz davasından sonra aldığı ilk ödül değil. Ve hatta kiminde ayakta alkışlandı. Dakikalarca…
Dikkatlice bakarsanız, alkışlayanlar arasında Harvey Weinstein’ı da görebilirsiniz. (Maalesef seni de gördük Meryl Abla.)
Bu ayrıca Polanski’nin vukuattan sonra aldığı ilk César ödülü de değil. 1980 yılında Tess, 2003’te The Pianist, 2011’de The Ghost Writer ve 2014’te de Venus in Fur ile En İyi Yönetmen ödüllerine layık görülmüştü.
Hollywood’un ve Akademi’nin Polanski sevgisinin sönmesi de Me Too hareketinin sonucu biraz da. Weinstein olayının patlamasının ardından ünlü prodüktörün Akademi üyeliği sonlandırılmıştı. Oysa listede 50’den fazla kadına taciz ve tecavüzle suçlanan Billy Cosby ile Roman Polanski’nin adları durmaya devam ediyordu. Tepkiler öylesine yükseldi ki 2018 Mayıs’ında bu iki ismin de Akademi’den çıkarıldığı açıklandı.
Kadınların omuz omuza durduğu Me Too ile birlikte gelen cesaret dalgası olmasa bu seneki César Ödülleri’nde de çılgınlarca alkışlanacaktı belki de Roman Polanski. Bu arada J’accuse’ün en çok adaylık alan film olduğunu da unutmayalım. Ama neler olup biteceğini görmüşçesine ödül törenine katılmayacağını açıkladı Polanski ve tüm film ekibi. Salonun dışında protesto yapan feminist grupları engellemek için polisin biber gazı sıktığı videolar var. Ödülü sunan Florence Foresti de Polanski’nin ödülü aldığını duyunca ‘‘Tiksindim’’ demişti. Sert…
Evet, 2018 yılında kadın oyuncular Hollywood’daki tacizleri ve cinsiyet eşitsizliğini protesto amacıyla siyah kıyafetlerle Altın Küre Ödülleri’ne katıldığında bir taraftan da eleştiri sesleri yükselmişti: Bunu bir şova dönüştürdükleri ve feminist hareketin içini boşalttıkları gerekçesiyle. Bir taraftan da Hollywood’un işinin şov olduğunu düşünülürse, oradan çıkacak protestonun bu şekilde olmasına çok da şaşmamak lazım belki de. Ama bugünden son birkaç yıla bakınca, özellikle elde edilen kazanımlar söz konusu olduğunda ‘‘şov’’ olarak görülen en ufak hareketin bile ne kadar etkili olduğunu görmek mümkün. Tüm dünyayı etkisi altına alan Hollywood’un, görünürlüğünü ve popülerliğini doğru bir amaca hizmet etmesinin bir sonucu César Ödülleri’nde yaşananlar. Daha nice kadını yüreklendirmesi, iki yüzlü sistemi temellerinden sarsmaya devam etmesi dileğiyle.