
Yıkılmaz kalemiz, en büyük dert ortağımız, Tarkan’ımız: Geççek şarkısı üzerine bir fan mektubu
Tarkan bundan bir-iki hafta önce yeni bir parçayla geleceğini duyurduğunda kalp atışlarımız da ister istemez hızlanıvermişti. Daha önceki bekleyişler ve sonrasında gelen kavuşmalar hep heyecan verici olmuştu çünkü. Artık zaten hayranları olarak Tarkan’la kurduğumuz ilişki öyle bir hal aldı ki, yeni bir şarkı çıkarmasına bile gerek yok coşkulu hislere kapılmak için. Bazen Instagram’da paylaştığı bir fotoğraf ve altına yazdığı bir metin bile günümüzü şenlendirmeye, ondan uzun uzun bahsetmeye yeterli olabiliyor. Bir mega star olsa da asla bizimle arasına mesafeler koymuyor, bize yıldızların arasından seslenmiyor; o muzip bakışlarıyla yanı başımızda, sanki bize değil, bizimle konuşuyor. Ve tam da bu yüzden bize kendimizi yalnız olmadığımızı hissettirmeyi en iyi o başarıyor.
Evet, şarkılarıyla yıllardır (hatta tam 30 yıldır) en mutlu anlarımızda bizimle birlikte dans pistlerine çıktı, düştüğümüzde ise bizimle birlikte ağladı ama müzik dışında yaptıkları ve söyledikleriyle de starlık mertebesinde en üst noktalara tırmandı. Son birkaç yıldır, bağrımıza bastığımız pek çok isimden birer birer vazgeçmek zorunda kalırken biz, o hep olduğu yerde durmaya devam etti. Üstelik kadın dayanışmasından iklim krizine pek çok mücadeleye memleket sınırları içerisinde cesur bulunacak söylemlerle omuz verdi. Haliyle duymamış olsak bile gelecek yeni şarkının adının Geççek olduğunu öğrendiğimizde, bizi nelerin beklediğini aşağı yukarı biliyorduk. Çünkü yıllarca bizimle gülüp ağladığı gibi, yine bizimle birlikte yorulmuştu, örselenmişti. Ve umuda ihtiyacı vardı. Evet, bu yazıyı Tarkan’a yazılan bir hayran mektubu olarak düşünebilirsiniz.
Tarkan’ın söz verdiği gibi 17 Şubat akşamı semalara yayılıverdi Geççek ve sonrasındaki 24 saat boyunca konuşulan tek konu o oldu. Hâlâ konuşuluyor tabii ama ilk anların bünyeye yaydığı his gerçekten afallatıcıydı. Sosyal medyada başlayan muhabbetler gerçek hayata da taştı tabii. Son birkaç haftadır ‘zengin’ veya ‘fakir’ gittiğimiz her yerde, tanıdık tanımadık herkesle kurdaki hareketlilikten ve insanın aklını uçuran pahalılıktan bahsetmeye başlamışken, memleket ve dünya ahvalinden dert yanacak konulara yetişemezken bir anda tüm bu muhabbetlerde sadece ve sadece Tarkan’ın konuşulmasında gerçek dışı gelen bir şeyler var gerçekten. Derdimiz, tasamız kalmamış gibi… Yazının başında dediğimiz gibi, Tarkan ne yayınlarsa yayınlasın biz zaten hakkında uzun uzun konuşmanın yolunu bulurduk da bu sefer hem beklediğimiz hem de hiç beklemediğimiz bir yerden vurmuştu bizi.
Geççek geççek elbet bu da geççek
Gör bak umudun gününü gün etçek
Oh oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan
Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek
Her şeyin sonu var, bu çile de bitçek
Oh oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan
Tarkan burada kime ve neye sesleniyor? Eyvah! Yoruma açık olsa da cevabı çok iyi biliyoruz tabii. Yine de iktidarın 10 yıllardır bünyeye salmaya çalıştığı korku, yer etmemişse bile oralarda bir yerlerde bir şekilde durmaya devam ediyor ve bu sözler kulağımıza çalındığı anda usul usul gelip bizi buluveriyor; bu yüzden ayrıca umut veriyor. Dalkavuklar çağında Tarkan tam tersi bir yerden bir şeyler söylüyor hem de bunları gümbür gümbür söylüyor. Afallatıyor dememiz de bu yüzden: Doğru mu duyduk yahu?!
Ünlü radyocu Gezegen Mehmet bu noktada Tarkan’a ulaşmış hemen ve şarkının arkasındaki motivasyonu sormuş. ‘‘Bir yıl kadar önce ruh halimin çok iyi olmadığı bir dönemden geçtim. Pandemi, dünyada olup biten üzücü olaylar, insanlığın endişe verici gidişatı, doğanın yok edilişi gibi bir sürü şey beni çok olumsuz etkilemiş, umudumu kaybeder gibi olmuştum. O anlarda bu şarkının melodi ve sözleri içimde yankılandı. ‘Geççek geççek elbet bu da geççek, gör bak umudun gününü gün etçek’ . Hepimize iyi gelecek bir şarkı yazmalıyım dedim. Belki bu şarkı bizi biraz teselli eder, bize moral verir, umut olur diye düşündüm. Dilerim ki ‘Geççek’ yüzünüzde bir gülümsemeye vesile olur ve hepimize iyi gelir.”
