
Kazanan yok ama yeni bir CEO’muz var: Succession final bölümü hakkında konuşalım
Dört sezon boyunca, sanki sadece final sahnesi için izlediğimiz dizi Succession, destansı bir finalle son buldu. Gaddarlık ve gerçekliğin soğuk nefesini ensemizde hissettirdi.
Aman dikkat! İlerleyen satırlarda karşınıza spoiler’lar çıkabilir, izlemediyseniz bizden söylemesi.
Kimin kazanacağından daha çok kimin kaybedeceğinin (kimin kendini bitireceğinin) hikayesi gibiydi her şey. Yaşlı bir medya patronu, öldüğünde yerine hangi çocuğunun geçeceğini seçmelidir. Kendall, Roman, Shiv ve Connor! Dizinin açılış hamlesini gerçekleştirmesi dört sezon sürdü. Dördüncü sezon üçüncü bölümde medya patronu Logan Roy’un (Brian Cox) beklenmedik ölümüyle de işler kısa süreliğine biraz karıştı. Tahta kimin geçeceğine gelince, dizinin yakıcı derecede kasvetli o uzun metrajlı final bölümünde, dizi izleyicilere bekledikleri şok edici yanıtı vermekle kalmadı, aynı zamanda Roy kardeşlerin her birine tam olarak hak ettiklerini de sundu. Bu kısım tartışılır tabii ama olacağı buydu!
Mini özet: Matsson’ın Shiv ile ittifakı, Greg’in Matsson’ın yeni CEO’su (Tom) için gerçek seçimini açıkladığı bir konuşmayı dinlemesi sebebiyle dağıldı. Kendall, kardeşlerini GoJo anlaşmasını iptal etme ve onu CEO olarak atama planında bir araya getirmeyi başardı, ancak iş son kısma geldiğinde, Shiv kardeşiyle devam etmemeyi seçti. GoJo, Waystar’ı satın aldı, zamanda bir bükülme meydana geldiği için de Tom CEO oldu. Diğer bir sahnede; Roman içki içerek yaşadığı şeyi anlamaya çalışırken, Kendall ise New York’ta amaçsızca dolaşmayı tercih etti. Shiv de resmen Lady Macbeth rolünü üstlendi. Daha ne olsun!
Roy kardeşlerin hiç bitmeyen döngüsü: İhanet, vaatler, ihanet, vaatler…
“Zirveye” giden yolculuk, ilişkileri tamir edilemeyecek şekilde parçalayan yıkıcı ihanetlerle dolu. Yanmış köprüler ve kavrulmuş topraklar içerirken, kardeş rekabetleriyle geçen bölümler kaçınılmaz olana yol açıyor: Logan’ın (Brian Cox) halefini seçmek. Bu sefer gerçekten. Oraya nasıl geldiğimizi ezber edelim mi?
Succession’ın finali bizi Roy kardeşlerin New York’taki evinden anneleri Caroline’ın Bahamalar’daki evine götürüyor. Roman, Logan Roy’un cenazesinde konuşmasını “beceriksizce” yaptıktan sonra kendini bir protestonun ortasına atıp, olaydan çeşitli yaralarla kurtuluyor. Kendall ise o sırada GoJo anlaşmasına karşı yapılacak oylamada destekleri için kardeşleriyle kulis yapma girişimlerini başlatıyor. Shiv’in GoJo CEO’su Matsson’ın, onu görüşmediği kocasıyla değiştirmeyi planladığını öğrenmesiyle de, olaylar olaylar… Roy kardeşler mecburen safları sıklaştırmaya başlayıp, birleşik bir cephe oluşturmak için heyecanla yan yana diziliyorlar. Esmeye başlayan çocuksu hafiflik rüzgarı da tam ihtiyaçları olan şeydi. Ve bence dizinin en iyi sahnelerinden biri de ortaya çıkmış oldu. Kardeşler, Kendall’ı babalarının tahtına göndermeye hazır artık. İşte şimdi ufak bir töreni hak ediyor gibiler. Kral Kendall’ı taçlandırmak için onu annelerinin buzdolabından İngiliz çeşnilerinden oluşan iğrenç bir karışım içmeye zorlamak, törenin en eğlenceli parçası olabilir mi? Evet.
Succession izlerken hiç şaşırmadığımız bir şey oldu ve kardeşler arasındaki barış tabii ki de uzun sürmedi. Logan Roy, çocuklarının her birine hayatlarının bir noktasında krallığı vadederek, bir başkasının tahtı kazandığını görmektense kendi kendini yok etmeyi tercih eden ve doymak bilmez arzulara sahip korkak varisler yarattı. Tam olarak bu oldu!
Shiv sonunda erkek kardeşine karşı (doğal olarak esasen ona bir kez daha ihanet eden kocası Tom’a) oy kullanmaya karar veriyor. Fiziksel kavgalar da peşinden geliyor elbette. Ken, bir noktada, “Ben en büyük çocuğum” diye bağırmaya kadar götürüyor konuyu. (Ah, zavallı Connor elbette odada kendini savunmak için bile yok!) Ken, vedalaş; Waystar Royco’yu sonsuza dek kaybediyorsun. Son: Roy çocukları zengin ve tamamen boş kalmaya hazırlar.
Küstahlığı ve kendine olan inancıyla tanımlanan bir insan olan Kendall, her zaman tacın kendisine ait olduğunu hissetti. Bu duygularla da izleyiciyi sezonlar boyu güzel besledi, yalan yok. Shiv’e söylediği gibi, elinden gelen tek şey “bu”. “Bunun” ne olduğunu gerçekten anlamasa da, umutsuzca bunu yapmaya hakkı olduğuna inandığını biliyor. Shiv’in düğününde genç bir garsonun ölümüne karışmak da dahil olmak üzere suçları için hiçbir zaman gerçek bir hesap vermeyle yüz yüze gelemeyecek kadar zengin olduğuna göre, bunu ondan koparmak uygun bir ceza. Ama Shiv’in seçimiyle yıkılan tek kardeş o değil.
Kieran Culkin’in son derece insani performansı sayesinde, Roman’ın gerçekte ne kadar berbat bir insan olduğunu unutmak kolay olabilir. Tacizci, zalim ve ahlaki açıdan yozlaşmış, kardeşleri kadar berbat ama aynı zamanda onların sürekli kurbanı. Onun bu sezondaki yolculuğu, eylemlerinin hiçbir etkisi yokmuş gibi davranmanın bir yolu olarak nihilizmi benimsemeye odaklandı. Final, ona bu hikayeye uygun bir son sunuyor ve ona önemli olan hiçbir şeyi bırakmıyor (tabii ki milyarlarca dolar dışında).
Okuma önerisi: Modern bir aile tragedyası: Bir Succession incelemesi
Güvenebileceği hiçbir arkadaşı, ailesi, hatta flört edip taciz(!) edebileceği bir Gerri (J. Smith-Cameron) bile yok. Bu en kasvetli sonuçlardan biri, çünkü Roman’ın babasının ölümünden bu yana yavaş yavaş derin bir akıl sağlığı krizine girdiğini gördük ve hayatında onu düştüğü yerden kaldıracak kadar umursayan birileri yok. Kendall’ın bu sezon sürekli gösterdiği gibi, Roman’ı fiziksel ve duygusal bir kum torbasından, bir tahtanın etrafında hareket ettirilecek bir piyondan başka bir şey olarak görmüyor. Ve Shiv, para kazanmak ve kendini oyundaki en güçlü kişiye bağlamak için iki kardeşine de sırtını döndü.
Ah, Shiv! Konu açılmışken, finalde Roy’ların etik boşluğunu somutlaştıran bir kişi varsa, o da Shiv. Kardeşleri üzerinde kullanması için ilk kez gerçek bir güç verildiğinde, bunu onlara ihanet etmek için kullanıyor. Aslında, bu seçimiyle, defalarca ona yapılanı o da kardeşlerine yapıyor. Bu, Roy’ların hiç bitmeyen döngüsü. İhanet, vaatler, ihanet, vaatler…
Shiv’i GoJo anlaşmasını seçmeye iten şey, kocasını kardeşleri yerine seçmesi olarak görülebilse de, nihayetinde belirsiz kaldı. Gerçek ne olursa olsun özetle; Mattson’ın köklü kadın düşmanlığının sebep olmasıyla, ondan CEO rolünü çalan adamla aşksız bir evliliğin tuzağına düştü. Holokost şakaları yapan ve kadınlardan nefret eden bir tacizciyle mecazi olarak yatağa atladığı için, bu son kısım elbette derinden tahmin edilebilirdi. Yani, Shiv görünüşe göre kazanan takımı seçmiş olsa da, bu durum; ruhları ezen bir maliyetle ve tabii ki milyarlarca dolarla gelen bir başarı.
Waystar Royco’nun resmi olarak yeni bir CEO’su (Tom) var
Shiv, Tom Wambsgans (Matthew Macfadyen) ile yaklaşık bir yıldır evli. Minnesota doğumlu olan Tom, o kadar uysaldır ki, bir keresinde Roy ailesi için hapse girmeye bile gönüllü olmuştur.
Shiv, bir keresinde Tom’a naif bir şekilde “Seni sevmiyorum” diye seslendi. Sanki yeteri kadar hissettirmiyormuş gibi! Shiv, Evlilikleri ruhen sona ermeden hemen önce Tom’dan hamile kalır. …ve daha neler neler. Tom da üçüncü sezon final bölümünde Shiv’e ilk büyük ihanetini gerçekleştirir.