Yine samimiyetine sonsuza dek inandığımız bir açıklama Tarkan’ımızdan. Sosyal medya üzerinden memleket ve dünya ahvaline ne kadar üzüldüğünü, ne kadar tepkili olduğunu sıkça dile getiriyor zaten. Haliyle onun ‘politik’ bir şarkı yapmasına çok da şaşırmamak gerek. Bir anda olmadı çünkü tüm bunlar. Evet, şimdiye dek protest diyebileceğimiz türde şarkılar pek duymadık kendisinden. Ama hiçbir zaman apolitik bir ünlü olmadı ki Tarkan. Hatta ününü ve itibarını iyi bir amaca yönelik kullandı çoğu zaman. Özellikle de çevre konularında. Mesela Hasankeyf Yok Olmasın kampanyasına ve Doğa Derneği’ne destek olup bölgeye ziyarette bulunmuş (ve tabii medyanın ilgisini de buraya çekmiş) ardından yine 2008’de Doğa Derneği’ne destek ve farkındalığı artırmak için Orhan Gencebay ile birlikte (o zamanlar konjonktür daha farklı tabii) Uyan adlı bir parça kaydetmiş, 2010’da ise National Geographic’in milyonlarca hayvanın soylarını sürdürmek için yaptığı göçleri seyirciyle buluşturan Büyük Göçler belgeselini seslendirmişti. Hatta Hürriyet’in haberinde de söylediği gibi Tarkan’ın belgeselin çekimleri sırasında Kenya’ya gittiği, çekimler için kurulan kampta tüm ekiple birlikte sekiz gün geçirdiği de biliniyor. Ah be koca yürek! Megastarlığın kendisine getirdiği ilgiyi her bir canlının yaşam hakkını savunmak için kullanan biri o. Güçlerini, etrafındakileri yok etmek için kullanan iktidarların çağında onun varlığında cesaretlendirici bir taraf var.
Son bir yıldır Instagram’da da aşırı aktif Tarkan. Gün içinde yeşil gözleri ve o muzip ifadesiyle baktığı pek çok fotoğrafla karşımıza çıksa da toplumsal olarak canımızı yakan konularda tepkilerini en sağlam yerden veriyor. Özellikle kadın hakları söz konusu olduğunda mücadelenin ve dayanışmanın yanında olduğunu her fırsatta belli ediyor ve bunu çok doğru bir dille, herhangi bir eril şova girişmeden yapıyor. Zaten aksi şaşırtırdı.
‘‘Şarkıyı koronaya yazdım deyip geçiştirecek’’ gibisinden eleştiriler geliyor Tarkan’a. Şarkıyı yazmasında pandeminin etkili olduğunu söylemiş evet ama ‘‘dünyada olup biten üzücü olaylar, insanlığın endişe verici gidişatı, doğanın yok edilişi gibi bir sürü şey beni çok olumsuz etkilemiş, umudumu kaybeder gibi olmuştum’’ da diyor açıklamasında. Ki zaten Tarkan’ın şimdiye kadarki tüm duruşunun bir özeti bu. Ayrıca tek derdimiz siyasi irade değil. Krizler çağının tam ortasındayız; kapitalizm kendi içinde çok fena debelenirken bizi de yıkıp geçiyor. İklim krizi gezegenin ömrünü kısalttıkça kısaltıyor, bir 10 sene sonra neler olacağını düşündükçe bile distopyaların tam ortasında buluyoruz kendimizi. Pandemiden ayrıca bahsetmemize gerek var mı? Tek bir şeye değil, umudumuzu karartan HER ŞEYE sesleniyor Tarkan. Nereden tutacağınız size kalmış, herkesin krizi kendine.
Yalnız müzikalitesiyle ilgili eleştirilere tüm fan’lığımıza rağmen biraz katılacağız. Twitter’da büyük sözler söyleyen bu şarkının müzikalitesine çok da takılmamamız gerektiğini savunanlar var ama Tarkan’dan bahsediyorsak beklentilerimizi yükseltmek de fan’ları olarak hakkımız. Daha doğrusu beklentilerimizi bizzat o yükseltmedi mi? Geççek o güçlü melodilerden biraz uzakta. Ve garip bir şekilde yer yer Gülşen’in Bangır Bangır’ını anımsatıyor, ki Bangır Bangır da oldukça güçlü bir şarkıdır; ona yaklaşıp onun etkisinden uzak olması hevesimizi kursağımızda bırakıyor. Zil takıp oynamak için bunu değil de Kuzu Kuzu’yu açmamız gerekecek sanırım.
Ve yine Kuzu Kuzu’nun o meşhur klipten yola çıkacak olursak… Geçen onca yıl sonrasında bile bize hâlâ güven verebiliyor Tarkan: Rüzgar nereye eserse oraya gitmeyeceğini biliyoruz bir kere. Çünkü gerekirse zillerini takıp rüzgara kafa tutarak dans ediyor, hatta üstelik rüzgarın ta kendisi oluyor. Bizi de yanına kat be dert ortağımız, birlikte esip estirelim!