Tom, Shiv’i mahvediyor, hem de birkaç kez.
Dördüncü sezon final bölümünde şu ana tanıklık ettik: Shiv, ailesinin şirketinin CEO pozisyonunu Tom’a devreden İsveçli teknoloji manyağı Lukas Matsson’a (Alexander Skarsgård) satılmasına izin verdi. Bu, şimdiye kadar yalnızca CEO (ve belki de biraz rapçi) olmak isteyen ağabeyi Kendall’a (Jeremy Strong) yıkıcı bir darbe oldu.
Tom, Roy kardeşlerin hayatları boyunca oynadıkları oyunu “kazanmış” gibi görünse de, gerçek şu ki, zenginlik ve saygın görünme arayışı onu ıstırap dolu bir hayata sürükledi. Mattson, Tom’la buluştukları yemekte ona; “acı süngeri” olacağını, patronu için yumruk yemekten başka bir şey yapmayacak olan kukla bir paravan olacağını söylediği an konunun nerelere gideceğini tahmin etmiştik. Tüm sezon boyunca Tom’un uykusuzluk, kaygı, stres ve varlığını alt üst eden neredeyse sürekli bir yorgunluk nedeniyle akıl sağlığını kaybetmeye başladığını gördük. Şimdi, bunun daha da yoğun ve acı verici haliyle hayatına devam etmeye hazırlanıyor. Kolay gelsin başkan!
Ve Shiv’in seçimi sayesinde, ikili rahatlık ve rahatsızlıktan oluşan zehirli bir evliliğe kendilerini daha da hapsederler. Aralarında güven ve sevgi kalmadığını zaten çok iyi biliyoruz. Ve bu ikisinin bir de bebeği olacak. Keşke, Shiv’in hamilelik sürecini izleyebilseydik.
Shiv’i anlamak
Bu büyük dramın nasıl çalıştığını anlamak, Shiv hakkında düşünmenin yüzlerce yolu olduğunu anlamak gibi. Kadın düşmanlığı tarafından kıstırılmış bir kadın olarak, seçenekler dışında bir varis olarak, entrikacı bir Lady Macbeth olarak, yenilmeye dayanamayan aceleci bir benmerkezci olarak ya da muhtaç bir aşk süngeri olarak yetiştirilmiş ve erkek kardeşlerinden çok kocasından biraz daha fazla sevgi geldiğini gören bir kadın olarak… Hiçbiri tamamen doğru değil ve hepsi biraz doğru.
Cevabın “doğru” olduğunu düşündüren otopsiler ne olursa olsun, bunlar gelecek değil. Hikaye, biz göremesek de, daha çok değişecek.
Kendall’ın suyla ilişkisi
“With Open Eyes” isimli final bölümünde Kendall okyanusta süzülürken, o sırada kardeşleri Shiv ve Roman onun “kral” olup olamayacağını tartışıyor. Succession, Kendall’ı suyla ilişkilendirme hallerini sürdürüyor. Bu sezonun başlarında, Living+’daki başarılı sunumunun ardından Kendall, Pasifik Okyanusu’nda yüzmüştü. Bu, onun için yeniden doğuş anı olmasının yanı sıra, onun bir tür tematik vaftiziydi.
Ancak Kendall’ın suyla ilişkisi her zaman bu kadar olumlu olmadı, değil mi? Birinci sezon finalinde, o ve garson Andrew Dodds’un birlikte geçirdiği kaza sonucu, arabayla Andrew’un boğulmasına sebep olan o göle uçarlar.
Üçüncü sezonun sonlarına doğru gerçekleşen, Kendall’ın umutsuz bir anda boğulmaya çalıştığı o meşhur havuz sahnesi de akıllardan çıkacak gibi değil. Her iki durumda da, Kendall hep dibe vurur. “With Open Eyes”da okyanusa dalması, yeniden doğuşuna mı yoksa geleceğin CEO’su olarak “seçilmesine” mi karşılık geliyor?
Kurul Masası
Final; insanlık tarihindeki pek çok önemli olayda da olduğu gibi, bir yönetim kurulu toplantısına ve üyelerin oylarına bağlıydı. Logan Roy’un düzeni bunu gerektirir.
Yönetim kurulu toplantısından önce gerilim oldukça yüksek ama bu durum, Connor (Alan Ruck) ve eşi Willa’nın (Justine Lupe), insanların bir “etiketleme sistemi” aracılığıyla Logan’ın dairesindeki eşyaları talep edebilecekleri bir toplantıya ev sahipliği yapmasını engellemez.
Roy’lar babalarının eşyalarını alırken, Logan’ın Connor, Frank (Peter Friedman), Gerri (J. Smith-Cameron), Karl (David Rasche) ile akşam yemeği yerken göründüğü bir videoya rastlamalarıyla ortamın havası olumlu yönde değişmeye başlıyor. Video ilerledikçe, Roy kardeşler, mezarın ötesinden babalarıyla bağ kurmak için bir an yakaladıkları için gayet memnunlar, bu an babalarının onları azarlamak yerine Connor’ın videodaki “I’m A Little Teapot” eğlenceli performansıyla daha da keyifli hale gelir.
Birkaç dakika sonrasında Tom, Shiv’e CEO olacağını ima ettiğinde eğlence ve oyunlar sona eriyor. Çok bile sürmüştü tatlı tebessüm dakikaları. O andan itibaren, her iki taraf da ihtiyaç duydukları oyları almak için son bir çabayla birliklerini toplamak için kolları çoktan sıvadı. Tom, Greg’in Matsson’ın seçimini Kendall’a sızdırdığını öğrenmesiyle beraber, bize sezonun “TomGreg”sahnesini vermiş olur. İkisini bir banyoda birbirlerini tokatlarken izlemek, hafızaya attığım sahnelerden oldu.
Gülünç ve dolambaçlı ihanetle dolu bir sezonun ardından, gelinen nokta şu; Roy kardeşler birlikte, ailelerinin medya şirketi Waystar Royco’nun Lucas Mattson’a ve onun yeni kurulan İsveç teknoloji imparatorluğu GoJo’ya satışını engellemeye çalışıyor.
Kurul oylaması devam ediyor, altı üye Kendall için oy kullanır ve diğer altı üye de GoJo için oy veriyor. Shiv belirleyici oya sahip, ancak son anda şüpheleri yeniden hortladığı için Kendall’a o olmaması gerektiğini söylemeye çalışıyor. Zor bir andı. Kendall’ın da ukala, kendine güvenen iş kimliği saf bir çaresizliğe kapılacak tabii gün sonunda.
Ama Shiv için Kendall’ı susturmak çok kolay: “Birini öldürdüğün için CEO olamazsın.”
Kendall kriz sonrası moduna girip, çözüm üretmeye çabalar ama ancak artık çok geç. Andrew’u öldürdüğünü kabul ediyorsa, kendisinin bir katil olduğunu kabul ediyor demektir. Ölümü uydurduğunu iddia ederse (ki uydurur), manipülatif görünür ve kardeşlerinin güvenini kaybeder. Üçüncü sezonda bu konuda çok fazla bıkkın olduktan sonra Shiv’in bunu ona karşı kullanması yapılır bir şey miydi? Kesinlikle. Ve bu, Kendall’ın CEO adaylığına acımasız bir darbe indiriyor.
Shiv eşitliği bozan o oyu verir! Kendall’ın babaları gibi demir yumrukla her şeyi yönetmesine izin vermek yerine, şirketi satmak için oy kullanmaya karar verdiğinde doğal olarak her şey havaya uçuyor. Bu, Shiv’in güce susamış ve sık sık kuşatılmış kocası Tom’u yeni şirketin CEO’su olmasını sağlayan, yani Logan’ın gerçekten halefi olan kişinin o olduğu bir seçimdir. Tarihi bir dönüm noktasına şahitlik etmek heyecan verici.
Tom ayrıca, her şeyi “berbat” etmiş olsa da Greg’i yanında tutmayı planlıyor, yine her zaman olduğu gibi. Connor’ın babasının eşyaları için kullandığı çıkartmalarından birini Greg’in alnına yapıştırarak anlaşmayı sağlam bir şekilde imzalamayı tercih ediyor. “İğrenç Kardeşler”den son bir selam!
Daha önceki sezon finallerinde, Roy ailesinin son derece rahatsız edici sahnelerini gördük. Ve bazı duygular elbette tanıdık geliyor. Şirketten kim sorumlu olursa olsun, kaçınılmaz olan şey; önemli karakterlerin her biri perişan olacaktı. Kesinlikle hak ettikleri şey olduğu için değil (gerçi bu üzerine düşünülecek bir konu), her zaman sefil oldukları için. Dizide nadiren bir başkasının talihsizliğinden kaynaklanmayan bir mutluluk veya neşe anı yaşadılar. Roy’lar diziyi başladıkları gibi bitiriyor, son derece zengin ve son derece mutsuz.
Çoğu izleyicinin Roy kardeşlerin sonu için daha zalimce talepleri vardı… İç karartıcı ama gerçekçi bir şekilde bitirme seçeneği, en doğru yol gibi görünüyor.
Logan’ın zehirli varlığı olmadan hepsi biraz daha iyi durumdalar, ancak artık onun gölgesi altında yaşamadıkları için de biraz kayboldular.